Imtıyaz Hakkı
ımtıyaz hakkı
İmtiyaz, Arapça bir kelime olup, özel, kişisel,
başkalarına tanınmayan hak, ayrıcalık, kişi
veya zümrelerin din, dil, ırk, sınıf v.b. sebeplerle
üsttün görülmeleri ve bazı haklara sahip olmaları
anlamlarına gelmektedir.
Kur'an-ı Kerîm'de, dört yerde bu kelimenin değişik
şekilleri kullanılarak "ayrılmak" anlamında
kullanılmıştır. Mesela:
"Allah, insanları sizin durumunuzda
bırakacak değildir; temizi pisten ayıracaktır. Allah
size gaybi bildirecek değildir..." (Alu İmran, 3/179).
Tefsirlerde, bu ayetin "ey Muhammed! Bize kimlerin iman edip,
kimlerin etmediğini bildir" diyen kafirlere cevap teşkil
ettiği bildirilmektedir. Bir başka ayette de şöyle
buyurulur:
"(Bu sürükleme) Allah'ın murdarı
temizden ayıklaması ve bütün murdarların bir
kısmını diğer bir kısmının üstüne
koyup hepsini yığarak cehenneme atması içindir" (el-Enfal,
8/37). Yasin sûresinde:"Ayrılın bir tarafa bugün ey
günahkarlar!" (Yasin, 36/59).
Görülüyor ki, imtiyaz mastarından türetilen
kelimeler, Kur'an-ı Kerîm'de ayrılmak, kesilmek anlamına
gelmektedir (el-İsfahanî, el-Müfredat, Meyeze maddesi 478).
Hadislerde de bu kelime aynı anlamda
kullanılmıştır (bk. Ebû Davud, Sünen, Büyû', 13,
Salat, 238).
Ayrıca, devlet tarafından gazete, fabrika,
maden vb. işletmek için bir kişi veya bir kuruluşa verilen
özel izin anlamında da kullanılır. Buna dayalı olarak
imtiyaz beratı vardır. Bu da, imtiyaz hakkının
verildiğini bildiren belgedir. İmtiyaz sahibi, ifadesi ise,
imtiyaz hakkına sahip kimseye denir.
Hukukta ise imtiyaz hakkı, önemli ve masraflı
bir işi yapmak üzere bir şahıs veya bir şirket
tarafından devletten alınmış izin
anlamındadır.
Osmanlı devleti tarafından siyasi
sakıncalar gözetilmeden azınlık ve yabancılara
yaptırılan işlere karşılık verilen haklar
veya tanınan ayrıcalıklar bu kabildendir.
İslam hukukunda imtiyaz hakkının en
bariz örneği şuf'adır. Şuf'a; satılmış
akarı satın alandan, maliyeti üzerinden ve zorla satın
alma hakkına denir. Kendisine hukuken bu ad verilen şahsa,
"Şefi" denir. Şefi' ya satın alman akarın
ortağıdır; ya da satılan akar üzerinde irtifak hakkı
bulunan yahut satılan akara kendi akarı bitişik olan
kişidir. İşte şefi' denilen bu kişi,
başkalarından önce satın alma hakkına, satın
alma ayrıcalığına sahiptir; yani, bu konuda imtiyaz
sahibidir.
Yukarıdaki tarife dayanarak imtiyaz
hakkını (ki buna fıkıhta şuf'a hakkı
denmektedir) şöyle açıklayabiliriz: Bir kimse evini,
ortağı ve komşusu dışında birine satsa;
ortağı veya komşusunun, satış bedelini ve buna ek
olarak komisyon, tapuya tescil gibi masrafları ödeyerek bu evi satın
alandan alma hakları vardır. Bu hakkın
kullanılabilmesi ilk satın alanın rızasına
bağlı değildir.
Şuf'a hakkı denilen bu imtiyaz
hakkının dayandığı deliller şunlardır:
İslam hukukunda imtiyaz (şuf'a) hakkının
dayandığı kaynak sünnettir. Resulullah (s.a.s); "Taksim
olunmamış her şeyde şuf'a (imtiyaz) vardır;
sınırları konup, yollar açılınca artık
şuf'a hakkı olmaz" diye hükmetmiştir (Buharî,
Şuf'a, 1). Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste de Hz.
Peygamber bölünmemiş her ortaklıkta, ev olsun bahçe olsun,
şuf'a ile hükmetmiş;"Bir kimsenin,
ortağının iznini almadan satması helal olmaz, ortağı
dilerse alır; dilerse almaz; iznini almadan satarsa, ortağı,
satılana diğerlerinden fazla hak sahibidir (imtiyazlıdır)"
buyurmuştur."Komşu komşusunun şuf'asına
başkalarından ziyade hak sahibidir; yolları bir ise, orada
-satış meclisinde- şey' bulunsa dahi- şuf'a sebebiyle
beklenir" ifadesi de Resulullah'a aittir. Şuf'a ile ilgili daha
bir çok sahih hadis vardır (eş-Şevkanî, Neylü'l-Evtar,
Mısır 1952, V, 349356).
Ortak veya komşuya şuf'a hakkının (imtiyaz
hakkının) verilmesinin sebebi, satın alan yabancıdan
gelmesi muhtemel zarar ve rahatsızlıkları önlemektir. Diğer
yandan hissesini satmayan ortağa satanınkini de almak suretiyle
akarın bütününe malik olma imkanı verilmekte, böylece
gayrimenkullerin çok küçük parçalara ayrılmasının
önüne geçilmektedir.
Gerçi buradaki imtiyaz hakkı bir bakıma,
akitlerin karşılıklı rızaya bağlı
olması prensibine ve satın alan yabancının menfaatine
aykırı düşmektedir. Ancak burada "zararı def
etmek, faydayı elde etmekten evladır" prensibi devreye
girmektedir. Satın alan yabancının menfaatine ve
satanın rızasına nisbetle ortak ve komşusunun
rahatsız olmamasına, zarara uğramamasına
ağırlık verilmiş, ayrıca bu hak ile, İslam'da
çok önemli olan komşu hakkı gözetilmiştir.
Şuf'a hakkının konusu yalnız
gayrimenkuller midir? Menkul mallarda şuf'a'ya konu olabilir mi?
İslam hukukçularının çoğunluğuna göre,
şuf'a yalnızca akarda geçerlidir. Nitekim Mecelle, 1017.
maddesinde "Meşfûun (imtiyaz hakkı söz konusu olan malın)
akar olması şarttır. Binaenaleyh, gemide ve sair
menkulatta ve vakıf akarda ve arazii emiriyede şuf'a cari olmaz"
diyerek bu ictihadı kanunlaştırmıştır. Buna
karşılık Zahirîler olmak üzere bazı müctehidler,
şuf'anın menkul eşyada da söz konusu olduğunu iler sürmüşlerdir.
Çoğunluk İslam hukukçularına göre
şuf'a konusu arsa ve arazi demek olan akar ile, bunun üzerinde
bulunan bina ve ağaçlardır. Bina ve ağaçlar arazi ile
birlikte satıldığı zaman, araziye bağlı
olarak şuf'aya dahil olur ve şef'î tarafından
alınır. Araziye tabi ve ondan ayrılmaz parça olma
yönünden elektrik telleri, su boruları, kapıların anahtar
ve kilidi de bina ve ağaç gibidir; şuf'a yoluyla
alınır. Arazide ekili ürün Ebû Hanîfe ve Malik'e göre
şuf'a'ya dahildir (Mecelle, madde 1020). Şafiî ve A. İbn
Hanbel ise, aksi görüştedirler.
Muasır İslam Hukuk alimlerinden Abdülkerim
Zeydan yukarıda zikrettiğimiz Buharî hadisindeki gibi genel
ifadelere ve şuf'anın dayandığı hikmete bakarak Zahirîlerin
görüşünü tercih etmiş ve karşı görüşün
dayandığı delillerin yeterli olmadığını
ifade etmiştir (Zeydan, el-Medhal İle'ş-şerîati'l-İslamiyye,
268).
Ahmet YAŞAR
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.