Yas Tutma
Yas tutma
Ölenin arkasından yakınlarının
duyduğu üzüntüyü dile getirmeleri.
Ölüm, insanın başına gelen en
acılı bir durum olduğu için, yakınları bundan büyük
üzüntü duyarlar. Beşerî tabiatın gereği olarak bu
üzüntülerini dışa vurmaları da gayet normaldir. İslam
öncesi Cahiliye Araplarında yas tutma aşırı bir
haldeydi. Ölenin yakınları, avazları çıktığı
kadar bağırarak ağlar, üstlerini başlarını
yırtarlar, para ile profesyonel ağlayıcılar tutarlar,
ölenin karısı bir yıl süreyle evden dışarı
çıkmaz, koku sürünmez, yıkanmaz, bir yıl sonra üzerine
hayvan pislikleri atılarak bu durumdan kurtulurdu.
Yakınlarının ölüye karşı olan
saygıları, gösterdikleri bu yasın şiddetiyle
ölçülürdü.
Pek çok muharref din ve milletlerde aşırılığa
kaçan yas tutma adeti İslam'da makul bir hale getirilmiş,
aşırılıklar yasaklanmıştır. Hz.
Peygamber; "Yüzüne vurarak, üstünü başını yolarak
ağlayan ve cahiliye adetini sürdüren bizden değildir"
(Buharî; Cenaiz, 36) buyurmuş, oğlu İbrahim ve torunu
öldüğünde ağlayıp gözünden yaşlar akınca, bu
durumu soran sahabîlere; "Bu, Allah'ın kullarının
kalbine yerleştirdiği bir acıma duygusudur. Allah,
kulları arasında müşfik olanlara merhamet eder"
(Buharî, Cenaiz, 33); "Göz yaşarır, kalb üzülür,
fakat biz Rabbimizin razı olamayacağı birşey söylemeyiz"
(Buharî, Cenaiz, 44) demek suretiyle bu hüznün makul bir şekilde
dışa vurulmasının caiz olduğunu
belirtmiştir.
İslam'a göre yasın süresi üç gündür.
Ancak, kocası ölen kadın 4 ay 10 gün yas tutar, bu süreyi
kocasının evinde geçirir. Bu süre esnasında süslenmemesi,
yeni ve gösterişli elbiseler giymemesi, kendisine evlenme teklifi
yapılmaması (dünür gidilmemesi), yapılsa dahi kabul
etmemesi gerekir.
Akif KÖTEN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.