Tenfiz
Tenfiz
Bir hakimin verdiği hükmü diğer bir
hakimin istinafen vaki olan tetkiki neticesinde usûlüne uygun görerek
tasdik etmesi. Ayrıca, hakimin hükmü infaz etmesi (yerine
getirmesi), akdin geçerli hale getirilmesi anlamlarına da gelir. Bir
çok hadis-i şerifte bu anlamlara geldiği görülmektedir.
Akdin tenfizi, akdin oluşmasından ayrı
ve müstakil bir merhaledir. Karşılıklı rıza ile
tamamlanan akitten sonra, her iki taraf akdin kendilerine yüklediği
görevleri yerine getirmeye çalışırlar, buna akdin tenfizi
denir.
İki taraftan birisi görevini yapmazsa, hak sahibi
davacı olduğu takdirde, mahkeme kararıyla akdin tenfizi için
zorlama yoluna gidilir. Buna göre akdin tenfizi, akde bağlı ve
akdin neticesi olan bir konudur. Akdin oluşma merhalesi ile ilgili
"rıza kusuru" konularından biri değildir.
Çünkü gerçek bir akit tenfizi üzerinde karşılıklı
rızanın oluştuğu şeyin gerçekleşmesidir. Böylece
rızanın varlığı ve kusurdan salim olması,
ancak akit sırasında zaruridir. Bundan sonra ise tenfiz için
karşılıklı rızaya ihtiyaç yoktur. Yukarıda
söylendiği gibi çok kere akdi tenfiz görevinden kaçan, mahkeme
emriyle akdin gereği olan rızaya halel vermemektedir, bilakis bu
rızaya saygı göstermektir (Mustafa Ahmed ez-Zerka, el-Fıkhü'l-İslamî
fi Sevbihi'l-Cedid, I, 440, 441).
Ancak tenfizin bazan rıza ile ilgisi
bulunduğu, dolayısıyla dava edilse bile, hakimin tenfize
zorlayamayacağı bazı durumlar vardır. Rızayı
zedeleyen ve akdin bir gereği olarak yerine getirilemeyen tenfizin en
meşhur halleri dörttür:
1- Safkanın (pazarlığın) bölünmesi.
2- Satıcı tarafından bilerek gizlenmeyen
bir kusurun ortaya çıkması.
3- Satılan malın rehn veya kiraya
verilmiş olması.
4- İki taraftan birisinin tenfize
zorlanamayacağı bir halde akdin gereği olan borcunu
vermekten imtina etmesi .
Bunları kısaca şöyle açmak
mümkündür:
1- Safkanın bölünmesi: Safka, Arapçada akit
anlamında kullanılmaktadır. Bunun aslı, taraflardan
birinin anlaştıklarının bir işareti olarak elini
diğerinin eline vurmasıdır (ez-Zerka, a.g.e., I, 441,
dipnot, 2). Safkanın bölünmesi ise, daha çok ivazlı akitlerde
olmaktadır. Diyelim ki, birisi bir mal satın aldı,
satıcının elinde iken (müşteriye teslimden önce) malın
bir kısmı yok oldu, bu durumda alış-veriş,
malın yok olan kısmı hakkında batıl olur.
Çünkü akdin konusu olan mal olmadan akit olmaz. Böylece müşteriye
göre pazarlık (safka) bölünmüş oldu. Çünkü o, malın
tamamını pazarlık etmişti; ama eline geçen, malın
bir kısmı oldu. Böylece ihtiyacı olan mal için bir daha
piyasaya çıkıp pazarlık yapmak zorunda kalacaktır. Bu
da çoğu kere müşteri için hem pahalıya mal olmakta, hem
de zorluk çekmektedir. Bu durumda müşteri helak olan malın
karşılığını geri almak ile akdi tamamen
iptal etme konusunda muhayyerdir (İbn Abidin, H. Reddi'l-Muhtar,
Mısır 1969, IV, 566).
Buna göre pazarlığın bölünmesi,
akitteki karşılıklı rızayı
zedelemiştir. Çünkü müşteri malın tamamını
almak üzere rıza beyanında bulunmuştu.
Pazarlığın bölünmesi durumunda rızası
zedelenmiştir ve müşteri akdi tenfize zorlanmaz (bk. Mecelle,
md. 218-223) .
2- Malda kusurun ortaya çıkması: Bu kusurun
satıcı tarafından bilerek gizlenen bir kusur olmaması
gerekir; onun da farkında olmadığı bir kusur
olmalıdır. Böyle bir durum; "akitte yanılma"
gibidir. Müşteri bu durumda muhayyerdir; dilerse akdi geçerli kılar,
malı kusuruna rağmen kabul eder, dilerse akdi iptal eder.
Çünkü alıcı, malı kusursuz olduğu düşüncesiyle
pazarlığa oturmuştur. Durum aksi olunca müşteri,
akdin tenfizi için zorlanamaz. Buna İslam hukukunda "Hıyaru'l-Ayb"
(kusur muhayyerliği) denir. Medeni hukukta ise
"satıcının ayba karşı tekeffül borcu"
ismiyle anılmaktadır (ez-Zerka, a.g.e., I, 444; Mecelle, md.
336, 337; Doç. Dr. Cevdet Yavuz, Satıcının Ayba
Karşı Tekeffül Borcu, Doçentlik tezi, Istanbul 1990).
3- Satılan malın rehin veya kiraya
verilmiş olması: Bunu şöyle bir misalle açıklamak mümkündür:
Birisi bir malı sattıktan sonra o malın bir
başkasına kiraya verildiği ya da rehin verildiği
anlaşılırsa, kira ve rehin müddetleri bitmemişse,
akit sırasında müşteri de bunu bilmiyor idiyse, akdi
tenfiz edip etmemede muhayyerdir. Çünkü, müşteri satın
aldığı bu malı kirası bitmeden veya rehni
çözülmeden isteyemez. Bu nedenle akdin tenfizine halel gelmiştir,
müşteri bu tenfize zorlanamaz (ez-Zerka, a. g. e., I, 444, 445).
4- Taraflardan birinin görevini ifadan imtinaı:
Akid yapıldıktan sonra böyle bir durumun meydana gelmesi
halinde hakim yetkisini kullanarak tarafları akdi tenfize zorlar. Bu
görüş Hanefilere aittir.
Bazı durumlarda hakim bu zorlamayı yapamaz,
yani tenfize halel gelir. Mesela birisi bir malı veresiye satarsa ve
müşteriye belli bir malı rehin bırakmasını veya
bir kefil göstermesini şart koşarsa, yani bu Şartla akdi
sağlama bağlarsa, sonra müşteri bu şartları
yerine getirmezse, tercih edilen fıkhı görüşe göre,
mahkeme müşteriyi istenen bu rehni vermeye veya kefil göstermeye
zorlayamaz. Çünkü rehin teberru gibi rahin hakkında anca tenfiz
ve teslim ile tamamlanan bir akittir. Her halukarda sadece rıza ile
gerçekleşir (münakid olur); zorla da rıza olmaz. Ebu Hanife ve
iki talebesi bu görüştedirler. imam Züfer'e göre, müşteri
bu durumda zorlanır. Çünkü rehin şart koşulunca, akdin
bir gereği olmuştur, yerine getirilmesi gerekir (el-Kasanî,
Bedaiu's-Sanayi', V, 171; ez-Zerka, a.g.e., I, 446, dipnot, 1).
Ahmet YAŞAR
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.