Ümmi
ümmi
Anasından doğduğu gibi kalan; yeni bir
bilgi edinmemiş olan; okuma-yazma bilmeyen. "Ümm"
kelimesinin ism-i mensubu "ümm"e mensup olan, Arap dilinde
"ümm"; anne, bir şeyin aslı gibi anlamlara gelir (Firûzabadî,
el-Kamûsu'l-Muhît, Beyrut 1987, 1891). Sözlük' anlamının
yanında mecazı bazı anlamları da vardır. Kur'an-ı
Kerîm'de anne, asıl (kaynak) dönülecek yer ve süt emziren
anlamlarında kullanılmıştır (Abdurrahman
İbnu'l-Cevzî, Nüzhetu'l A'yuni'n-Nevazır fî İlmi'l-Vücûh
ve'n-Nezair Beyrut,1985,141-142).
Kur'an-ı Kerîm'de Peygamber (s.a.s)'in neden bu
vasıfla vasıflandığı konusunda alimler birkaç
ihtimal zikrederler:
a- Bu kelime ile anneye nisbet kastedilmiştir.
Sanki doğduğu hal üzere kalmış; yeni bilgiler elde
ederek asli fıtratının değişmediği
kastedilmiş olabilir.
b- Arap milletine mensup olduğuna işaret
edilmiş olabilir.
c- Mekkeli anlamında kullanılmış
olabilir. Çünkü Mekke'nin isimlerinden biri Ümmü'l-Kura idi (Kurtubî,
el-Cami'li Ahkami'l-Kur'an; Beyrut, 1965, VII, 298-299; Elmalılı
Hamdi Yazır, Hak dinî Kur'n Dili, İstanbul, 1979, IV, 2297).
Elmalılı Hamdi Yazır bu ihtimalleri
zikrettikten sonra şöyle bir değerlendirme yapmaktadır:
"Bu üç nisbetin üçünde de ümmî okuyup yazmaya uğraşmamış
manasına bir vasıftır. Ümmîlik alelade kimseler hakkında
adeten ilim eksikliğini ifade eden bir noksan sıfat iken bir
ümmînin okuyup yazanlardan fazla alim olması Allah tarafından
hilaf-ı adet olarak bila kesbin mevhub bir kemal-i fıtriyeye
delalet eder. Ve binaenaleyh kemalat-ı ilmiyle ve ameliyesi okuyup
yazanları aciz bırakan bir peygamber hakkında her türlü
şüpheyi kat eden ve onun doğrudan doğruya Allah
tarafından gönderilmiş bulunduğunu biz zarure isbat eden
harikulade bir sıfat-ı kemal, yani bir mucizedir" (Elmalılı,
a.g.e., VI, 22-98).
Rasûlüllah (s.a.s)'in kendisine vahiy gelinceye dek
okuma-yazma bilmediği tüm alimler tarafından kabul
edilmektedir. Nitekim bu durum şu ayette de açıkça ifade
edilmektedir: "Sen bundan (Kur'an'dan) evvel hiç bir kitap okur değildin.
Elinle de onu yazmadın. Böyle olsaydı (hak ve hakikatı)
iptal (ve inkar) edenler elbette şüphelere düşerlerdi" (Ankebut,
29/48).
Ancak kendisine vahiy geldikten sonra
okuma-yazmayı öğrenip öğrenmediği konusunda
farklı görüşler vardır. Her iki tarafın delillerini
özet olarak vermekte yarar vardır.
Okuma-yazma bilmediğini ileri sürenlerin
delilleri:
a- Kur'an-ı Kerîm Peygamber'i "Ümmî"
diye vasıflandırmaktadır (A'raf, 7/157). Okuma-yazma
bilmediği halde dünya işlerini tanzim eden, ahiret
meselelerini bilmediği halde dünya işlerini tanzim eden,
ahiret meselelerini bildiren ve geçmiş kavimlerin haber terini ve
gelecekte vuku bulacakları bildiren bir vahyi tebliğ etmiş
olması onun en büyük mucizelerindendir (Muhammed Rıza,
Muhammed, Mısır, 1966, 63).
b- Kendisine ilk vahiy geldiğinde ona
"oku" emrini vermiş, kendisi: "Ben okuma bilmem"
karşılığını vermiştir.
c- Peygamberin ümmî olduğu, yani okuma-yazma
bilmediği Kur'n'da belirtildiği halde müşrikler bu konuda
herhangi bir itirazda bulunmamışlardır (Bakıllanî,
İ'cazu'l-Kur'an, Mısır 1951, 62).
d- Peygamber'e vahiy değişik zamanlarda
geldi. Yanında vaihiy katipleri bulunmadığında
eğer okuma-yazma bilseydi kendisi vahyi yazardı. O, gelen vahyi
ezberleyerek zaptetmeye çalışıyordu. Nitekim bu husus Kur'an'da
da ifade edilmektedir (el-Kıyame, 75/16; el-A'la, 87/6).
e- Peygamberin okuyup yazdığına dair
delil olarak getirilen haberlerin bir çoğu ya zayıf veya
uydurmadır. Diğerleri ise mecazdır. Bu konuda açık ve
kesin bir haber bulunsaydı hiç bir Müslüman onun okuyup yazma
bilmediğini söyleyemezdi (İbn Kesir, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm,
Beyrut, 1966, V, 331).
Okuma-yazma bildiğini savunanların delilleri:
a- Kendisine vahiy gelinceye kadar okuma-yazma
bilmediği kesindir. Bu konudaki ayet, vahiy öncesi okuma-yazma
bilmediğini ifade etmektedir. Eğer vahiy geldikten sonra da
bilmiyor olsaydı, ayet buna da işaret ederdi.
b- Hudeybiye musalahasıyla ilgili olarak Buharî'de
nakledilen bir rivayette şöyle denilmektedir: "Rasûlüllah
sahifeyi aldı, pek iyi yazamıyordu ve yazdı" (Buharî,
Meğazî, 43). Rivayet, mecaza yer vermeyecek şekilde açık
ve kesindir. Yine İbn Mace'nin naklettiği bir rivayette şöyle
denilmektedir: "Sadakanın ecri 10 misli, karz-ı hasenin
ecrinin ise,18 misli olduğunu yazılı olduğunu gördüm"
(İbn Mace, Sadakat 19). Bu rivayet onun okuduğunu kesin olarak
anlatmaktadır. Okuyabilmek yazmanın bir bölümü olduğuna
göre o, hem okuyor ve hem de yazmasını biliyordu. Bu konuda
daha başka rivayetler de vardır:
c- Okuma-yazmayı teşvik eden bir dinin
peygamberinin okuma-yazmayı öğrenmemiş olması düşünülemez.
Huzurunda katipler vahyi yazıyorlardı ve o da
yazdıklarına şahit oluyordu. Normal bir yeteneğe sahip
olan biri bile o müddet içerisinde okuma-yazmayı öğrenirdi.
Kaldı ki, Peygamber (s.a.s) gayet zekî ve kabiliyetli biriydi.
Peygamber (s.a.s)'in okuma-yazmayı bilip
bilmediği tarih boyunca münakaşa konusu olmuştur. Bu
konuda kesin bir sonuca varmak da kolay değildir. Ancak onun
peygamberlikten önce okuma-yazma bilmediği nass ile sabit olup bu
konuda herhangi bir ihtilaf da yoktur.
M. Sait ŞİMŞEK
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.