Ihlas
ıhlas
Bir şeyi saf temiz ve
arıtılmış hale getirmek. Kalbi saf etmek, çıkar
ve şöhret amacı güdülmeyen, içten, riyasız, samimi
sevgi ve bağlılık. Yapılan
İbadet ve işlerde gösterişe yer vermeme,
ibadet ve taatda riyadan uzaklaşma hali ve kalbin safasına keder
veren şeyden, kalbi uzak tutmak. Sırf Allah
rızasını düşünmek, ona göre hareket etmek ve sadece
Allah için ibadet etmek.
İhlas; bir kalp hareketi ve ruhanî bir davranıştır.
Kalp temizliğinin ve sağlamlığının bir
delilidir. Yalnız Allah'ın rızasını arayan bir
niyettir. Kişinin bütün varlığı ve benliği ile
Allah'a kulluk etmesi ve bu kulluğun da ondan
başkasını düşünmemesidir. Ayrıca İhlas,
"kalbi garaz şüphesi ve zan eğriliğinden temiz
tutmaktır" şeklinde tarif edilmiştir. İhlasta
Hakkın rızası talep edilir, yapıları
işlerde, riya, gösteriş, menfaat ve şöhret gayesi
güdülmez.
"Bir şey karışıklıktan
arındığı zaman, temiz olur. Saf ve temiz hareketlere
de ihlas denir" (İmam Gazza1î, İhya u'ulumi'd-din, IV,
ş 379). İhlas bir kalp hareketi ve ruhani bir davranış
olmaktadır. Kalbî davranışların makbul oluşu,
niyet ve irademizin sağlamlığına
bağlıdır. İhlas, kalp sağlamlığının
bir delilidir. Böyle olunca her işe başlandığı
zaman niyette ihlas, yani her türlü dünyevî karşılık
beklemekten uzak olmak gerekmektedir. Cenab-ı Hakk'ın
rızası ihlas ile kazanılır. Yoksa ihlas kişinin
başarı ve becerileriyle elde edilemez. Bazen ihlas ile söylenmiş
bir tek kelime ile kişi kurtuluşa erer ve Cenab-ı
Hakk'ın rızasını elde edilebilir. Bazan bir tek
adamın irşadı, bin kişinin irşadı kadar
Allah rızasına sebep olur. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle
buyurur: "Ben Cebrail'den ihlasın ne olduğunu sordum.
Şöyle cevap verdi: Ben de Aziz ve Celil olan Allah'a: "İhlas
nedir?" diye sordum o şöyle buyurdu: "İhlas benim bir
sırrımdır. Onu kullarımdan sevdiğim kimselerin
kalbine koyarım."
Kur'an-ı Kerîm, ihlası lüzum, fayda ve
neticeleriyle belirtmiştir. Buna göre ihlas, ibadet ve davranışta
Allah'a özden bağlanmaktır. "Yaptıklarımızın
mükafatı bize, sizin yaptıklarınızın
cezası da size aittir. Biz ona özümüzle bağlanmışız"
(el-Bakara, 2/139) ayeti, amellerinde sadece Allah'ın
rızasını gözetenlerin halis insanlar olduğuna
işaret etmektedir.
Böyle bir ihlası taşıyanlar,
Allah'ın dininde ihlaslı ve samimi olan özyürekli kişilerdir.
İhlas ve samimiyetlerini ibadeti Allah için yaparak gösterirler,
nefisleri hoşlanmasa da bu hallerine devam ederler ve Allah'a
hamdetmekten geri kalmazlar (el-A'raf, 7/29; Yûnus, 10/22; Lokman,
31/32; en-Nisa, 4/46; ez-Zümer, 39/2, II, 14; el-Mümin, 40/14, 65).
İhlas, fenalığı ve kötülüğü
gideren bir fazilettir. "İşte biz ondan (Yûsuf'tan), fenalığı
ve fuhşu gidermek için böyle yaparız. Çünkü o, bizim
ihlaslı kullarımızdandır"(Yûsuf, 12/24)
ayetinde, evdeki kadınla Hz. Yûsuf arasında geçen olayda ve
kadının niyetinin neticesiz kalışında en büyük
etkenin, Hz. Yûsuf'un ihlası olduğu görülmektedir.
İnsanlık için ihlasın gereği her
zaman emredilen bir keyfiyet oluşuyla da
anlaşılmaktadır. Çünkü ihlas, ehl-i kitaba, yapacakları
diğer ibadetlerle birlikte emredilmişti (el-Beyyine, 98/5).
İhlas, şeytanın kişiye süslemeye
çalıştığı fenalıklara ve insanları
azdırma gayretine engel olan bir tutumdur. Bu durum
şeytanın, "Yeryüzünde insanlara (fenalıkları)
süsleyeceğim, elbette onların hepsini
azdıracağım. Ancak içlerinde ihlasa sahip müminler bunun
dışındadır" (el-Hicr, 15/40; Sad, 38/83).
Ayetlerinde ifadesini buları itiraftan anlaşılmaktadır.
Şirkten, kitabı ve peygamberi yalanlamadan,
sapık yollara sapıp tevhit akidesine aykırı inanç düşünceler
beslemeden dolayı gerçekleşecek ilahî azaptan, "Allah'ın
ihlas sahibi kulları istisna" (es-Saffat, 37/40, 74, 128,
160) sözedilerek azabtan kurtuluşta ihlasın yeri ve önemi
belirtilmiştir.
Ahlak önderleri peygamberler, varlıkları
ihlasla yoğrulmuş şahsiyetlerdir. Hz. Mûsa, Hz. Yûsuf,
Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Ya'kûb ve Hz. Peygamber
(s.a.s)'in özellikleri anlatılırken Kur'an onları ihlaslı
kullar olarak nitelemiştir (Meryem, 19/51; Yûsuf, 12/24; Sad,
38/45, 46; ez-Zümer, 39/11). Çünkü Peygamberler davet ve tebliğlerinde
daima, Hakk'ın, rızasından başka bir gaye ve maksat gütmeyerek,
ihlaslarını ortaya koymuşlardır.
Fudayl b. İyad (r.a): "Halk için ameli
terketmek, riyadır; halk işin amel etmek ise şirktir.
İhlas, Allahu Teala (c.c)'ın bu iki şeyden seni afiyette
kılmasıdır" diyor. Hz. Ebû Bekir (r.a) bir hutbesinde
şöyle der: "Biliyorsunuz ki, malum bir ecelin peşinde
gece-gündüz koşuyoruz. Allahu Teala'nın (c.c)
rızası için söylenmeyen hiçbir şeyde hayır yoktur.
Aziz ve Celil olan Allah'ın (c.c) yolunda harcanmayan hiç bir malda
hayır yoktur. Bilgiçlik taslayarak gurura kapılanlarda
hayır olmadığı gibi, Allah (c.c) için yaptıklarında
insanların kınamasından endişeye düşenlerde de
hayır yoktur" (Kuşeyri Risalesi, İstanbul 1978, s. 3,
7).
Müminler bütün söz ve fiillerinde Allah (c.c)'ın
rızasını gözetmek zorundadırlar. Eğer
insanların hoşlarına gitmek niyetiyle amelde bulunurlarsa,
kendi kendilerini helak ederler. Nitekim Uhud savaşında Müminlerin
en önde savaşanlarından birisi de Kuzman idi. Medine'deki
hurmalıklarını korumak niyetiyle
savaştığı için, Cehennemlik olmuştur (İbn
Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, Beyrut 1969, IV, 342). Hz. Peygamber
(s.a.s)' şöyle buyurmaktadır: "üç hususta müslümanın
kalbi hıyanet edemez: Allah için ihlas ile amel yapmak, İslam
devletinin yöneticilerine samimiyetle öğüt vermek ve İslam
cemaatı ile birlikte olmak" (İbn Mace, Mukaddime, 18)
İhlasın zıddı rıda ve gösteriştir.
Bu da insanı şirke sürükler. Hz. Peygamber şöyle
buyurur: "Şüphesiz Cenab-ı Allah sadece kendisi için ve
kendisinin rızası için olmayan bir amelden başkasını
kabul etmez" (en-Nesaî, cihad, 24).
Şamil İA.
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.