I'cazu'l-kur'an
ı'cazu'l-kur'an
Kur'an-ı Kerîm'in muciz olması. Benzerini
getirmek isteyenleri aciz bırakması Peygamberliğin
ilanı ile birlikte muhataplara meydana okunarak ortaya konan ve
insanları acze düşüren olağanüstü şeye mucize
denir. Kur'an'ın icazıyla, Kur'an'ın bu yönü
kastedilmektedir. Allah her peygambere, peygamberliğim isbat etmek için
bu tür mucizeler vermiştir.
Kur'an, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in
mucizesidir ve mucize yönü kıyamete kadar kalıcıdır.
Diğer peygamberlere verilen mucizelerin kalıcılık yönü
yoktur. Onların mucizeleri, dönemlerinin tamamlanmasıyla son
bulmaktadır. Aslında son peygamberin mucizesinin
kalıcı ve sürekli olması, tabii, hatta gereklidir. Hz.
Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: "Hiç bir peygamber
yoktur ki, zamanındaki insanların inandıkları
mucize(ler) kendisine verilmiş olmasın. Mucize olarak bana
verilen ise, bana vahyettiği Kur'an'dır. Dilerim ki kıyamet
günü peşinden gideni en çok olan, ben olunum" (Buharî,
İ'tisam, l).
Kur'an, akla hitap eden bir mucizedir ve kıyamete
kadar kalıcılık vasfını buradan almaktadır.
O, müteaddit ayetlerde meydan okumuş. Allah tarafından gönderilmediğini
iddia edenleri, bu iddialarını ispatlamağa çağırmıştır.
Kur'an'ın bu meydan okuyuşunu içeren ayetler, Mekke döneminde
inmeğe başlamış ve Medine döneminde de inmeğe
devam etmişlerdir. Bu konudaki açık ayetlerden üçü şöyledir:
"De ki:'Andolsun, eğer insan(lar) ve cin(ler) şu
Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, yine onun
benzerini getiremezler. Birbirlerine arka olup yardım etseler de (bunu
yapamazlar) " (el-İsra, 17/88). "Yoksa onu uydurdu mu
diyorlar? De ki: Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuş sure
getirin; eğer doğru iseniz Allah'tan başka, çağırabildiklerinizi
de (yardıma) çağırın (da bunu yapın)!" (Hûd,
l l/13). "Yoksa 'onu uydurdu' mu diyorlar? Deki: "Eğer
doğru iseniz haydi onun benzeri bir sure getirin ve Allah'tan
başka çağırabildiklerinizi de çağırın!"
(Yûnuş 10/38).
Kur'an'ın meydan okuyuşunu sarahaten ya da
kapalı olarak içeren daha pek çok ayet vardır. Bu üç ayette
görüldüğü gibi Kur'an, bir defasında tamamı, bir
defasında on sûresi, birinde de bir sûresi ile meydan okumaktadır.
Ama ne indiği dönemde, nede o dönemden günümüze bu meydan
okumaya karşı koyacak biri çıkmış değildir.
Her Peygamber döneminde toplumun eğilimi ne ise,
toplumda ne revaçta ise, o peygambere o konuyla ilgili mucize verilmiştir.
Kur'an'ın indiği dönemde, Araplar arasında en revaçta
oları husus, ifade güzelliğidir. Öyle ki, şiir ve hitabet
için panayırlar düzenleniyor, şiirin zirvesine erişen
eserler kutsal Kabe'nin duvarlarına asılıyordu. Ne var ki
Kur'an, sadece o dönem için indirilmiş bir kitap değildir. O,
kıyamete kadar insanlığa hak yolu gösterecek ve bu yola
davet edecek bir kitaptır. Ayrıca O, belli bir kavme değil,
bütün insanlığa gönderilmiş bir kitaptır. Bunun için
Kur'an'ın icaz yönü, bir açıdan değil, birçok açıdan
ele alınabilir şöyle ki:
a- İfade güzelliği açısından
Kur'an'ın icazı:
Kur'an'ın indiği toplumda ifade güzelliğinin
revaçta olduğu ifade edildi. Kur'an'ın bu açıdan o dönem
insanlarını ne kadar etkilediği tarihî bilgilerle sabittir.
Kur'an'dan birkaç ayeti dinledikten sonra, bu sözün insan sözü
olamayacağı itiraf edenlerin sayısı pek çoktur.
İşte Hz. Ömer, Hz. Peygamber (s.a.s)'i öldürmek üzere kılıcını
kuşanmış, O'nu aramaktadır. O arada
kızkardeşi ile kocasının da İslam'ı kabul
ettiklerini duyar ve yolunu değiştirerek her şeyden önce
onlara bir ders vermeyi kararlaştırır. Büyük bir hiddet
ve öfkeyle kızkardeşinin evine girer. Hatta
karşılaşır karşılaşmaz
kızkardeşini tokatlar. Ancak orada Kur'an'dan birkaç ayeti
dinledikten sonra bu sözün insan sözü olamayacağını
itiraf eder ve İslam dinini kabul eder.
İfade güzelliği konusunda adeta mütehassıslaşmış
oları o toplum, Kur'an'ın ifade güzelliği
karşısında şaşakalmış,
inatlarından bazen Kur'an için bu bir şiirdir, demiş,
sonra kendileri bu yakıştırmanın
tutmayacağını anlayarak, bu bir sihirdir, insanları büyülüyor
demişlerdir (el-Enbiya, 21/5). Bazen şöyle, bazen böyle
diyorlardı; bazen de, iftira mahsulü düzmece sözlerdir, diyorlardı.
Kur'an, bu konuda da onlara meydan okudu
b- Öngördüğü ahlakî ve sosyal ilkeler açısından
Kur'an'ın icazı:
İslam'a girmeden önce müşrik Arap
toplumunun ahlakî yapısı ve seviyesi tarihen sabittir. Her türlü
ahlaksızlık ve çapulculuğun hüküm sürdüğü o
toplum, İslam'a girdikten sonra insanlık için örnek bir
toplum oldu. Birlik ve beraberliği sağlayan, güçsüzün hakkını
koruyan, insanlık tarihinde eşine rastlanmayan bir toplum oldu.
Geriliğiyle alay eden toplumlara fazilet ve medeniyet
taşıyan bir toplum O toplum, kısa bir müddet içerisinde
çevresine hakim olmuş, sadece inananları değil, İslam'ı
kabul etmeyen diğer din mensuplarını da huzur ve güvenliğe
kavuşturmuştur.
İşte Kur'an'ın getirdiği ilkelerin
ilahîliğini isbat hususunda bu tarihî vakıa güzel bir
delildir.
c- Gaybî haberler açısından Kur'an'ın
icazı: Kur'an'ın verdiği bu gaybî haberlerin bir kısmı
geçmişe, bir kısmı da geleceğe aittir. Geleceğe
dair verdiği haberlerin de bir kısmı indiği dönemde,
bir kısmı daha sonra gerçekleşmiş ve hala zaman zaman
gerçekleşmektedir. Müslümanların müşriklere galip
geleceği, Mekke'nin fethi, Bizans'ın İran'a galip
geleceği gibi haberler, henüz Kur'an inmeğe devam ediyorken gerçekleşmiştir.
Mekke döneminde henüz müslümanlar zayıf bir
durumdayken, müşriklerin "toplulukları
dağıtılacak, gerisin geriye döneceklerdir" (el-Kamer,
54/45) ayetiyle müslümanlar tarafından bozguna
uğratılacağı haber verilmiştir. Hatta bu ayet
indiğinde Hz. Ömer: "Biz sayımız bu kadar az, onlar
ise çok güçlü, onları nasıl yenebiliriz! şeklinde
hayretini ifade etmiş, Bedir savaşında müşrikler
dağılıp kaçışmaya başlarken, bu ayetin
gerçek anlamını kavradığını
belirtmiştir (İbn Kesir, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, Mısır,
ty. VII, 457).
Mekke'nin fethinden birkaç sene önce inen Fetih
sûresi, Mekke'nin fethedileceği müjdesini vermiştir.
Geleceğe dair bu tür haberler, Arap toplumunu aşarak
diğer toplumları da kapsamına almıştır.
"Rumlar en yakın bir yerde yenildiler, onlar bu yenilgiden sonra
birkaç (üç ile dokuz) yıl içerisinde galip geleceklerdir" (er-Rum,
30/2-4) ayetleriyle yenilen Bizans'ın yakında İran'a galip
geleceği haber verilmiş ve gerçekten de bu müddet içerisinde
Bizanslılar, İranlıları Heraklios devrinde mağlup
etmişlerdir.
Bütün bunları, ancak, ilmi geçmiş ve
geleceği kapsayan biri doğru olarak haber verebilir.
Geleceğe dair haberler arasında Ebû Leheb'i konu alan "Leheb"
sûresi gerçekten dikkat çekicidir. Söz konusu sûre, henüz Ebû Leheb
hayattayken inmiştir ve Ebû Leheb'in küfür üzere ölüp Cehennemi
hak edeceğini haber vermektedir. Eğer Ebû Leheb sûre indikten
sonra diliyle de olsa Peygamber'e inandığını söylemiş
olsaydı, Hz. Muhammed'in diyecek bir şeyi kalmazdı. Kur'an,
Hz. Muhammed'in kendisi tarafından olsaydı, can düşmanına
böyle bir koz vermeyecekti. Ama Kur'an, geçmişi ve geleceği
bilen, ilmi, insanların kalblerine kadar uzanan Allah tarafından
indirilmiştir ve Allah, Ebû Leheb'in böyle bir şey söylemeyeceğini
kesin olarak bilmektedir.
Kur'an'ın müsbet ilmin çok daha sonra keşfedeceği
nice meseleyi önceden haber vermiş olması, geleceğe dair
gaybî haberlerdendir.
Güneşin hem kendi etrafında dönen ve hem de
onun etrafında dönen birçok gezegenle birlikte sabit bir noktaya doğru
yol aldığı son asırlara ait keşiflerdendir. Oysa
Kur'an bu ve benzeri birçok gerçeği çok önceden haber vermiştir.
Bugün için Kur'an öğretisinin, diğer din
ve ideolojilerin sahip oldukları maddî imkanlardan uzak olduğu
bir gerçektir. Hatta İslam aleminde bile Kur'an öğretisinin
baskı altında bulunduğu, birçok ülkede mensuplarının
takibat altında tutulduğu, inkarı mümkün olmayan bir vakıadır.
Bununla birlikte diğer din ya da ideolojilere mensup nice ilim,
devlet ve sanat adamı İslam dinine girmekte, onun üstünlüğünü
itiraf etmektedir. Bu hususu da Kur'an icazının ayrı bir yönüdür.
M. Sait ŞİMŞEK
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.