Tekbir
Tekbir
Büyütmek, ululamak, büyük görmek, "Allahu
ekber" demek. "Kebure" kökünden "tef'îl" babında
bir mastar. Bütün namazlara giriş "Tekbir" ile
olduğu gibi, namaz rükünlerinin ayrılması tekbir cümlesi
ile olur. Bayram veya cenaze namazlarında ilave tekbirler, teşrik
tekbirleri de Allah'ın yüceliğinin anıldığı
diğer tekbir çeşitleridir: Buna göre tekbir hüküm olarak
farz, vacip, sünnet veya nafile olarak tekrarlanan "övgü ve sena"
cümlesidir.
"Allahu ekber" ifadesi yüce Allah'ın
her şeyden üstün, ulu ve azametli olduğunu bildirir.
Hz. Peygamber ilk gelen vahiyle Cenab-ı Hakkı
ululama, O'nu her şeyin üstünde tutma, en yüce varlık olarak
kabul etme konusunda senada bulunmakla emrolunmuştur. Rivayete
göre, Hz. Peygamber'e (s.a.s) ilk vahiy olarak Hira dağında Alak
suresinin ilk ayetleri inmiştir. "Yaratan Rabbinin adıyla
oku. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı, oku,
Rabbin kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren en büyük
kerem sahibidir" (el-Alak, 96/1-5).
Bundan sonra bir süre vahiy kesilmiş, daha sonra
Cebrail (a.s) yerle gök arasında bir kürsî üzerinde Resulullah (s.a.s)'a
gerçek niteliği ile görününce o, bu azamet karşısında
eve çekilerek titrer bir halde ve büyük bir heyecan içinde Hz. Hatice
(r.a)'ya "Beni örtünüz, beni örtünüz" buyurmuştur.
Bunun üzerine "tekbîr" kavramını da içeren şu
ayetler inmiştir: "Ey sarınıp bürünen peygamber!
(Kalk insanları uyar, Rabbini yücelt (tekbir getir). Elbiselerini
temizle. Azaba götürecek şeylerden sakın" (elMüzzemmil,
74/1-5).
İşte Mekke'de inen ilk ayetlerde bildirilen
ve "Allahu ekber (Allah her şeyden yüce ve büyüktür)"
cümlesinde ifadesini bulan "tekbîr" daha sonra ezanda, kamette
ve bütün namaz çeşitlerinde en çok tekrarlanan bir sembol olmuştur.
Günde beş kere okunan ezanda ve her farz namaz için
getirilen kamette altışar defa "Allahu ekber" ifadesi
yer alır. Bunların toplamı altmış olur. Ezan ve
kamet vakit ve kaza namazları için sünnettir. Çünkü Hz.
Peygamber Hicretin ilk yılında Medîne'de Mescid-i Nebevî'nin
yapımı tamamlanınca ashabı ile düzenli bir
şekilde cemaatle namaz kılmaya başlamışlardı.
Bu arada, Allah elçisi namaz vakitlerinin ilanı konusunda
ashabıyla istişarede bulundu. Sahabenin bu konuda gördüğü
bazı sadık rüyalar vahiyle teyid edilince günümüzdeki ezan
şekli ortaya çıktı. Hanefîler Abdullah b. Zeyd'den
nakledilen hadiste yer alan onbeş cümlelik ezan şeklini esas
aldılar (ez-Zeylaî, Nasbu'r-Raye, 1. Baskı, 1393/1973, y.y. I,
259; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali,
İstanbul 1991, 211 vd.). Kametde farz namazlardan önce okunan iç
ezan benzeridir. Ancak ezandan farklı olarak hızlı okunur
ve ikinci "hayya ale'l-felah"tan sonra iki defa "Kad kameti's-salah"
(Namaz başladı)" cümlesi eklenir.
Bütün namazlarda iftitah (başlama) tekbiri
farzdır. Çünkü Allah Teala "Rabbini yücelt" (el-Müddessir,
74/3) buyurmuş, Hz. Peygamber (s.a.s) de namazın tekbirle
başlanması gerektiğini çeşitli hadislerinde
belirtmiştir (bk. Ebû Davud, Salat, 73, 144, Taharet, 31;
Tirmizî, Mevakît, 62, 110, Taharet, 3; Buharî, Ezan, 95, 122;
Müslim, Salat, 45).
Diğer yandan namazlarda rükûya eğilirken ve
secdelere eğilip kalkarken veya oturuştan sonra ayağa
kalkarken "Allahu ekber" denilmesi sünnettir. Abdullah b.
Mes'ud (r. anhüma)'un şöyle dediği nakledilmiştir:
"Hz. Peygamber'in her kalkış ve eğilişlerinde,
kıyam ve oturuşlarında tekbir getirdiğini gördüm"
(Buharî, Ezan, 116; Tirmizî, Salat, 74; Nesaî, Tatbik, 34, 90, 94,
Sehv, 70; Darimî, Salat, 40). Bu duruma göre günlük beş vakit
kılınan 17 rekat farz namazda 94 defa, 20 rekatlık sünnet
namazlarda 110 defa, vitir namazında da 17 defa olmak üzere toplam
281, buna kunut tekbiri de eklenince 282 defa "Allahu ekber"
denilmektedir. Ezan ve kametlerle birlikte bu sayı 342'ye
ulaşır. Namazdan sonraki tesbihlerde de 33 x 5 = 165 defa "Allahu
ekber" denildiği düşünülürse sayı 507 olur.
Kuşluk, evvabîn, teheccüd, cenaze ve bayram namazlarındaki
tekbirlerle, kurban bayramında tekrarlanan "teşrîk
tekbirleri" bunun dışındadır.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim
sabah yüz ve akşam yüz defa olmak üzere "Allahu ekber"
derse, o gün hiçbir kimse bunun benzerini söyleyen dışında
bu kimseden daha büyük amel işlemiş olmaz" (Tirmizî,
Deavat, 62).
Her gün belli aralıklarla bu kadar tekrarlanan
"Allah her şeyden, bütün yaratıklardan üstün ve
yücedir" sözü anlamı düşünüldüğü takdirde
mümine şuur vermek için yeterlidir. Bununla mümin en üstün güç
olarak Allah'ı tanıdığını, O'nun üstünde
bir güç bulunmadığını, kendi iç dünyasına sürekli
bir şekilde hatırlattığı gibi ezan ve kamet
yoluyla da bunu topluma ilan etmektedir. Çünkü mümin, bütün varlıkları
Allah'ın yaratıp yöneltmekte olduğunu, dilediğine güç
ve kuvvet verdiğine, dilediğini de güçsüz bırakabildiğine
inanır.
Kur'an-ı Kerîm'de yüce Allah'ın her yerde
hazır bulunduğu ve her şeye gücünün yettiği şöyle
ifade edilir: "Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a
hükmeden O'dur. O, yere gireni ve çıkanı gökten ineni ve çıkanı
bilir. Siz nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah
yaptıklarınızı çok iyi görendir" (el-Hadîd,
57/4). "Şüphesiz insanı biz yarattık. Nefsinin ona ne
fısıldadığını da biliriz. Biz ona şah
damarından daha yakınızdır" (Kaf, 50/16).
"Siz can çekişmekte olan kimseye bakar durursunuz. Biz ona
sizden daha yakınızdır. Fakat siz göremezsiniz"
(el-Vakıa, 56/84-85).
Allah'ın yüceliğini ve sonsuz gücünü
şu ayet ne güzel belirler: "Allah bir şeyin
olmasını dilediği zaman, O'nun emri sadece "Ol"
demektir. O da hemen oluverdi" (Yasîn, 36/82). Şu ayet-i
kerime de müminleri Allah Teala'yı yüceltmeye teşvik
etmektedir:
"Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı
bulunmayan, aciz olmayıp bir yardımcı da edinmeyen Allah'a
mahsustur" de. "O'nu layık olduğu şekilde yücelt"
(el-Kehf; 18/111).
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.