Ihvanu's-safa
ıhvanu's-safa
İslam felsefesi tarihinde, insanları
taassuptan kurtarmak, toplumu ıslah edecek bir aydınlar ahlakı
ortaya koymak ve tabiat ilimlerinden yola çıkarak bir felsefe kurmak
iddiasıyla miladi X. yüzyılda oluşturulmuş bir dernek
veya aydınlar topluluğu. İhvanu's-Safa; saf ve temiz kardeşler
anlamına gelir. Düşüncelerini yaymak için "Resailu-İhvanu's-Safa"
adıyla bilinen bir ansiklopedi hazırlamışlardır.
Bu bakımdan onlara İslam dünyasının ilk
ansiklopedileri de denir.
İhvanu's-Safa, felsefeyle ilgili bulunduğu
kadar, siyasî ve dinî bir özelliğe de sahiptir.
Merkezi Basra olan bu birliğin azalan kendi
aralarında birbirlerine İhvanu's-Safa derlerdi. Çünkü
gayeleri, karşılıklı yardımlaşma ile bütün
vasıtalar ve bilhassa musaffa amellerle, ölümsüz ruhlarının
kurtuluşuna çalışmaktı. Siyasi faaliyetleri hakkında
fazla bir bilgi yok ise de, nazari olarak, ahlak için sarfettikleri
gayret sayesinde, ansiklopedik mahiyette ve kendi birliklerinin
hedeflerine göre işlenmiş bir seri risale te'lif ettiklerini
biliyoruz. Risalelerin derlenip kaleme alındığı tarih
olarak (bunların sayısı elli ikidir; baş taraftaki
fihrist ile 1. Risalenin sonundaki hatimeye uygun olarak neşredilen
Bombay baskısında da elli iki risale vardır. Fakat 4.
kısmın son risalelerinde, yalnız elli bir adet risaleden
bahsedilmektedir), umumiyetle X. miladî asrın ortaları gösterilmektedir
ve tahrir heyetinde el-Mukaddesî diye maruf olan Ebû Süleyman Muhammed
b. Müşir el-Bustî, Ebu'l-Hasan Ali b. Harun el-Zencanî, Muhammed
b. Ahmed el-Nahracurî el-Avfî, Zeyd b. Rufa' gibi müelliflerin adı
geçmektedir. Bugün risaleler hakkında daha açık bir bilgi
edinmemiz mümkün olamıyor. Çünkü anlaşılmaz bir ifade
kullanmışlardır. Risalelerdeki hikaye ve fıkralar,
hiç değilse tesbit edilen halleri ile, VIII. ve IX. miladî asır
edebiyatından alınmıştır. Onların felsefi
temayülleri, eski Yunan İran ve Hind felsefesinin eski mütercim ve
iktitafçılarının felsefi telakkileri ile birdir. Hermes
ile Pythagoras, Socrates ite Eflatun'un sık sık adı geçmekte,
Aristo ise daha muteber sayılmaktadır. Aristo "mantıkçı"
ve ayrıca, Plotinus'un "Theologie" sî nin ve
Kitabu'l-Tuffah'ın müellifi olarak gösteriliyor. Risaleler de el
Kindî'nin kabul edip benimsediği Aristoculuğa nisbeten daha saf
ve daha kamil bir felsefenin izlerine rastlanmamaktadır. Onlara
hakim olan zihniyeti göstermek bakımından şu nokta dikkate
değer: Risalelerde, el-Kindî'nin adı geçmemekte, halbuki onun
sisteminden ayrılmış olan talebesi, meşhûr
felekiyatçı Ebu Ma'şar (272/885)'in adı
zikrolunmaktadır. Bununla beraber şüphesiz el-Kindî ve onun
mektebi ile edebî münasebet imkanları bertaraf edilmiş
değildir. Orta çağda yapılan latince tercümesine bakılırsa,
on üçüncü Risale'nin müellifi el-Kindîdir (krş. T.a'.de Boer,
Zu Kindi und seiner Schule, Archiv f.Cesch d.Philos, 1899, XIIl, 177 vd.).
İhvanu's-Safa'nın risalelerindeki bilgilerin
başlıca kaynakları şunlardır:
a- Felsefecilerin tabiata ve riyazata dair eserleri
b- Tevrat, İncil ve Kur'an gibi ilahi kitaplar
c- Astronomi, jeoloji ve botaniğe dair eserler (İhvanı
safa, Resail, IV, s. 42 Beyrut tarihsiz) Bu bilgileri çeşitli
kaynaklardan alarak bir bütünlük içinde vermeye çalıştıkları
için seçmeci ve uzlaştırmacı (eklektik) bir metod takip
etmişlerdir (H. Ziya Ülken, İslam Felsefesi Tarihi,
İstanbul 1957 II, s. 84).
İhvanu's-Safa, insan hayatını çeşitli
yaş devrelerine ayırarak, her devre için ayrı bir öğretim-eğitim
tatbik etmek ister. Mesela; 15-30 yaş arasında
bulunanların ruhi gelişmesine önem verilir. 30-40 yaş
arasındakilere ilahi kanunlar tanıtılır. Daha
yukarı yaştakilere ise eşyanın hakikatleri öğretilmeye
çalışılır.
Sistemlerinde ahlaka önem veren İhvanu's-Safa'ya
göre, insanın ahlakî yapısının
oluşmasında dört şey etkilidir:
a- Yaratılıştan getirilen mizaç ve
hareketler.
b- Kişinin içinde doğup geliştiği
iklim ve çevre.
c- Aile ve okulda alman eğitim.
d- Çocuk ana karnında iken ve doğduğu
sırada yıldızların durumu ve tesirleri (Resaili'l-İhvanu's-Safa,
I, s. 299)
Risalelerin muhtevası tamamen eklektik bir
mahiyette olup, esas eksenini dünyanın ilahi menşe'i ve ruhun
Tanrı'ya rücû'u akidesi teşkil etmektedir. Nasıl
kelimeler konuşanın ağzından çıkmakta,
ışık güneşten sudur etmekte ise dünya da Tanrı'dan
feyezan etmektedir: Birinci derecede Tanrı'nın vahdeti ve ondan
ikinci derecede akıl; akıldan üçüncü derecede olarak nefs ve
bundan dördüncü derece olarak ilk madde; ondan beşinci derece
tabiat, ondan altıncı derece olarak cisimler; ondan da yedinci
derece felekler alemi; ondan sekizinci derecede unsurlar alemi; ondan
dokuzuncu derecede unsurlardan terekküp eden madenler, nebatlar ve
hayvanlar sudur eder. Madde, bu feyezanda, teşahhusun ve her türlü
şer ve noksanın esası olarak görülmektedir. Ferdî
ruhlar, alem kuşatan ruhun birer parçadır. Nasıl alemşumul
ruh, kıyamet günü Tanrı'ya dönecekse; ferdî ruhlar da,
bedenin fena bulması ile, öylece alemşumul rûha
döneceklerdir. Safilerin ölümüne küçük diriliş alemşumul
rûhun yaratıcıya dönüşüne de büyük diriliş (ba'su
ba'de'l-mevt) adı verilmektedir.
Safilerin kanaatine göre, dünya kuruldu kurulalı,
zuhur eden bütün dinler, bu hikmete uymak mecburiyetindedirler. Bütün
felsefelerin ve bütün dinlerin gayesi, insanlarca mümkün olduğu
nisbette, ruhun Tanrı'ya müşabih olmasıdır.
Şeriatı spiritualist bir şekilde tefsir edebilmek için,
Kur'an, mecaz yolu ile alakası olmayan mesela Kelile ve Dimne adlı
eserdeki hikayelere de tatbik edilmiştir. Hatta Goldziher'in gösterdiği
gibi, bilhassa, hayvanların "sadık safiler" (İhvanu's-Safa)
sıfatı ile, avcıların tuzaklarından ve diğer
başka tehlikelerden, karşılıklı yardımlar sayesinde
nasıl kurtulduklarını anlatan "Boynu Halkalı
Kumru" hikayesi, birliğin adını tayine sebep
olmuştur.
Çok ağır bir hitabet üslubu ile yazılmış,
bir çok tekrarlar ile dolu olan bu elli iki risale'nin bütünü, hiç
değilse haricen, bir ilimler ansiklopedisine benzemektedir. Birinci
kısımdaki ondört risale riyaziye ve mantık mebadisinden;
ikinci kısmın onyedi risalesi tabiî ilimler ve ilm-i nefs;
üçüncü kısmın on risalesi metafizik ve nihayet son kısmın
onbir risalesi de tasavvuftan, ilm-i nücumdan ve sihirden söz eder.
Dördüncü kısmın bir risalesinde (bütün serinin kırkbeşinci
risalesi), birliğin mahiyeti ve teşkilatından da
bahsedilmektedir.
Necip TAYLAN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.