Illet
ıllet
Şerîat sahibinin hükmü istinat ettirdiği;
varlığına hükmün varlığını,
yokluğuna hükmün yokluğunu bağladığı,
zahir, mazbut vasıf.
İllet; "sebep", "menat",
"delil", "bais", "el-Vasfu'l-cami" olarak da
isimlendirilmiştir (H. Karaman, Fıkıh Usûlü,
İstanbul 1982, s. 83).
Arap darb-ı meselinde şu söz meşhurdu:
"La ta'dimu hurekau illetin" Yani; özür ve bahanenin çeşitleri
çoktur. Bu tabi elinde imkan olduğu halde bahane uyduranlar için
kullanılır.
Fıkıh alimlerinin şeriatta müsbet
hüküm olan emre, illet demeleri de bundan dolayıdır. Sarf
alimlerinin vav, ya, elif, harflerine illet harfi demeleri de bu
nedenledir. Çünkü bu harfler hastalıklı kelimeye
bitişirler. (İbn Manzur, Lisanü'l-Arab, A'lele, maddesi;
Mütercim Asım Efendi, Kamusü'l-Mühit Tercemesi Okyanus, el-İlle
maddesi).
Usulü fıkıh açısından illet, bir
çok anlamlarda kullanılmıştır. Usulcüler, "Maslahata
uygun olanı yaratmak Allah'a vacip olur mu?" konusundaki kelam
ihtilafına dayalı olarak "illet" için çeşitli
tarifler yapmışlardır (M. Mustafa Şelebî,
Ta'lilü'l-Ahkam, Mısır, 1943, 116).
Hanefî müelliflerden Molla Hüsrev'in illet tarifi de
şudur: "Nassın hükmüne alamet kılman vasıf"
(Miratü'l-Usul, 241). İllet, kıyasın dayanmış
olduğu esası teşkil etmektedir. Fahrü'l-İslam
Pezdevî, "İllet, kıyasın rüknü, yani dayandığı
esastır" demiştir. Bazı bilginler illeti; "zahir,
mazbut ve hüküm için uygun bir vasıfdır," diye tarif
etmişlerdir. Mesela, hamra nisbetle sarhoş edicilik ve
kılıca nisbetle kasden adam öldürücülük vasfı böyle
bir illettir. Ölüm cezası olan kısasın hükmü
öldürücü bir aleti kullanarak bir cana kıymaktır.
Kurşunla adam öldürmek de buna kıyas edilir. Bazı usulcüler
de, illeti, hükmün kendisine bağlı olduğunu göstermek
üzere hakkında şer'î bir delil bulunan belli bir vasıftır,
diye tanımlamışlardır ki, bu tanım da anlam
bakımından önceki tanımla birleşmektedir.
Burada, hükümlerin illeti ile, onları gerektiren
hikmetleri birbirinden ayırmak gerekir. Şöyle ki:
Bütün bilginler, Allah'ın; dinî hüküm ve
kaideleri, kullarının maslahatı için koyduğunda
ittifak etmişlerdir. Bu maslahat ya faydalı olanı elde
etmek (celb-ı menfaat) yahut da zararlı olanı gidermek (def-ı
mazarrat) şeklinde olur. Yolculuk eden kimseye, dört rekatlı
farzları iki kılması, isterse orucu bir başka zaman
tutması hakkında verilen ruhsat, ondan meşakkat
zararını gidermek içindir. Ortağa ve komşuya "şuf'a
hakkı" tanımak da bunların zararını önlemek
içindir. Taammüden ve düşmanlıkla birini öldürenin ölüme
mahkum edilmesi, insanların hayatını korumak
faydasını celp içindir.
Fakat hikmet ve sebep her zaman böyle açık,
akıl veya duygularla bilinip bulunabilir şekilde olmaz. Bazen de
bir ölçü ve sınırla tesbiti ve zaptı mümkün bulunamaz.
İşte bu sebeple, hikmete uygun, açık, zaptı ve
tesbiti mümkün, hükümle beraber deveran eden -yani ne zaman kendisi
bulunsa hüküm de bulunan, ne zaman o bulunmazsa hüküm de bulunmayan-
başka bir vasıf bulmak ve hükmü buna bina etmek gerekmektedir.
İşte bu vasfa "illet" denmiştir.
Hikmet, hükmü ve teşriî gerektiren sebep; illet
ise, bu sebebe uygun, onu ihtiva eden, açık, zaptedilir bir
vasıftır ve kıyasta hüküm işte bu vasfa bina edilir.
Diğer bir kısım usulcüler ise, bu iki
kelimenin ayrı ayrı şeyleri ifade ettiğini söylerler.
Onlara göre sebep hüküm ile arasında bir münasebet olmayan
şeye denir. Dolayısıyla vakit, namazın vücubu için
bir sebeptir. İçkinin haram kılınışının
illeti olan sarhoşluk sebep değildir. Çünkü sarhoşluk
ile tahrim arasında bir münasebet vardır. Yolculuk da orucu
bozmanın cevazına bir illettir; sebep değildir. Çünkü
burada da hüküm ile yolculuk arasında bir münasebet vardır.
Dolayısıyla bu usulcülere göre illet, uygun ve etkili bir
özelliktir. Hükümde etkisi vardır. Sebep ise böyle değildir.
Gerçi her ikisi de netice itibariyle şarinin hükmü için birer
emaredir. Aslında bu ihtilaf, terim ve kelime üzerindedir. Gerçekte
ise aykırılık yoktur. Çünkü illeti sebeple aynı
anlamda görenler, sebebi ikiye ayırırlar:
a) Hükümle arasında bir münasebet bulunmayan
sebep. İşte burada sebep ile illet birleşmektedir.
b) Hükümle arasında bir münasebet bulunan sebep.
Netice olarak; şart bulunur ve mani bulunmazsa;
sebep, teklifî hükmü doğurur. Şart gerçekleşmez ve mani'
bulunursa; sebep bir netice vermez. Mesela; muris ölse, varisin sağ
olup olmadığı bilinmese mirasçı olmaz. Murisi, onun
öldürdüğü çıkarsa yine mirasçı olamaz (M. Ebu Zehre,
Usûlü'l-Fıkh, Terc. Abdülkadir fener, 68).
Fıkıh usulünde illet, kıyasın
esası, odak noktası ve en önemli rüknüdür. Kıyas,
illetin bilinmesi ve ferde varlığının tahakkuk etmesi
halinde gerçekleşir. Böylece hakkında nass bulunan hükmün
sadece o meseleye has olmadığı ve kendilerinde hükmün
illetinin tahakkuk ettiği bütün meselelere bu hükmün tatbik
edileceği ortaya çıkar. Örnek vermek gerekirse, hakkında
yasaklayıcı nass bulunması sebebiyle kişinin din
kardeşinin alışverişi üzerine alış-veriş
yapması ve nişanı üzerine nişan yapması caiz
değildir (Buharî, Nikah, 45, Buyû', 58, Şurût, 8; Müslim,
Büyû, 8, Nikah, 38, 49-52, 54-56; Ebû Davûd, Nikah, 17; Tirmizî,
Nikah, 38; Nesaî, Büyû, 19; İbn Mace, Nikah, 10; Darimî,
Nikah, 7; Muvatta', Nikah, l -2, 12; Ahmed b. Hanbel Müsned, II, 122).
Hükmün illeti başkasını sıkıntıya sokmak,
başkasının hakkına tecavüz etmek, zarar vermek ve
neticede ortaya çıkan kin ve husumettir. Başkasının
kiralama mutabakatı üzerine kiralama ameliyesinde bulunma konusunda
nass yoktur. Ancak hakkında nass bulunan yukarıdaki meseleyle
aynı ilete sahip olduklarından bu konuda da aynı hüküm
geçerlidir (Abdülkerim Zeydan, el-Vecîz, Dımaşk 1405/1985, s.
196-197, 200-201).
İlletin şartları
1. İllet zahir (açık,
anlaşılır) olmalıdır. İllet
anlaşılamayacak derecede açık değilse hükmü
göstermesi mümkün değildir. İçkideki iskar (sarhoş
edicilik) vasfı gibi. Sarhoş edicilik içkinin haram kılınmasının
illetidir. Sarhoş edicilik vasfı bulunan her türlü mayi, meşrubat
haramdır. Eğer illet gizli bir vasıfsa şeriat sahibi (Şari)
ona delalet eden açık bir vasıf koyar.
Karşılıklı bedel verme suretiyle yapılan
muamelelerdeki karşılıklı rıza gibi. Bu
karşılıklı rıza mülkiyetin intikalinin illetidir.
Rıza ise kalble ilgili ve gizli bir vasıftır. Bunun yerine
şari ona delalet eden akdin sîgasını (icab-kabul)
koymuştur.
2. İllet mazbut (standart) bir vasıf
olmalıdır. Yani illet şahıs ve durumların
değişmesiyle değişmemelidir, yahut önemsiz değişiklik
arzetmelidir. Buna göre, yolculukta namazın kasredilebilmesinin hükmünün
illeti sefer olup; meşakkat olamaz. Çünkü meşakkat,
şahısların şartların ve durumların
değişmesiyle farklılık arzeden bir vasıftır.
3. İllet, hükme münasip bir vasıf
olmalıdır. Şeriat sahibi, hükümleri kulların
maslahatını gerçekleştirmek için koymuştur.
İşte hükümden şeriat sahibinin kastettiği maslahat,
hükmün bu vasfa bağlanmasıyla gerçekleşmelidir. Mesela
zulmen kasıtlı olarak "bir insanı öldürmek",
kendisine kısasın bağlanması için münasip bir vasıftır.
Zira bu bağlanış, hükmün meşru
kılınmasındaki hikmeti gerçekleştirme özeliği
taşımaktadır. Bu durumda can güvenliği ve huzur temin
edilmiş, boş yere kan dökülmesi ve insanlar arasında kin
ve nefretin yayılması önlenmiş olur.
4. İllet "asl"a mahsus bir vasıf
olmamalıdır. Eğer illet asl'a mahsus
kılınmış ise bunun "fer"e geçmesi mümkün
değildir ve kıyas gerçekleşemez. Yolcu veya hastanın
ramazan ayında oruç tutmamalarının illeti yolculuk ve
hastalıktır. Bu illet sadece yolcu ve hastada bulunur ve illet
yolcu ve hastaya mahsustur. Mesela maden ocağındaki bir işçi
büyük bir meşakkatle karşılaşsa bile oruç tutmamazlık
edemez; illet onlara geçmez (Abdülkerim Zeyd an, a.g.e., s. 204-207;
Abdülvahhab Hallaf, ilmu usûli'l-fıkh, Kahire 1376/1956. vb
75-78; M. Ebû Zehra, Usûlü'l-fıkh, Kahire 1377/1958, s. 188-191; Zühaylî,
Usûlü'l-fıkhi'l-İslamî, Dımaşk 1406/1986, I,
652-658).
İlleti Bulma Yolları
1. Nass: Bazen naslar, hükmün illeti olarak belli bir
vasfı tayin edebilirler. Ancak nassın illete delaleti, sarih (açık)
olabileceği gibi, ima ve işaretle de olabilir.
İlletten başkasına ihtimali bulunmayan,
kat'î, sarih nassın illet'e delaleti, illeti göstermeye mahsus
kelime ve kelime yapılan ile tahakkuk eder: "liecli" için,
"likeyla" olmaması için, "keyla" olmasın
diye vb. gibi.
"Kendilerinden sonra, insanların Allah'a
karşı bir bahaneleri olmasın diye (liella yekûne)
peygamberleri müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik" (en-Nisa,
4/165) ayetinde peygamberlerin gönderilme illetinin "insanların
Allah'a karşı bir bahanelerinin olmaması", olduğu
nass tarafından açıkça belirtilmiştir.
2. İcma: İlletin icma ile tayinine misal, hem
baba hem de anne tarafından akrabalığın, miras
sıralamasında baba bir erkek kardeşten önce gelmesinin
illeti olduğu hususundaki icmadır.
Bu duruma ana-baba bir erkek kardeşin, baba bir
erkek kardeşten, şahıs üzerine velayet hakkının
da önce gelmesi kıyas olunur.
3. Sebr ve taksim: Asıldaki hükmün illetine
uygun vasıfları bir araya toplayıp illetliği bu
vasıflara teker teker vererek hükümde müessir ve illet olma
şartlarını haiz olup olmadıklarım incelemek ve
illet olma vasfını haiz olmayanları elemek suretiyle illeti
bulma. Mesela aralarında riba (faiz) cereyan eden maddelerde, hükme
illet olan vasıf nedir? Renkleri mi, yenilebilirliği mi
tartılabilirliği mi ölçülebilirliği mi,
saklanabilirliği mi?
Müctehid bunları biraraya toplayıp, illet
olamayacak olanları eledikten sonra illeti tesbit eder.
Hanefîler, buğday ve arpada riba (faiz)
cereyanına illet olarak cins ile birlikte ölçülebilir; Şafiîler
yenilebilir; Malikiler ise yenilebilir, saklanabilir vasıflarını
kabul etmişlerdir.
Sebr ve taksîm ile illet bulma bir ictihad meselesi
olduğundan farklı görüşler ortaya çıkabilmektedir.
Mezheplerin bazen bir mesele de değişik görüşe sahip
olmalarının sebeplerinden biri de, illetin farklı
şekilde tesbitinden kaynaklanmaktadır.
Tahrîcu'l-menat ve tahkîku'l-menat:
Tahrîcu'l-menat nass veya icma tarafından
belirtilmemiş olan hükmün illetinin, illeti bulma yollarından
birisiyle mesela sebr ve taksım yoluyla bulunup ortaya çıkarılması
demektir.
Tahkîku'l-menat ise aslın illetinin
bilinmesinden sonra bu illetin "fer" de bulunup
bulunmadığının tetkik edilmesidir (A. Zeydan, a.g.e,
s. 212-218; A. Hallaf, a.g.e, s. 84-88; Zühaylî, a.g.e, I, 661-676; H.
Karaman, a.g.e, s. 86-88; F. Atar, Fıkıh Usulü, İstanbul
1988, s. 68-69).
İllet ile Hüküm arasındaki münasebet
İllet ile hüküm arasında dört tür
münasebet vardır:
1. el-Münasibü'l-müessir (uygun vasıf): Bu
vasıf bizzat şeriat sahibinin hükmün kendisi için illet saydığını
gösterdiği vasıftır. Hükümler için en kuvvetli illet
budur."Sana kadınların hayızını soruyorlar.
De ki; o bir ezadır. Onun için hayız halindeki
kadınlarınızdan uzak durun" (el-Bakara, 2/222)
ayetinde "eza", hayız halinde kadınla cinsi münasebetin
yasaklandığının illeti olarak belirtilmiştir.
2. el-Münasibü'i-mülayim (elverişli
vasıf): Hakkında bizzat Şari tarafından muteber
sayıldığını gösteren bir delil bulunmayan, fakat
o hüküm cinsinden bir hükmün illeti olduğuna, vasfın
cinsinin böyle bir hüküm için illet sayıldığına,
vasfın cinsinin hükmün cinsi için illet olduğuna dair
hakkında nass veya icma bulunan vasfı denir. Mesela çocuk
kendi malını korumaktan aciz olduğundan baba çocuğun
malı üzerinde tasarruf hakkına maliktir. Velayetin illeti
"sığar" (küçüklük) dır. Buna göre fukaha
çocukluk ve acz illetini, şahıs üzerindeki velayet için de
elverişli bir illet olarak kabul etmişlerdir. O halde velisi, küçük
çocuğu nikahlayabilir.
3. el-Münasibü'l-mürsel: Muteber olduğuna veya
ilga edildiğine dair Şer'î bir delil bulunmayan illet. Bu durum
müctehidlerin takdirine bırakılmış bir konudur (bk.
Mesalih-i mürsele mad.).
4. el-Münasibü'l-mülga (yürürlükten kaldırılmış
vasıf): Şari tarafından illetin ilga edildiğine dair
bir işaret ve delalet bulunan vasıftır. Miras konusundaki
illet karabet (hısımlık) tır. Ölen bir kişinin
oğlu ve kızı arasındaki miras meselesinde aynı
yakınlığa sahip olmalarına rağmen oğlun 2,
kız 1 hisse alır. Mirasta kızın erkeğe eşit
olması ilga edilmiştir (Zeydan, a.g.e, s. 208-211; Hallaf,
a.g.e, s. 78-83; M. Ebû Zehra, a.g.e, s. 191-192; Karaman, a.g.e, s.
88-90; Atar, a.g.e, s. 66-67).
Saffet KÖSE
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.