Teganni
Teganni
Şarkı söylemek. Bazı mahzun sözlerin
belirli bir makama uygun biçimde söylenmesi, okunması.
Teğannide aslolan tabiattaki tabiî seslerdir ve
insanın fıtraten buna meyli vardır. Yani insanoğlu bütün
güzellikler gibi güzel sese meyillidir. Fıtratı gereği
onunla rahatlar. Sevinç, keder, sıkıntı ve hayret
anında ona yönelir. Bu çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık döneminde
devamlı karşılaşılan bir gerçektir.
Küçük bir çocuk güzel sesle, teğanni ile söylenen
ninni ile sükunet bulur. Kulağına gelip ruhunu okşayan bu
güzellikle sakin bir uykuya dalar.
Teğanni ve musikinin hayvanlar üzerinde bile
etkisi vardır. Her hayvan hemcinsiyle, teğanniye benzeyen bir
sesle anlaşır. Kuşların bir çoğunun sesi gerçek
musikidir.
İslam'ın fıtratın gereği olan
bu gerçeği, mutlak manada yasaklaması düşünülemez.
Ancak İslam, her meseleye damgasını vururken, kendi bünyesine
uygun olan ile uygun olmayanın sınırlarını
çizer. Bunlardan hayırlı ve faydalı olan alır veya
ruhsat verir, zararlı olanı yasaklar.
Teğanni ve buna bağlı olarak musiki,
insan kalbinin dilidir, hislerinin sesidir. Her milletin kendisine has
teğannisi vardır. Araplar bunu İslam'dan önce de
biliyorlardı. Kendi basit ve sade tabiatlarına uygun
makamları da vardı. Başlangıçta şiir
okurlardı, ama bunun teğannisi yoktu. Sonra hada çıktı.
Bu teğanni'nin bir çeşidiydi ve develeri sürerken buna başvuruyorlardı.
Develer, güzel sesle söylenen hada'nın ritmine uygun ve
hızlı yürüyorlardı.
Sonra terennümle okumaya yöneldiler ve bu konuda
ihtisaslaşmaya başladılar. Nasb, Sinad ve Hezec olmak
üzere üç çeşit teğanni tarzı icabettiler.
Muğanniyelerin tarzı idi. Kervanlarda bu tarz
kullanılırdı. Sinad, çok nağmeli ve ağır
tarzlı bir çeşitti. Hezec ise, oynama hissi veren hafif bir
tarzdı ki, yanında tef ve kaval kullanılırdı .
Bu üç tarz, o günün büyük şehirleri olan
Medine, Taif, Hayber ve Vadi'l-Kura gibi yerlerde yaygındı
(İbn Haldun, Mukaddime, Fasl 3, s. 423).
İslam geldikten ve fetihler ilerledikten sonra
Araplar, Fars musikisi ile tağannisini tanıdılar. Ancak
Emevîlerin saltanatı dönemine kadar, Müslümanlar, İslam
devleti ve neşrine önem verdikleri için, musiki ve teğanni
konularıyla özel bir sanat kolu olarak ilgilenmediler. Emevî
idarecileri teğanni ve musikiye önem vermeye başladılar.
Hatta bazılarının özel muğanniyeleri
vardı. Her istedikçe bunları dinlerlerdi.
Abbasiler döneminde teğanni ve musikiye verilen
değer daha da arttı. Abbasiler Fars diyarı ve diğer
ülkelerle sıkı ilişkide oldukları için, bunların
musikilerinden etkilenen Abbasi musikisi, önemli ilerlemeler kaydetti.
Abbasî halifelerinden bilhassa Vasık Billah, Muntasır Billah,
Mu'tez Billah ve Mu'tazıd Billah devirleri musikinin en parlak olduğu
devirler oldu. Halife Mehdi'nin kızı Emire Aliyye de bu konuya
önem veren Abbasi kadınlarının başında
geliyordu.
Bütün bunların yanında, insaflı tarihçilerin
tespitleri şu yöndedir: Şarkı meclisleri ahlaka aykırı,
Şeriat kurallarını çiğneyecek hareketlerden
uzaktı .
Tarihin genel seyri içinde musiki ve teğanni,
kendi özel seyrini sürdürürken devamlı haram mı, helal mı
münakaşasına konu edildi. Bu münakaşayı haklı
çıkaracak pekçok sebep vardır. Her şeyden önce ve öz
olarak söylenirse, Şeriata aykırı yer ve tarzda
kullanılması bu sebeplerin başında gelir.
Teğanniyi mübah kabul edenlerin delilleri
Teğanniyi mübah kabul edenler, Kur'an ve
Sünnetten şu ayet ve hadisleri delil olarak ileri sürmektedirler:
1- "O, yaratmada dilediğini
artırır; şüphesiz Allah, her şeyi yapabilendir"
(Fatır, 35/1).
İbn Kesir, İmam Zührî ve İbn Cüreyc'den
naklen; Allah'ın artırdığının güzel ses
olduğunu söyler (İbn Kesir, Tefsir, V, 567).
Kurtubî ise bu ayetin tefsirinde, "İbn Kesîr'in
Zühri'den nakline göre, Allah'ın artırdığı güzel
sestir" der (Kurtubî, el-Camili-Ahkami'l-Kur'an, XIV, 320).
Nesefî, Beyzavî, Hazin ve diğerleri aynı
anlamı tercih etmişlerdir.
2- Hz. Aîşe (r. anha)'dan: "Resulullah
(s.a.s) benim yanıma girdi. Yanımda da iki cariye vardı;
Buas günü şarkısını söylüyorlardı. Resulullah
(s.a.s) yatağa yattı ve yüzünü öteki tarafa çevirdi. Bu
arada Babam Ebû Bekir de yanıma girdi, beni azarladı ve
"Resulullah (s.a.s)'in yanında şeytan çalgısı
mı çalıyorsunuz?" dedi. Resulullah (s.a.s) ona dönerek
"Onları bırak" buyurdu.
Bu hadisin başka bir rivayetine göre Resulullah
(s.a.s) Ebû Bekir'e "Ey Ebû Bekir, her kavmin bir bayramı
vardır, bu da bizim bayramımızdır"
buyurmuştur (Buharî, İdeyn, 3; İbn Mace, Nikah, 21; İbn
Hanbel, 6/1 87)
Hz. Aişe (r.anha)'dan: Bayram günüydü, Sudanlılar
Mescid-i Nebevî'de kılıç kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben
istedim veya Resulullah (s.a.s) "Bakmayı arzuluyor musun?"
buyurdu. Ben, "Evet, isterim" dedim.
Beni arkasında durdurdu, yanağım
yanağı üzerinde idi. Oyuncuları Haydin Erfide
oğulları! Göreyim sizi" diyerek teşvik ediyordu.
"Ben usanıncaya kadar baktım." Bana, "Yeter mi?"
buyurdu. "Evet" dedim." "O halde içeriye git"
buyurdu (Buharî, İdeyn, 2, Cihad, 81; Müslim, İdeyn, 19).
Bu hadisle bundan önceki hadisin delil olma yönü
şöyledir: Şarkı söylemek (teğanni) haram
olsaydı, Resulullah (s.a.s)'in evinde söylenmezdi. Ebû Bekir bunu
hoş karşılamamış, ama Resulullah (s.a.s) kabul
etmiştir. Resulullah'ın bayram gününü buna sebep olarak
göstermesi, devamlı yapılmasının hoş
olmadığını ifade etmektedir (İbnü'l-Arabî,
Ahkamü'l-Kur'an, 111, 9).
3- Halid b. Zekvan'dan: Rubeyyi bint Muavviz b. Afra
şöyle anlattı: "Ben evlendiğim zaman Resulullah
(s.a.s) geldi ve senin şu oturduğun gibi
yatağımın üzerine oturdu. Bizim cariyelerimiz tef çalıp
Bedir günü şehid olan atalarımız hakkında mersiyeler
okumaya başladılar. O anda cariyelerden birisi, "Bizim
aramızda yarın olacakları bilen peygamber var." mealinde
bir mısra okudu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s), "Bunu bırak
(böyle söyleme), söylemekte olduğun diğer şeyleri söyle"
buyurdu (İbn Hacer, Feth'ul-Bari, XI, 108; Tirmîzî, Nikah, 6;
İbn Mace Nikah, 21).
İbn Mace'de Resulullah (s.a.s)'in sözü şöyledir:
"Hayır, bunu söyleyemeyiniz. Yarın olacakları bilen
Allah'tır" (İbn Mace, Nikah, 21; Buharî, Tefsiru Sure-i
Ra'd, 1; İbn Hanbel, II, 52).
Bu hadisle bir evvelkinin delil oluşu şöyledir:
Nikahın tef ve teğanni ile ilanı mubahtır. Mubah
sınırını aşmadığı takdirde, oyun
ve eğlence yapılması, bir düğüne imam (devlet başkanın)'ın
gelmesi caizdir (Mubarekfûrî, Tuhfetü'l-Ahvezi Şerhi Süneni't-Tirmizî,
VI, 209).
4- Muhammed b. Hatıb el-Cumahî'den: Rasûlüllah
(s.a.s) şöyle buyurmustur: "Helal ile haramın
arasını ayıran ölçü tef ve sestir."
Sünen-i Tirmizî şarihi Mubarekfûri der ki:
"Allah daha iyi bilir; bana göre meselenin zahiri şudur:
Hadisteki sesten murad mubah teğanîndir. Zira düğünlerde
tefle mubah teğannî yapmak caizdir" (İbn Hacer, Fethu'l-Barî,
XI, 133).
5- Aîşe (r.anha)'dan: Hz. Aîşe bir
kadını Ensardan bir adamla evlendirip zifaf için damat evine
götürdü. Resulullah (s.a.s): "Ey Aîşe, sizin
eğlenceniz yok mu? Zira Ensar eğlenceden (oyundan)
hoşlanır." buyurdu.
Şureyk'in rivayetinde, Resulullah (s.a.s),
"Gelinle beraber tef çalıp şarkı söyleyecek bir
cariye göndermediniz mi? " buyurdu. Ben, "Cariye ne
diyecek?" diye sordum. Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Şöyle
diyecek:
Size geldik, size geldik
Allah bize de, size de hayat versin
Kızıl altın olmasaydı
Badiyenize konaklamazdı
Sarı buğday olmasaydı
Bakireleriniz semirmezdi"
İbn Mace'deki rivayette Resulullah (s.a.s)'in
şöyle buyurduğu nakledilir:
"Ensar muhabbet duygusu olan bir kavimdir. Onlara,
'Size geldik, size geldik, Allah bize de, size de hayat versin.'
Şarkısını söyleyen birini gönderseydiniz" (İbn
Mace, Nikah, 21, ibn Hanbel, IV, 78).
6- Enes b. Malik (r.a) den: "Resulullah (s.a.s)
Medine'nin bir tarafından geçti. O anda tef çalıp
şarkı söyleyen bir kaç kızcağızla
karşılaştı. Kızlar şöyle diyorlardı:
"Biz Neccar oğullarının kızlarıyız,
Muhammed ne iyi komşudur." Bunun üzerine Resulullah (s.a.s)
onlara, "Allah biliyor ki ben de sizleri seviyorum" buyurdu (İbn
Mace, Nikah, 21).
7- Abdullah b. Büreyde'den: Babam Büreyde şunu
anlatırken dinledim: Resulullah (s.a.s) gazalardan birisine çıktı.
Geri döndüğü zaman siyahî bir cariye gelerek, "Ya
Resulullah" dedi "Allah seni sağ salim geri getirirse,
senin huzurunda tef çalıp şarkı söylemeyi
nezrettim." Resulullah (s.a.s) de ona, "Nezrettiysen çal, yoksa
çalma" buyurdu.
Cariye tef çalmaya başladı. Bu arada Ebû
Bekir geldi, cariye tef çalıyordu. Ali geldi çalıyordu. Sonra
Osman geldi, yine çalmaya devam etti. Ömer gelince cariye tefi yere attı
ve üstüne oturdu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s), "Şeytan
senden korkar, ey Ömer. Ben otururken bu tef çalıyordu. Ebû Bekir
geldiğinde çalıyordu. Sonra Ali geldi o yine çalıyordu.
Osman geldiğinde çalmaya devam etti. Sen girince ey Ömer, tefi atıverdi"
buyurdu.
Tirmizî bunun hasen sahih bir hadîs olduğunu söylemiştir
(Tirmizî, Menakıb, 17).
8- Amir b. Sa'd'den: "Bir düğünde Kuraza
b. Ka'b ve Ebû Mes'ûd el-Ensarî'nin yanına girdim. O anda cariyeler
şarkı söylüyorlardı. "Siz Allah Resulunun
arkadaşlarısınız, Bedir savaşına
iştirak edenlerdensiniz. Sizin yanınızda bu nasıl
yapılır?" dedim. Birisi: "Otur, istersen bizimle
dinle, istersen git. Düğünlerde bizim için buna ruhsat
verildi" dedi" (Nesaî, Nikah, 80).
9- Seleme b. el-Ekva'dan: "Resulullah (s.a.s)'le
beraber Hayber gazasına çıktık. Geceleyin yürüdük.
Topluluktan birisi Amir b. el-Ekva'a, "Şarkılarını
bize dinletsen olmaz mı?" dedi. Amir şairdi ve develeri
hada söyleyerek yeden birisi idi. Devesinden indi ve o topluluğa
şu şiiri makamla okudu:
"Allah'ım şayet Sen olmasaydın biz
hidayete eremezdik.
Sadaka da vermez, namaz da kılmazdık.
Canımız sana feda olsun ki,
sakındığımız sürece bizi mağfiret et.
Düşmanla karşılaşınca
ayaklarımızı sabit kıl.
Üzerimize sekînetini indir. Çünkü biz,
Cihada çağrıldığımız
zaman ona icabet ederiz.
Düşman ise yaygara ile aleyhimize yardım
topladı."
Resulullah (s.a.s), "Develeri süren bu adam
kim?" diye sordu. "Amir b. el-Ekva'dır" dediler.
"Allah ona rahmet etsin" diye dua etti. Topluluktan birisi,
"Duan sebebiyle (şehidlik ona) vacip oldu, ey Allah'ın
Resulu, bizi de bundan faydalandırsaydın" dedi"
(İbn Hacer, Fethu'l-Barî, XIII, 60; Müslim, Cihad, 123).
10- Fedale b. Ubeyd'in azadlısı Meysere'den:
Resulullah (s.a.s), "Sesi güzel cariyesinin sesini efendisi nasıl
duygulanarak dinliyorsa, güzel sesle Kur'an'ı açıktan okuyan
adamın sesini Allah Teala daha iyi dinler. " buyurdu. Hakim bu
hadîsin Buharî ve Müslimin şartına uygun sahih bir hadîs
olduğunu söyler. İbn Mace de Sünen'inde hasen isnadla rivayet
eder (Hakim, Müstedrek, 1, 571; İbn Mace, İkametü's-Salat,
176; İbn Hanbel, VII, 19-20).
Mezheblerin ve ulemanın görüşleri:
Malikî fakihlerinden Ebû Bekir İbn'ül-Arabî
şöyle der: "İçinde Malik b. Enes (r.a)'in de bulunduğu
ekseri ulemaya göre teğanni kalpleri heyecana getiren
eğlencelerdendir. Ne Kur'an'da, ne de sünnette onun haram olduğuna
dair delil yoktur. Ama sahih hadiste mubah olduğuna delil
vardır. Sahih hadiste Hz. Ebû Bekir, Hz. Aişe'nin yanına
girer. O anda onun yanında Ensarın mersiyelerini okuyan iki
cariye vardır. (Sonra hadîsin tamamını yazarak)
Teğanni haram olsaydı, zahiren Ebû Bekir hoş
karşılamadığı halde Resulullah (s.a.s)'in evinde
olmaması gerekirdi. Resulu Ekrem (s.a.s) ruhsat faziletiyle ve
yaratıklara merhametinden dolayı onu kabul ile
karşıladı" (İbnü'l-Arabî, Ahkamü'l-Kur'an,
III, 9).
"Teğanni'nin haram olduğuna dair rivayet
edilen her hadîs ve söylenen her delil, senet yönünden de, inanılacak
esas yönünden de batıldır. Haber olarak da, tevil olarak da
batıldır. Resulullah (s.a.s)'den sabit olan husus, onun iki
bayramda ve bağırıp çağırmaksızın
ölüye ağlarken teğanniye ruhsat verdiğidir"
(İbn'ül-Arabî, Ahkamü'l-Kur'an, III, 10).
İbn Abidin de Haşiye'sinde şöyle der:
"Haram olan teğanni bir erkeğin sıfatını,
hayatta olan belli bir kadının vasıflarını ve
insanı şarap içmeye tahrik edecek biçimde şarabın
vasıflarını anlatan, melodik söyleyişler ve Müslüman
veya zimmiyi hicveden sözlerdir ki, bu hicvetme de söyleyen adam bizzat
o Müslüman veya zimminin hicvini düşünerek söylerse, olmayan bir
kadının vasfını yapan teğanni de haram
değildir. Veya kokuları, çiçekleri, suları anlatan bir
şiir veya teğanninin men edilmesinin bir delili yoktur. Evet,
bunları bir çalgının yanında söylerse, o zaman yine
men edilir" (İbn Abidin, Haşiye, Terc. M.
Taskesenlioğlu, XV, 344).
İmam Şatıbî şöyle der:
"Tatrib, sesi uzatıp güzelleştirmektir." Açıklaması:
Şarkı olarak söylenen şiir iki hususu ihtiva eder:
"1- Kendisinde hikmet ve nasihat olan ki kalbe
aittir. Onunla amel edilir ve ondan etkilenilir. Bu çeşit
teğanniyi dinlemek ruhlara nisbet edilir."
"2- Makamlara göre tertibedilmiş
nağmeler bulunanıdır ki bu tabiata tesir eder, onu
gerektiği şekilde heyecana getirir. Bu heyecan nağmenin
etkisine göre değişir. Bunların hepsi de işitme yönünden
kalbe etki eder. Onun etkisiyle sükûnet ve huzur meydana gelir ki bu
rikkattir. Bu vecd duygusudur ve şüphesiz ki bu övgüye layıktır.
Kendisinde sükûn olmayan her etki şımarıkça coşmadır,
onda rikkat da yoktur, vecd duygusu da... Bu çeşit teğanni
sofiyye büyükleri katında övgüye layık görülmemiştir"
(Şatıbî, el-İtisam, I, 175).
Maliki mezhebi büyüklerince aletli olmamak, devamlı
olmamak ve halk arasında meşhur olmamak şartıyla
şarkı dinlemek mekruhtur. Çünkü devamlı teğanni ile
meşgul olmak mürüvveti düşürür, şahitlik
hakkının kaybolmasına sebep olur" (Hattab,
Mevahibü'l-Celil, VI, 135).
"Büyük Şafiî fakihi İmam Maverdi,
teğanni hakkında şöyle der: Hicazlar şu iki husus
dışında devamlı ona ruhsat vermişlerdir. Vecdi
artırması ve onu yasak kılacak bir şeyin onunla
birlikte bulunmaması."
"İbn Cerir şöyle der: Onu mubah gören,
onun nefsi rahatlandırmasını delil olarak getirir. Onu taate
güç kazanmak için yapan itaatkar, günaha güç kazanmak için yapan
asi olur. Yoksa o bahçe de gezinmek ve gezinti yerinde hava almak
kabilinden olur" (İbn Hacer, Fethu 'l-Barî, XIII, 160).
Şafiîlerin görüşüne göre, "teğanni"
hakkında varid olan haberlere göre mubahtır, çünkü bunda
develeri yürütmeyi canlandırma, uyuyanı uyandırma
faydası vardır. Onu dinlemek de dinletmekte de mübahtır.
Aletsiz teğanni mekruhtur, dinlemesi de böyledir. Ancak Hz. Aişe
hadisinden dolayı haram değildir" (Şirbinî, Mağni'l
Muhtac, VI, 428).
Hanbelilere göre, şer'an hoş
karşılanmayan bir şey olmadıkça teğanni mübahtır.
Ancak bazı Hanbeliler, haram değil mekruhtur demiş,
bazıları ise haram olduğunu söylemişlerdir. Genel
olarak kötü sözler bulunmadıkça teğanni mubahtır,
şeklinde özetlenebilir.
İmam Ahmed b. Hanbelin mekruh görmesi, bizzat
söz üzerine değil, kötü fiil üzerinedir. (Yani teğanni
sebebiyle işlenecek kötü şey üzerinedir.) Hada, işlenmesi
bakımından da dinlenmesi bakımından da mubahtır
(İbn Kudame, el-Mugnî, XII, 42-43).
Zahirilerden İbn Hazm, teğanninin haram
olduğunu söyleyenlerin delil getirdikleri hadîs-i şeriflerin
sıhhatli olmadığını söylemektedir. Ona göre
Şer'î bir farza saygısızlık etmemek
şartıyla teğanni, mutlak suretle mubahtır (İbn
Hazm, el-Muhalla, IX, 60).
İmam Gazalî, teğanniğine ve sema ile
ilgili olarak şerîat açısından geniş bilgi verir.
Bunların haram olduğuna dair sağlam bir nassın
olmadığını ispat eder. Bunların haram
olduğunu söyleyenlerin sağlam bir delile
dayanmadıklarını söyler. Ayrıca Medine'ye hicretinde
Ensar kadınlarının tef çalarak ve teğanni ile
Resulullah'ın karşılamalarını delil getirir
(Gazalî, İhyau Ulûmi'd-Din, II, 245).
Havvat b. Cûbeyr'den; "Ömer b. Hattab (r.a)'la
beraber hac için çıktık. Aralarına Ebû Ubeyde b.
el-Cerrah ve Abdurrahman b. Avf'in de bulunduğu bir kafile ile
gittik. Kafiledekiler, "Bize Dirar'ın
şarkılarından oku" dediler. Ömer (r.a), "Ebû
Abdullah'ı bırakın da içinden doğan şiirleri
okusun" dedi. Tanyeri ağarıncaya kadar şarkı söylemeye
devam ettim Ömer (r.a), "Yeter artık ey Havvat, seher vaktine
erdik" dedi" (İbn Abd el-Berr, el-İstîab fi
Ma'rifeti'l-Ashab, III,11).
İmam Şevkanî harama, fitne ve fesada alet
ve sebep olmayan teğannî için ruhsat veren ashab ve tabiînden bazılarını
sayar. Buna göre Hz. Ömer (İbn Abdü'l-Berr vb.), Hz. Osman
(Maverdî, el-Beyan, er-Rafiî), Abdurrahman b. Avf ve Ebû Ubeyde b.
el-Cerrah (Beyhakî), Bilal, Abdullah b. el-Erkam, Üsame b. Zeyd
(Beyhaki), Hz. Aişe (Buharî, Müslim) ashabtan ruhsat verenlerdir.
Tabi'înden ise Said b. el-Müseyyeb, Salim b. Amr,
Harice b. Zeyd, Şureyh el-Kadî, Said b. Cübeyr, Amir eş-Şa'bî,
Ubeydullah b. Ebi Atîk, Ata b. Ebî Rebah, Muhammed b. Şihab
ezZührî, Ömer b. Abdül-Aziz vb. dir.
İmam Şevkanî bu isimleri saydıktan
sonra İmam Maverdî'nin şu sözünü nakleder: "Hicazlılar,
senenin ibadet ve zikirle geçirilmesi emredilen günlerinde teğanniye
devamlı ruhsat vermişlerdir" (Şevkani,
Neylü'l-Evtar, VIII, 266).
Teğanninin haram olduğunu söyleyenlerin
delilleri
Bunlar şu ayetleri ve hadisleri delil olarak
getirmektedirler:
a) Ayetler:
1- "İnsanlardan kimi vardır ki,
bilgisizce (insanları) Allah'ın yolundan saptırmak ve
onunla alay etmek için eğlence sözleri satın alırlar.
İşte onlara küçük düşürücü bir azab vardır"
(Lokman, 31/6).
Ebû's-Sahba, İbn Mes'ûd'a bu ayetteki "eğlence
sözler" den neyin kastedildiğini sorunca,
"Şarkıdır" cevabını verdi. Hasenü'l-Basrî
de bunu "Şarkı ve çalgılardır" diye tefsir
etti (İbn Kesir, Tefsir, V, 377). İbn Mes'ud, Cabir b. Abdullah
böyle tefsir etmişlerdir. Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî bu
tefsîri Hasen'den, İbn Cübeyr'den, Katade'den ve Nehaî'den
nakleder, (Kurtubî, el-Cami, XIV, 251).
2-"Onlardan gücünün yettiğini sesinle
yerinden oynat; atlıların ve yayalarınla onların
üzerine yaygarayı bas; mallarda ve evlatlarda onlara ortak ol.
Onlara (çeşitli) vaadler yap, gerçi şeytan onlara aldatmadan
başka bir şey vadetmez" (el-İsra, 17/64).
Ayetteki "ses"ten kasıt İbn Abbas
ve Mücahid'e göre şarkı, çalgı ve oyundur. Dakhak'a
göre, çalgı sesidir. Bazı müfessirler bu manayı
almışlardır (Kurtubî, el-Camî, 1, 288).
3- "Şimdi siz bu söze (Kur'an 'a) mı
hayret ediyorsunuz ve gülüyorsunuz da ağlamıyor musunuz Ve
baş kaldırıyorsunuz?" (Necm, 52/59-61).
İkrime'nin İbn Abbas'tan nakline göre
"Semed" Hemyer lehçesinde şarkı manasındadır.
"Semmede lena" demek "Bize şarkı söyledi"
manasına gelir. Kureyş kafirleri, Kur'an-ı Kerim'in
okunduğunu duyunca, işitilmesin diye şarkı söyler ve
oynarlardı (Kurtub, el-Camî, XVII, 123).
b. Hadis-i Şerifler:
1- Abdurrahman b. Gunmü'l-Eş'arî'den: "Bana
Ebû Malik el-Eş'arî haber verdi; vallahi bana yalan söylemedi.
Resulullah (s.a.s)'in şöyle söylediğini işitmiş:
"Ümmetimden bir takım kimseler türeyecek; zinayı, ipekli
giyinmeyi, şarabı ve çalgıyı (şarkıyı)
helal sayacaklar."
Kurtubî'nin Cevherî'den naklinde, "Sabahleyin
onlara çengiler akşamleyin şarkı ve çalgılar
uğrayacak" şeklindedir (İbn Hacer, Fethu'l-Barî,
XII, 154-155).
2- Ebû Malik el-Eş'arî'den: Resulullah
(s.a.s)'in şöyle buyurduğunu işitmiştir:
"Ümmetimden bir takım kimseler
şarabı içecek ve onu kendi isminden başka bir isimle
anacaklar. Başları ucunda çalgılar çalınacak,
çengiler oynayacak. Allah onları yere batıracak ve onlardan
bazılarını maymun ve domuza çevirecek."
Bu hadisi İbn Mace ve İbn Hibban da
Sahih'inde rivayet etmiştir. (Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb,
III, 263).
3- Ali b. Ebi Talib (r.a)'den: Resulullah (s.a.s)
şöyle buyurmuştur: "Ümmetim on hasreti işlediği
zaman onların başına bela çöker". "Onlar
nedir, ey Allah'ın Resulu?" diye soruldu: "Ganimet
bazılarının çıkarına
kullanıldığı, emanete riayet edilmediği, zekat
yük sayıldığı, ilim tahsili dinden başka bir
gaye için yapıldığı, kişi karısına
itaat edip annesine asî olduğu, dostunu kendisine
yaklaştırıp babasını
uzaklaştırdığı, mescitlerde gürültüler baş
gösterdiği, fasık adamın kabilenin başına geçtiği,
en rezillerinin kabilesine lider olduğu, şarkıcı
kadınlar ve çalgı aletleri türediği, şaraplar içildiği
ve bu ümmetin sonra gelenleri önce önce gelenlerini lanetlediği
vakit; işte o zaman kızıl rüzgarı, depremi, yere
batırılmayı, insanların şeklinin
değiştirilmesini, taş yağmasını ve ipi
kesilen eskimiş bir kolyenin tanelerinin birbiri ardınca gitmesi
gibi birbirini takibeden alametleri beklesinler" buyurdu (Tirmizî,
Fiten, 31).
Tirmizî, "Bu garib bir hadistir. Ali b. Ebi
Talib'den bu vecihten başka şekilde rivayet edilmemiştir."
Darekutnî, "Batıl Hadistir"; Zehebî de
"Münkerdir" demişlerdir.
4- Cabir b. Abdullah (r.a)'den: "Resulullah
(s.a.s) şöyle buyurmuştur: "İlk
bağırıp çağırarak ağıt yapan ve ilk
şarkı söyleyen iblistir."
Hafız Irakî, "Bunun Cabir hadisi olarak aslını
bulamadım" demiştir. Firdevs yazarı Ali b. Ebi
Talib'in hadisi olarak zikretmiş, oğlu ise Müsned'inde onu
rivayet etmiştir (Gazal, İhyau Ulûmi'd-Din, II, 251).
5- Ebû Ümame'den: "Resulullah (s.a.s) şöyle
buyurmuştur: "Kişi şarkı söyleyerek sesini
yükseltince Allah onun omuzundan iki şeytan gönderir. Topuklarıyla
onun göğsüne vururlar. Buna susuncaya kadar devam ederler."
Hafız Irakî bunun zayıf bir hadis
olduğunu söylemiştir (Gazalî, İhyau Ulûmi'd-Din, II,
251).
6- Ebû Ümame'den: "Resulullah (s.a.s)
şarkıcı kadınların satışını,
onlar hakkındaki ticareti ve onlara şarkı öğretilmesini
yasakladı" ve: "Onların parası
haramdır" buyurdu. Bu ve buna benzer hususlar hakkında,
"İnsanlardan kimi var ki bilgisizce (insanları)
Allah'ın yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için eğlence
sözleri satın alırlar" (Lokman, 31/6) ayet-i kerimesi
nazil oldu.
Bunu Ahmed b. Hanbel, Tirmizî ve İbn Mace
rivayet etmişler, sadece Tirmizî garib hadîs olduğunu söylemiştir
(Askalanî, Fethu'l-Barı, XIII, 335).
7- Ukbe b. Amir (r.a)'den: "Resulullah (s.a.s)
"Kişinin oynadığı her şey
batıldır. Ancak atını terbiye etmesi, yayı ile ok
atması ve karısıyla oynaşması müstesna"
buyurmuştur.
Bu hadisi sünen sahibleri rivayet etmişlerdir.
Bu hadisin muzdarib olduğunu söyleyenler olmuştur.
8- İmam Ahmed b. Hanbel, Resulullah (s.a.s)'in
şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Allah beni alemlere
rahmet ve hidayet vesilesi olarak gönderdi ve bana çalgıları
şarkıları, şarapları ve cahiliyyetle tapılan
putları yok etmemi emretti."
İbn Hazım bu hadisin zayıf olduğunu
söylemiştir (Şevkanî, Neylü'l-Evtar, VII, 262).
Hz. Ali'den rivayet edilen bir hadiste ise Resulullah
(s.a.s)'in "çalgıları kırmak için
görevlendirildim" buyurduğu bildirilir ki bu hadisin ravileri
arasında Müşa b. Umeyr olduğu için metrûk sayılmıştır.
9- Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'den: "Suyun nebatları
(yeşerttiği) gibi, şarkı da kalbte münafıklığı
yeşertir."
Bu hadisin merfû olduğu söylenmişse de
Beyhakî hem merfû hem de mevkûf olarak rivayet etmiştir.
Ayrıca hadisi Ebû Davûd da rivayet etmiştir.
Hafız Irakî bu hadisin merfu kabul edilmesinin doğru
olmadığını söyler. (Gazalî, İhyau Ulûmi'd-Dîn,
II, 252).
10- Ebû Davûd'un Sünen'inde Nafi'den rivayet ettiğine
göre Abdullah b. Ömer bir çalgı sesi işitti.
Parmaklarını kulaklarına tıkadı ve yoldan
uzaklaştı. Bana da, "Ey Nafi, bir ses işitiyor
musun?" dedi. Ben; "Hayır" deyince
parmaklarını kulaklarından çekerek, "Resulullah
(s.a.s) ile beraberdim. Bu ses gibi bir ses işitti ve benim
yaptığım gibi yaptı" dedi.
Ebû Davûd bunun münker bir hadis olduğunu söylemiştir
(Ebû Davûd, Edeb, 52).
11- Deylemî Hz. Enes (r.a)'den merfû olarak şu
hadisi rivayet eder: "Suyun otu yeşerttiği gibi,
şarkı ve oyun da kalpte nifakı yeşertir. "
"Şarkı zinanın efsûnudur."
sözünün hadis değil (Aliyyü'l-Karî Mevzuat isimli eserinde)
bunun Fudayl'ın sözü olduğunu söyler.
İmam Nevevî, "Allah şarkıcıya
da, kendi için şarkı söyleyene de lanet etsin" sözü hakkında
"sahih değildir" demiştir. İmam Sahavî, Zerkeşî
ve Suyûtî de İmam Nevevî'yi takibetmişlerdir (Aclûnî, Keşfü'l-Hafa,
II, 106).
12- Abdullah b. Ömer (r. anhüma)'dan: Resulullah
(s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak Allah
şarabı, kumarı, darbukayı, tanbur ve udu haram
kılmıştır. Her sarhoşluk veren şey de
haramdır."
Şevkanî'nin nakline göre, hadisin senedindeki
Veld b. Abde mechûldür. (Şevkanî, Neylü'l-Evtar, VII, 260).
Teğanninin haramlığı hakkında
mezheblerin de ulemanın görüşü
1- Hanefilere göre haram olan teğanni
fuhşiyat ve günahı ihtiva edendir. Nitekim İbn Abidin
Haşiye'sinde şöyle der: "Haram olan teğannî helal
olmayan lafızlarla söylenendir. Erkeklerin tasviri, kadınların
tasviri, şaraba teşvik edip onu vasfetmek, meyhaneler, Müslümanı
hicvetmek... bunlar haram teğanni gurubuna girer" (İbn
Abidin, Haşiye, V, 305).
Cumhuru ulema, bu nitelikleri taşıyan
teğanninin haram olduğu kanaatine varmışlardır.
Harama götürmediği ve şer'i bir vacibi iptal etmediği
takdirde eğlence ve oyunun haram olmadığına da karar
vermişlerdir (Cezîr; el-Fıkhu ale'l-Mezahibi'l-Erbea, II,
43-44).
2- Hanbeli alimlerinden bir kısmı, İbnü'l-Hanefiyye'nin
Hac suresinin 3. ayeti hakkındaki rivayeti ile, İbn Abbas'la
İbn Mes'ûd'un Lokman suresi 6. ayetinde geçen
"Lehvü'l-Hadisi" teğannî olarak tefsir etmelerini delil
alarak haram olduğu kanaatine varmışlardır (İbn
Kudame, el-Muğnî, XII 142).
İbn Kayyim el-Cevziyye konuyu enine boyuna
tartışarak teğannînin mutlak olarak haram olduğunu
isbata çalışır (İbn Kayyim, İğasetü'l-Lehfan,
I, 238).
İbn Kayyim teğannînin haram olduğuna
dair iddiasını şu üç kaide üzerine bina eder:
Birinci Kaide: Zevk, hal ve vecd şeriatın hükmüne
mahkûmdur. Bunları hakim yapan, sapar ve fesada uğrar. Dine ait
olarak Allah'ın muradına muhalif olan her şey kulun haz ve
şehvetidir. Bu ister mal, ister riyaset, ister şekil, ister hal,
ister zevk ve vecd olsun aynıdır (İbn Kayyim, Medaricü's-Salikîn,
I, 238).
İkinci Kaide: Fiillerden bir fiilin, hallerden bir
halin veya zevklerden bir zevkin hükmüne sahih mi, yoksa fasid mi, hak mı,
yoksa batıl mı diye ihtilaf olursa, Allah katında ve O'nun
mümin kulları katında makbûl olan delile dönmek vacip olur.
Kim ilmini, sülûkünü ve amelini bu temel üzerine bina etmezse, dinden
hiçbir şey üzerinde değildir (İbn Kayyim, Medaricü's-Salikın,
I, 496).
Üçüncü Kaide: Bir şeyin hükmünün mubah mı,
haram mı olduğu salik tarafından bilinemezse, onun fesada
uğrattığı şeye, onun semeresine ve gayesine
baksın. Eğer o şey apaçık bir fesadı içeriyorsa,
Şeriat sahibinin onu emretmesi veya mübah kılması
muhaldir. Hem de onun haram olduğu onun Şeriat
vasıtasıyla biliniyorsa. Teğannî ise, İbn Mes'ûd
(r.a)'in dediği gibi, "Zinanın efsûnudur" (İbn
Kayyim, Medaric, I, 498).
İmam Kurtubi tefsirinde, teğanninin
mekruhluğu, ondan men ve onu dinlemek konularıyla ilgili
bazı hadisleri zikrettikten sonra şöyle der: "Bu ve diğer
hadisler sebebiyle ulema teğanninin haram olduğunu söylemişlerdir.
Bu onun yayanların adet edindiği teğannidir. bu
teğanniler nefisleri tahrik eder, arzuları tatmine teşvik
eder. Sükûnet halindekini harekete getiren, gizliyi açığa çıkaran
laübaliliğe götürür. Bu çeşit şiirde olursa,
kadının anılması ve güzelliğinin vasfedilmesinde
şarabın anılmasında ve haramlığında
ihtilaf olmayan muharrematın zikrinde ateşi tutuşturur.
Çünkü bu ittifakla kötülenmiş olan teğanni ve
eğlencedir." (Kurtubî, el-Camî, XVI, 54).
İzzü'd-Dîn b. Abdü's-Selam da şöyle der:
"Haram şarkıları dinlemek, alemlerin Rabbine
karşı cüretkar cahillerin yanlışlarındandır.
Onların zanettiği gibi bu Allah'a yakınlık vesilesi
olsaydı, peygamberler onu yapmayı ve ümmetine öğretmeyi
ihmal etmezlerdi. Bu ne peygamberlerin birinden, ne de evliyanın büyüklerinden
nakledilmemiştir. Gökten indirilen kitablardan hiçbirisi de buna işaret
etmemiştir. Cenabı Hak şöyle buyurmuştur: "Bu gün
size dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve size din
olarak İslam'dan hoşnut oldum" (el-Maide, 5/3).
Çalgı aletleriyle oynanan oyunları dinlemek
dinden olsaydı, Resulullah (s.a.s) bunu açıklardı. Halbuki
o şöyle buyurmuştur: Nefsim kudretinin elinde olan Allah'a
yemin olsun ki, sizi Cehenneme yaklaştıran ve Cennetten
uzaklaştıran hiçbir şey bırakmadım ki size onu
yasaklamamış olayım" (İzzü'd-Dîn b.
Abdü's-Selam, Kavaidü'l-Ahkam fi Mesalihil'l-Enam, I, 216).
Abdurrahman İbnü'l-Cevzî de buna yakın bir
ifadeyle şöyle der: "Teğannî insan tabiatını
tahrik eden, şehevî duyguları ayaklandıran ve onu normal
durumundan çıkaran şarap ve benzeri şeyleri güzel
gösterecek bir ifadeyle sahip olursa bu haram olan teğannidir.
Bilhassa şer'en yasaklanan çalgı aletleriyle birlikte
olursa..." (İbnü'l-Cevzî, Telbîsü İblîs, 253).
Bütün bunlardan çıkarılacak netice
şudur:
1- Teğanni'nin konusu İslam akide, edeb ve
öğretisine aykırı olmamalıdır.
2- Harama ve vakit israfına sebep
olmamalıdır.
3- Başka bir haramla birlikte
olmamalıdır. Mesela, şarap meclislerinde, kadın ve
erkek karışık meclislerde okunmamalıdır (Kardavî,
el-Halal ve'l-Haram, 84)
Teğanni'nin kadın tarafından
yapılması ittifakla haramdır. Çünkü kadının
sesi avrettir. Yabancı erkeklerin de onu dinlemesi haramdır.
Zevcinin dinlemesi caizdir.
Kadının şarkı söyleyen başka
bir kadını dinlemesinde bir sakınca yoktur, ancak İslam'ın
çizdiği sınırları çiğnememek
şartıyla. Nitekim Hz. Aişe evinde şarkı söyleyen
iki cariyeyi dinlemiştir.
Teğanniyi kazanç vesilesi yapmak İslam'a
aykırıdır. Zira ne mütekaddiminden, ne de müteahhirinden
teğanniyi sanat edinip, ondan kazanç sağlayan bilinmemektedir.
Meşrû kazanca teşvik eden hadis-i şeriflerin
ışığında fukaha şarkıcının
kazancını haram kabul etmişlerdir.
İmam Kurtubî şöyle der: "Haram olduğuna
icma edilen kazançlar şunlardır: Faiz, zina ücreti, rüşvet,
ağıt yakmak, şarkı söylemek, hainlik yapmak, gayptan
ve göklerden haber vermek üzere alınan ücret, çalgı çalmak,
oynamak ve bütün batıl yollarla alınan ücret"
(Kurtubî, el-Cami li Ahkami'l-Kur'an, II, 3).
İsmail KAYA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.