Ipotek
ıpotek
Rehin karşılığı
kullanılan bir beşerî hukuk terimi. Gayrimenkullerin ve resmî
sicile kayıtlı bulunan menkullerin rehini, sicillerine, mülkiyetin
nakline engel olan bir şerhin konulması yoluyla olur. Bu rehin
işlemine "ipotek", rehnedilen menkul veya gayri menkule de
"ipotekli mal" denir. İslam hukukuna göre rehin; ekonomik
değeri olan bir menkul veya gayrimenkulü bir borç veya hakkın
teminatı olacak şekilde hapsetmek, elde tutmaktır. "Rehin,
bir malı ondan ödenmesi mümkün olan bir hak karşılığında
mahpûs ve mevkûf kılmaktır" (Mecelle, madde 701).
Rehin hakkı, bir alacağa teminat teşkil
etmek üzere tesis olunan bir haktır. Bu hak, rehnolunan şeyin maliki
başta olmak üzere herkese karşı ileri sürülebilir. Rehin
hakkı sahibi, yani alacakları rehnedilen şeyi paraya
çevirtmek ve bu suretle alacağını bundan almak hususunda
yetkilidir. Bu bakımdan alacaklı için bir teminat teşkil
eder.
İslam'ın zuhûrundan önce Araplar arasında
rehin uygulanıyordu. Ancak vadesi gelen borç ödenmezse rehin olan
rehnedilen şeyi mülk edinebiliyordu. Bu ya örfe göre, ya da rehin
akdi yapılırken konuşulan mülk edinme şartıyla
olurdu. İslam, rehin akdi müessesesini islah ederek her iki tarafın
da haklarını sağlam esaslara bağladı. Bu arada,
borç vadesinde ödenmediği taktirde, rehnedilen malın
kendiliğinden alacaklının mülkiyetine geçeceği
prensibini de yasakladı (el-Kasanî, Bedayiu's-Sanayi', Mısır.
1327/1909, VI, 145).
İslam hukukuna göre, mal sayıları her
şey rehin olabilir. Menkul ve gayrimenkul ayırımı
yapılmaz.
İslam hukukuna göre rehin akdi, malı fiilen
alıp vermekle (teatî), yazılı belge düzenlemek suretiyle
veya sağır dilsizin bilinen işaretiyle meydana gelir. Hatta
alıcının veresiye satın aldığı bir
malı kabzettikten sonra, satıcı yanında rehin olarak
bırakması da caizdir. Ancak veresiye alman mal, daha
kabzedilmeden kendi satış bedeli
karşılığında rehin bırakılamaz.
Çünkü satılan bir mal, alıcıya teslim edilmeden önce
kendi satış bedeliyle (semen) tazmine tabidir. Yani böyle bir
mal henüz kabzedilmeden, satıcı yanında iken telef olsa,
artık satıcı alıcıdan satış bedelini
talep edemez. Çünkü böyle bir malın ayrıca rehinle teminata
bağlanmış olmasına gerek yoktur (Ö. Nasuhi Bilmen,
Istılahatı Fıkhıyye Kamusu, İstanbul 1970, VII,
8).
İcap ve kabul sırasında şahit
bulundurmak gerekmediği gibi, rehin akdiyle ilgili irade
beyanlarının yazı ile tesbiti ve imza ile
doğruluklarının tasdiki de gerekmez. Kur'an-ı Kerîm'de,
borçların şahit ve yazıcının
bulunamadığı yolculuk sırasında rehinle teminata
bağlanmasından söz edilmesi bunu gösterir. Ayette şöyle
buyurulur: "Eğer yolcu iseniz, bir yazıcı da
bulamadıysanız, o vakit (borçludan) alınacak rehinler de
yeterli olur. Eğer birbirinize güvenmişseniz, kendisine güvenilen
kimse (borçlu) Rabbi olan Allah'tan korksun da emanetini tam olarak
ödesin. Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, şüphesiz
onun kalbi bir günahkardır. Allah yaptığınız her
şeyi bilir" (el-Bakara, 2/283).
Menkul rehni, alacaklıya veya bir yed-i emîne
teslim edileceği için şahit ve yazılı belgenin
olmayışı taraflar arasında anlaşmazlıklara
yol açmaz. Acaba gayrimenkul rehninde de bir şekil şartı
gerekmez mi? Bir bina, daire, arsa veya arazinin rehnedilmesi de temelde
aynen menkul rehni gibidir. Yani icap; kabul ve kabz yani gayrimenkulün
zilyedliğinin rehin hakkı sahibine devri ile rehin akdi tekemmül
eder.
Ancak gayrimenkullerde zilyedliğin devri menkuller
kadar basit olmadığı gibi, özellikle tapu siciline kayıtlı
olan gayri menkullerin devir ve temliki mücerred zilyedlikle gerçekleşmemektedir.
hatta, gayrimenkulün zilyedinin ev sahibi, kiracı vb. oluşu
dikkate alınmaksızın, tapu kayıtları üzerinden
başkasına satış, hibe vb. yollarla devri mümkün
olmaktadır. Ayni şeyi gemi, uçak, tren, kamyon ve otomobil gibi
resmî sicillere kayıtlı menkuller için de söylemek
mümkündür. İslam devleti rehin akdinde ispat kolaylığı
sağlaması için bir takım şekil şartları
koyabilir. Mesela; sicili tutuları ve bir takım resmî
müesseselerde kayıtları bulunan menkullerin rehnedilmesi halinde
bu sicil ve kayıtlara şerh verilmesi gerekli
kılınabilir. Motorlu taşıt araçlarının
rehnedilmesi halinde trafik kayıtlarına şerh vermek gibi...
Yine, tapuya kayıtlı gayrimenkullerin rehnedilmesi halinde de
tapu sicillerine bu durumun şerhedilmesi de böyledir. Bu
şerhler rehin akdinin amacına ulaşmasına ve hukukî
sonuçlarını doğurmasına yardımcı olur. Mal
sahibinin kötü niyetli davranışlarına karşı,
rehin hakkı sahibi korunmuş olur. Çünkü böyle bir şerh
bulunan menkul veya gayrimenkulün, rehin hakkı sahibinden habersiz
olarak üçüncü bir şahsa devri mümkün olmaz. İslam devleti
bu gibi şekil ve isbatla ilgili konularda; vadeli borçlanmaların
yazı ile tespitini öngören ayete (el-Bakara, 2/282) ve "istihsan"
prensibine dayanarak kanunlar çıkarabilir (Muhammed Ebû Zehra,
Usûlü'l Fıkh, s. 263 vd.).
Rehinden amaç, alacağın teminat altına
alınması ve borç vadesinde ödenmediği takdirde
gerektiğinde rehnedilen malı sattırarak, alacağı
ondan tahsil etmektir. Bunun için de rehin malın rehin işlemi
devam ettiği sürece üçüncü bir şahsa devredilememesi
gerekir. Menkullerde, alacaklının kabzı veya yed-i emine
teslim, bu garantiyi sağlar. Başkasına devir ve temliki
ancak sicil kayıtları yoluyla olan menkul ve gayri menkullerde
ise, sicile şerh (ipotek) konulması alacaklıya bu
teminatı sağlayacağı için, ipotek işlemi,
"kabz" yerine geçer. Malikîler bölünebilir ortak malın
rehnini meşrû olduğu esasına dayanarak bunu "resmî
rehin" adıyla caiz görürler (ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslamî
ve Edilletuhu, Dımaşk 1405/1985, V, 209, 210).
Menkul veya gayrimenkul bir malın rehin olabilmesi
için alım-satıma (bey') elverişli bir mal olması
gerekir. Bu yüzden rehnin, akit sırasında mevcut olması,
ortak mülkse taksim edilmiş bulunması ve teslime güç
yetirilecek durumda olması lazımdır. Ancak ortak mülk
(mûşa'), rehnedenin bir hakkı ile meşgul olan bir mal ve
başka bir şeye bitişik (muttasıl) durumdaki mal
alım-satıma konu olabilirken; bazı İslam hukukçularına
göre rehin akdine elverişli kabul edilmemiştir.
1. Ortak malların rehnedilmesi:
Hanefilere göre, ortak gayri menkulün (muşa')
rehni, taksime elverişli olsun veya olmasın caiz değildir.
Böyle bir rehin akdi fasit olur. Çünkü ortak bir mülkün yalnız
başına şayi bir cüz'ünü, mesela üçte birini veya
dörtte birini ayırdedip kabzetmek mümkün olmaz. Ortakların
her cüz üzerindeki yaygın mülkiyet hakkı, belli bir cüzde
kabzın gerçekleşmesine engel olur. Hibe akdi bunun aksinedir.
Çünkü hibe, zarûret sebebiyle taksime elverişli olmayan ortak
mallarda da geçerli olur ve mümkün olan kabzla yetinilir.
Hanefilerin delili; "(Borçludan) alınmış
rehinler de yeter" (el-Bakara, 2/283) ayetidir. Bu ayet, rehin
akdinin ancak kabzla tamam olup, lüzum ifade edeceğine delalet
eder. Çünkü rehnin bir borca teminat teşkil etmesi de bu
şekilde mümkün olur. Aksi halde borçlunun nezdinde kalırsa,
onun diğer mallarından farkı kalmaz. Kabz olmayınca
rehin özeliği de bulunmaz. Rehnin uygun olan anlamı kabza hak
kazanmakla mümkündür. Ortaklık, ortak mülkün sadece gelirini
paylaşma hakkı sağladığı için kabza engel
olur (el-Kasanî, Bedayîu's Sanayî 1. baskı, Beyrut 1328/1910,
VI, 138; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadr, Kahire, ty. VIII, 203 vd.;
Zeylaî Tebyînü'l-Hakaik, Emîriyye tab'ı, VI, 68 vd.; el-Cassas,
Ahkamü'l Kur'an, Beyrut, ty., II, 260; İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar,
Kahire 1307, V, 348).
Bir malın tamamı rehnedildikten sonra şayî'
bir cüz'ü değil de belirli ve ifrazlı bir bölümü; mesela
yarısı, istihkak yoluyla zaptedilse, rehin akdi geri kalan
kısım üzerinde devam eder. bu kısım bütün borç karşılığında
ipotekli sayılır. Bu geri kalan kısım, rehin
alanın elinde telef olsa, borçtan hissesiyle telef olmuş
bulunur. Bunun değeri borcun tümüne yeterli olsa bile, borcun tamamı
düşmez. Kalan yarıya uygun olarak yarısı düşmüş
bulunur (el-Fetava'l-Hindiyye, Bulak 1310, V, 435, 436; Bilmen, a.g.e,
VII, 13).
Çoğunluk İslam hukukçularına göre
ise, ortak mülkün, tamamı gibi belli bir hissesinin rehnedilmesi,
bağışlanması, tasadduku veya vakfedilmesi mümkün ve
caizdir. Taksime elverişli olup olmaması sonucu etkilemez.
Satışı geçerli olan şeyin rehne konu olması da
geçerlidir. Çünkü rehinden amaç, alacak başka türlü alınamadığı
takdirde, rehnin satılarak, bunun satış bedelinden
alacağı tahsil etmektir. Ortak (muşa') mal, satışa
elverişli olup, onun satış bedelinden borcu ödemek
mümkün olur. Bu konuda genel prensip şudur: "Ortak olsun
olmasın, satışı caiz olan her şeyin rehni de
caizdir" (el-Kasanî, a.g.e, VI, 138; İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid,
Mısır, t.y., II, 269; eş-Şîrazî, el-Muhazzeb, I,
308; İbn Kudame, el-Muğnî, Kahire, t.y., IV, 337).
Türk Medenî hukukuna göre, mülkiyet; müstakil ve
ortak mülk olmak üzere ikiye ayrılır. Bir mala, birden çok kişi
birlikte malik iseler, bu mülkiyet ortak mülkiyet adını
alır. Bu da ikiye ayrılır:
a. Müşterek mülkiyet: Birden çok kimse, bir
mala her biri kendi hissesine ait olmak üzere malik olup da, o şey
fiilen taksim edilmemişse, o kimseler müşterek maliktirler.
Ortaklardan her biri, hissesini bir borç için rehin gösterebilir
(T.M.K. Mad. 623). Müşterek bir mülk taksim edilerek şüyûu
izale olunursa, tapu kaydında bulunan ipotek ve haciz şerhleri,
ifraz edilecek kısımlar üzerinde devam eder (Temyiz
Mahkemesinin 27.1.1954 tarih ve 1-22/3 sayılı ictihadı
birleştirme kararı; Düstur, XXXV, 1841). Müşterek mülkiyette
ortaklardan herbiri kendi hissesine tek başına maliktir. Yani
yalnız kendi hissesi üzerinde bağımsız olarak
tasarrufta buluna bilir. Rehin işlemi de buna dahildir (H. V.
Velidedeoğlu, Türk Medenî Hukuku, Umumî Esaslar, 7. baskı,
İstanbul 1968, I, cz. 1, s. 226).
b. İştirak halinde mülkiyet: Kanun veya
mukavele gereğince, bir ortaklık bağlantısı ile
birbirine bağlı olan kimseler bu ortaklık
dolayısıyla bir şeyin maliki olurlarsa, iştirak halinde
malik sayılırlar ve onlardan her birinin hakkı o şeyin
tamamı üzerinde olur (T.M.K. Mad. 629). İştirak halindeki
ortaklıkta her ortak malın tümü veya kendi hissesi üzerinde
tek başına tasarrufta bulunamaz. O malda; devir, ferağ,
rehin, ipotek gibi temlîkî tasarruflarda bulunması ortakları
ittifakla verecekleri karar ile mümkün olur. (T.M.K. Mad. 630/II).
Böyle bir karar sonucunda mülkiyet başkasına
devredilmişse ortaklık, kendiliğinden sona erer
(Velidedeoğlu, a.g.e., I, cz. 1, s. 226, 227, 319).
Türk beşeri hukukunda iştirak halinde
mülkiyet çeşidine giren ortaklıklar çok sınırlı
olup şunlardır: Miras ortaklığı (T.M.K., Mad.
581); adi ortaklık (T.B.K., Mad. 520); karı koca arasında
mal ortaklığı (B.K, Mad. 534; M.K. Mad. 211/1, 2); ölen eşin
mirasçılarıyla sağ kalan eş arasında
uzatılmış mal ortaklığı (M.K. Mad. 225) ve
aile şirketi emvali (M.K Mad. 323) bunlar arasındadır.
2. Başka bir şeye bitişik ve onunla
meşgul bulunan malın rehnedilmesi:
Hanefilere göre, rehnedilen şeyin kabzdan sonra,
rehin hakkı sahibinin eli altında bulunması gerekir. Bu yüzden
ağaçlar istisna edilerek bu ağaçların üzerindeki
meyveleri, toprağı rehnetmeden, üzerindeki ekini rehnetmek
geçerli değildir. Çünkü ağaç ve toprak rehne dahil
edilmeyince, ürün kabzedilmiş ve rehin alanın kontrolüne
girmiş bulunmaz. Yine rehnedilen maldan başkasıyla
meşgul olan bir mal da rehnedilmez. Bir yeri, üzerindeki ağaçlar
veya ekinler müstesna olmak üzere rehnetmek gibi. Çünkü bu durumda,
rehnedileni tek başına kabz mümkün olmaz. Burada ortak malın
(muşa') rehnedilememesi prensibine kıyas
yapılmıştır.
Çoğunluk İslam hukukçularına göre
ise; ortak malın rehni caiz olduğu gibi, kendisine başka
bir şey bitişen veya meşgul olan şeyler de rehne konu
olabilir. Çünkü bunların, bitişik olan şeyle birlikte
teslimi mümkündür. Hanbelîlere göre, arazi veya evin rehninde, satışa
giren şeyler rehin akdine de girer. Arazi rehninde, eğer
ağaçlar meyveli ise, yetişmiş durumda olan açık
meyveler rehne dahil olmaz. Meyveler açıkta değilse akde girer.
Nitekim satım akdinde de aynı kritere göre amel edilir. Şafiîlere
göre ise meyveler açıkta olsun veya olmasın, mutlak olarak
akde dahil değildir (el-Kasanî, a.g.e., VI, 138, 140; İbnü'l-Hümam,
a.g.e, VIII, 205; Zeylaî, a.g.e., VI, 69; İbn Abidîn, a.g.e., V,
350; İbn Kudame, el-Muğnî, IV, 333, 340; el-Cezîrî, el-Fıkh
Ale'l-Mezahibi'l-Erbaa, 3. baskı, Kahire, t.y., II, 326; Bilmen,
a.g.e., VII, 11, 12).
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.