Ihtılafü'd Dar
ıhtılafü'd dar
Ülke ayrılığı İslam devleti
ile gayrimüslim devlet arasındaki ayrılık, başka bir
deyimle daru'l-İslam ile darû'l harp arasındaki
ayrılık. Bütün İslam devletleri, siyasî ve hukukî
anlamda bir birlik teşkil ettikleri için, aralarında ülke ayrılığı
söz konusu olmaz. Meşrû yönetime karşı siyasî isyan
sonucunda, ayn bir yönetimin hakim olduğu daru'l-bağy denilen
ülke de teori ve uygulamada daru'l-İslam sayılmıştır.
Çünkü hepsinde ortak özellik, İslamî hükümlerle
yönetilmeleridir.
İslam devletinin hakimiyeti altında
yaşayan zımmîlerin sahip oldukları topraklarda
daru'l-İslam'dan sayılır. Daru'l-harpte ise, siyasî ve
idarî yönetim farkı, ülke ayrılığı
doğurur (es-Serahsî, el-Mebsût, Mısır 1331, V,51,
XVI,139, XXX, 33 "Şerhu's-Siyeri'l Kebîr, Kahire 1971, IV,
1160; ez-Zühaylî, Asaru'l-Harb fi'l-Fıkhı'l İslamî,
2. baskı, Dımaşk, 1385/1965).
Hanefi hukukçularından Debûsî (ö. 430/1039)
ülke ayrılığı için şöyle der: "Bize
göre, temel prensip dünyanın iki "dar" olduğudur; daru'l-İslam
ve daru'l-harb. İmam Şafiî'ye (ö. 204/819) göre ise dünya
bir tek "dar"dır" (Debûsî, Te'sîsu'n-Nazar, Mısır
t.y., s. 58, 59). Ebu'l-leys es-Semerkandî (ö. 393/1003) ayni görüşü
benimser. Bu iki Hanefi hukukçusu ülke ayrılığının
hukuka etkisini Hanefi ve Şafiiler bakımından şöyle
belirtirler:
1) Hanefilere göre, düşman, müslümanların
mallarını ele geçirip daru'l-harbe götürmekle onlara malik
olur. İmam Şafii'ye göre ise malik olamazlar ve müslüman
olduklarında iade etmeleri gerekir.
2) Hanefilere göre, daru'l-harpte işlenen suçlara
İslam ceza hukuku uygulanmaz. Şafii'ye göre uygulanır.
3) Daru'l-harpte gayrı müslim eşlerden
birisi müslüman veya zımmî olarak daru'l-İslam'a gelirse, eşiyle
olan nikah bağı sona erer. Şafii'ye göre ise, bu durum
nikahı etkilemez.
Şafiî bilginlerinden Zencanî (ö. 565/1258) de
bu konuda şöyle der: "Ülke ayrılığı, yani
daru'l-İslam ile daru'l-harp arasındaki ayrılık,
Şafii'ye göre hüküm değişikliğini gerektirmez. Ebû
Hanîfe'ye (ö. 150/767) göre ise, ülke ayrılığı hüküm
değişikliğini gerektirir" (Ahmed Özel, İslam
Hukukunda Ülke Kavramı Daru'l-İslam Daru'l-harb,
İstanbul ty. s. 152).
Hanefîler, gayri müslimlerin, müslümanların
mallarına istila ile malik olacaklarını söylerken
şu delillere dayanırlar: Yeryüzündeki mallar gerek
müslümanlar ve gerekse gayrimüslimler için mübahtır: "Yerde
ne varsa hepsini sizin yararlanmanız için yaratan odur" (el-Bakara,
2/29). Ancak malı daru'l-harbe götürmemişlerse, ülke ayrılığı
söz konusu olmayacağından mücerred istila ile malik
olamazlar. Diğer yandan Medîne'ye hicret eden Mekkeli muhacirler
için Allahu Teala "yoksullar" tabirini kullanmıştır:
"Özellikle o fey hicret eden yoksullara ait olup, onlar Allah'tan
fazl ve hoşnutluk ararlar, Allah ve peygamberine yardım
ederlerken yurtlarından ve mallarından (mahrûm edilerek) çıkarılmışlardır"
(el-Haşr, 59/8). Eğer muhacirlerin Mekke'de
bıraktıkları mallar üzerinden mülkiyet hakları devam
etmiş olsaydı, kendilerine "yoksullar" denilmezdi.
Başka ayetlerde malından uzakta kalan kimseye, 'İbnu's-sebil*
(yol oğlu)" denilmiştir (bk. et-Tevbe, 9/60). Bu konuda
İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel de Hanefilerin görüşündedir (Şafiîlerin
delilleri ve tenkidi için bk. es-Serahsî, el-Mebsût, X, 53).
Bir harbî, daru'l harpte İslam'a girse,
müslümanlar orasını istila ettiklerinde Ebû Hanîfe'ye
göre, menkul malları ganimet olmaz, gayrimenkulleri olur. daru'l-harpte
müslüman olduktan sonra, daru'l-İslam'a hicret edenin oradaki
menkul ve gayrimenkul bütün malları ganimet sayılır (es-Serahsî,
el-Mebsût, X, 66 vd.; Şerhu's-Siyer, IV, 1134, V,2064; el-Kasanî,
Bedayîu's-Sanayi', VII, 105; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr, V,
230 vd.).
Ülke ayrılığının ceza
hukukuna etkisi:
Bir harbî, daru'l-harpte İslam'a girse veya
daru'l-İslam'a eman ile gelse, daru'l-harpte birbirlerine veya
müslümanlara karşı işledikleri suçlarla ilgili davalara
daru'l-İslam mahkemelerinin bakamayacağı ve hüküm
veremeyeceği konusunda mezhep imamları görüş birliği
içindedir. Suç, daru'l-İslam'da işlenmişse, suçlu
daru'l-harbe kaçsa bile cezalandırılır. Bu konuda görüş
ayrılığı yoktur (el-Kasanî, a.g.e, VII, 131;
ez-Zühaylî, a.g.e, s. 184; İbn Kudame, el-Muğnî, X, 221).
Hanefilere göre müslümanların daru'l-harpte işledikleri
had ve kısas gerektiren suçlar için İslam ceza hukuku
uygulanmaz. Suç, kul hakları ile ilgili ise tazminat hükümlerinin
uygulanmasıyla yetinilir. Hırsızlıkta çalman malın,
öldürme de diyetin tazmini gibi, Daru'l-harp üzerinde, velayet olmadığından
orada hadler uygulanmaz.
Çoğunluğu oluşturan İslam
hukukçularına göre, daru'l-harpte işlenen öldürme, zina
iftirası, zina, şarap içme hırsızlık gibi had ve
kısası gerektiren suçlar, sabit olunca, ilgili ceza
hükümleri uygulanır. Dayandıkları deliller
şunlardır:
1) Kısas ve hadlerle ilgili nasslar, genel hüküm
bildirir. Suç, nerede işlenirse işlensin orada ceza hükmü
uygulanmalıdır. İmam Şafiî bu konuda şöyle
der: Daru'l-İslam'da helal olan şey, daru'l-harpte de helal;
haram olan orada daha haramdır (Şafii, el-Ümm, 1. baskı,
Bulak 1321-1325, VII, 322; Beyhakî, Sünen, IX, 104).
2) Ubade b. es-Samit (r.a) den, Nebî (s.a.s)'in
şöyle dediği nakledilmiştir: "Hazarda ve seferde
hadleri yakınlarınıza ve uzak olanlara uygulayın.
Allah'ın emirlerini ikame konusunda kınayanların
kınamasına aldırmayın" (İbn Mace, Hudûd, 3,
Ahmed b. Hanbel, V, 316, 326, 330).
Hanefilere göre, hadlerin uygulanması devlet
başkanı veya bu konuda, amme velayetini haiz kimselere onun
tevdî ettiği bir görevdir.
Daru'l-harpte faizli muameleler:
Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre,
daru'l-harpte müslüman ile harbî arasında faiz muamelesi caizdir.
Ancak Ebû Yusuf'a göre caiz değildir. Yine, fasit sayıları
alışveriş ve ticaret muameleleri, caizdir. Bu konuda
zimmî de müslüman gibidir. Daru'l-harpte müslüman olup da, hicret
etmemiş olan kimselerin harbî ile yapacağı bu çeşit
muamelelerde de hüküm böyledir (es-Serahsi, a.g.e; X, 28, 95, XIV, 56,
57; Şerhu's-Siyer, IV, 1329, 1410, 1486; el-Kasanı, a.g.e, V,
192-193, VII, 132; İbnü'l-Hümam, a.g.e, VI, 177-178).
Ebû Hanîfe ve Muhammed'in dayandığı
deliller
Mekhûl (r.a)'ün rivayet ettiği bir hadis şöyledir:
"Daru'l-harpte, müslüman ile harbî arasında faiz yoktur"
Bu hadis "garîb" ve "mürsel" ise de mekhûl "sika
(güvenilir)" bir fakih olduğu için onun mürseli delil sayılmıştır
(es-Serahsî, el-Mebsût, X, 28; Zeylai, Nasbu'r-Raye, 2. baskı,
1393/1973, yy., IV, 44; İbnü'l Hümam, a.g.e, VI, 178).
Hz. Peygamber'in Veda Hutbesi'nde şöyle buyurduğu
nakledilir: "... cahiliyye devrine ait faizler
kaldırılmıştır. Kaldırdığım
ilk faiz de Abbas b. Abdülmuttalib'in faizidir" (Ebû Davud, Büyû',
5; İbn Hişam, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Mısır 1355, IV,
251). Hz. Abbas, Bedir veya Hayber harbinden önce müslüman olmuş
ve Hz. Peygamber'in uygun bulmasıyla Mekke'de ikamet etmiştir.
Halbuki bazı rivayetlerde, faizin Hayber fethi sırasında
yasaklandığı anlaşılmaktadır. Hz.
Abbas'ın ise, Mekke fethine kadar faizle
uğraştığı anlaşılmaktadır. Mekke,
fethe kadar daru'l-harptir, Abbas, gayrimüslimlerle faiz alışverişini
sürdürmüştür. Fetihten sonra Mekke daru'l-İslam'a dönüşmüştür
(İbn Hişam, es-Siretün-Nebeviyye, II, 281, 301, IV, 42;
Taberî Tarih, II, 461; es-Serahsî, Şerhu's-Siyer, l V, 1488).
Daru'l-harpte harbînin malı mübahtır. Müslüman
hıyanetten sakınarak, orada kumarla veya müslümanlar arasında
caiz olmayan bir takım ticaret muameleleriyle harbînin malını
alsa, buna malik olur.
Nadiroğulları yahudileri ile yapılan
savaş sonunda, mallarını yanlarına alarak
yurtlarını terketmelerine izin verildi. Müslümanlarda olan ve
henüz vadesi gelmemiş bulunan alacakları için, eğer hemen
almak istiyorlarsa, kendilerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu; "Eksiltiniz
ve hemen alınız" (İbn Kesir, es-Sire, III, 147; M.
Hamidullah, İslam'da Devlet İdaresi, Terc. Kemal Kuşçu,
İstanbul 1963, s. 160).
Şafiî, Malikî ve Hanbelîlere ve Hanefilerden
İmam Ebû Yûsuf'a göre, müslümanın daru'l-harpte harbîden
faiz alıp-vermesi caiz değildir. Zahirîler de ayni görüştedir
(İbnü'l Hümam, a.g.e, VI, 177; Malik, el-Müdevvene, Mısır
1323, IV, 271; Şafîî, el-Ümm, VII, 326; İbn Hazm, el-Muhalla,
VIII, 514, 515).
Dayandıkları deliller şunlardır:
a) Faiz yasağını bildiren ayet ve
hadisler genel bir anlam ifade etmektedir. Bu yüzden faiz her yerde
yasaktır (bk. el-Bakara, 2/275, 278; Ebû Davûd, Büyû', 12).
b) Faiz yasağı hem müslüman, hem de harbî
için sabit olunca, böyle bir muamele yapmaları caiz değildir.
Müslümana nisbetle faiz yasağı ayet ve hadisle sabittir.
Harbiye göre ise "gayrimüslimler haram olan hükümlere muhataptırlar"
kaidesine göre faiz ona da haramdır (bk. en-Nisa, 4/161).
İmam Şafiî, yukarıda
zikrettiğimiz Mekhûl hadisini zayıf sayar ve müslümanın
her yerde İslamî hükümlere muhatap olduğunu söyler.
Daru'l-harpte gerek eman (pasaport) la giren ve
gerekse orada esir olarak bulunan müslümanlar arasında faiz
alış-verişi ve diğer fasit ticaret muamelelerinde
bulunulması caiz değildir. Zimmîler için de hüküm böyledir.
Ülke ayrılığının mirasa
etkisi:
Ülke ayrılığı, müslümanlar arasında
miras engeli değildir. Gerek bağımsız müslüman
devletleri ve gerekse daru'l-İslam ve daru'l-harp arasında
olsun müslümanlar birbirine ve zimmîler de birbirine mirasçı
olurlar. Zaten müslüman ülkeler bir bütün teşkil eder. Onlar
arasında ülke ayrılığı söz konusu olmaz.
Hanefilere göre ülke ayrılığı
gayrimüslimler arasında miras cereyanına manidir. Şafiîlere
göre ise, mirasa engel olan ülke ayrılığı fiilî
ikamete dayanan ayrılıktır; tebealıktan ileri gelen hükmî
ayrılık değildir (İbn Kudame, el-Muğnî, VII,
169; Ahmed Özel, a.g.e, s. 181, 182). Hanbelîlere ve İmam Malik'e
göre ise, ülke ayrılığının gayrimüslimler arasında
mirasa etkisi yoktur. Gayrimüslimler aynı dinden olmak
şartıyla, ayrı ayrı ülkelerde bulunsalar da,
birbirlerine mirasçı olabilirler. Çünkü kitap ve sünnette bunu
yasaklayan bir hüküm yoktur (İbn Kudame, a.g.e, VII, 169; İbn
Kayyim, Ahkamu Ehli'z-Zimme, Dımaşk 1381/1961,I, 371,, 372; Abdülkerim
Zeydan, Ahkamu'z Zimmiyyîn, 1. baskı, Bağdad 1382/ 1963, s.
532).
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.