Iskat Ve Devır
ıskat ve devır
Iskat; düşürme, silme, hükümsüz bırakma.
"Kazaya kalmış namaz ve oruçları fidye vermek
suretiyle ölenin zimmetinden düşürmek temennisinde bulunmak
."
Iskat tabiri daha çok "ıskat-ı salat"
terkibinin kısaltılmışı olarak namaz için kullanılır.
Orucun ıskatı onun keffaretidir. Namazın keffareti yoktur
Namaz, mükellef olan her müslümanın ölümüne
kadar eda etmekle yükümlü olduğu farz bir ibadettir. Herkes bu
farzı gücüne göre (ayakta, oturarak, ima ile) bizzat eda etmek
mecburiyetindedir. Kendi yerine başkasına namaz
kıldırmak (bedel) geçerli olmadığı gibi,
kılamadığı namazlar için keffaret ödemesi de
geçerli değildir.
Namazın edası farz olduğu gibi.
kazası da farzdır. Yani bir kimse vaktinde
kılamadığı farz namazları
sağlığında kaza etmek zorundadır. Kaza etmezse günahkar
olur, üzerinde namaz borcu kalır.
İnsanın üzerinde iki türlü hak bulunur:
Allah hakkı, kul hakkı. Namaz, oruç, hacc, zekat, adak ve
keffaretler Allah hakkıdır. Kul hakkı ise; insanlara olan
malî borçlar, çalman, gasbedilen mallardır. Üzerinde Allah ve
kul hakkı bulunan kimseye, bunların ödenmesini vasiyet etmek
vaciptir. Vasiyeti terk ederse günahkar olur ve azaba müstehak olur (M.
Emin Geredevî, Hediyyetü'l-Kabir, s. 29).
Oruç tutamayacak kadar yaşlı ve hasta olan
kimsenin her oruç için bir fidye vermesi gerektiği ayetle sabittir:
"Sayılı günler olarak sizden kim hasta veya seferde olursa
tutamadığı günler sayısınca başka günlerde
(tutar). (İhtiyarlıktan ya da şifa ümidi kalmamış
hastalıktan ötürü) oruca zor dayananların her gün için
fidye vermesi, bir yoksulu doyurması lazımdır. Bununla
beraber gönül isteğiyle kim fazladan bir hayır yaparsa bu
kendisi için daha hayırlıdır. Bilirseniz oruç tutmanız
sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/1 84).
Oruç için fidye vermek Kur'an'da sabit olduğu
halde, namaz için fidye vermek hiçbir şer'î delille sabit değildir.
Fakihler namazın oruca kıyas edildiğini söylemişlerse
de bu kıyas sahih değildir. Ancak ihtiyat olarak oruçtan daha
mühim olan namaz için fidye için fidye verilmesi uygun görülmüştür.
Mehmed Zihni Efendi (ö.1332/1914) bu konuda şöyle diyor: "Namaz
için fidye vermek Kur'an ve Sünnet hükmü ile değildir. Nassla
sabit olan oruç fidyesine onu kıyas etmek de -kıyaslanan hüküm
makul olmadığı için- sahih değildir. Fakat ibadet
konusunda bu bir ihtiyattır. Namazın fidyesi -Allah
katında- namaza kafi ise ne ala, yoksa ölü için sadaka sevabı
hasıl olur" (M.Zihni, Nimet-i İslam, İstanbul 1326
s.450)
Bir kimsenin, kendisine farz olduğu halde,
sağlığında eda edemediği oruç ve hac
vazifelerini, öldükten sonra varisleri yerine getirebilir. Bu hususta
sahih hadisler vardır. Fakat namaz borcunun düşürülmesi (ıskatı)
hakkında sahih bir hadis yoktur. Iskat-ı salat konusunda
kaydedilen en eski ifade İmam Muhammed eş-Şeybanî
(ö.189/804)'nin ez-Ziyadat adlı eserindeki namazların fidyesi
verilirse inşaallah kafî gelir" (Mehmed Zihni, a.g.e, s.450).
Ölenin hayatında kılamadığı
vitir dahil her namaz için bir fidye (1667 gr. buğday veya bunun günün
rayicine göre nakid olarak bedeli) fakire sadaka olarak verilir. Fakirin
yapacağı duanın, ölenin günahlarının
bağışlanmasına vesile olacağı ümit edilir.
Ölenin üzerinde kaç günlük namaz ve oruç varsa toplanır, elde
edilen yekün kadar fidye verileceği ortaya çıkar.
Kadınlarda dokuz, erkeklerde oniki yaşına kadar devre
dikkate alınmaz (ibn Abidin, Reddü'l-Muhtar, Mısır 1966,
1, 686).
Iskat konusunda su hususların bilinmesi gereklidir:
1. Iskat, ölenin vasiyeti yoksa, farz, vacip ve
sünnet olan bir muamele değildir
2. Üzerinde kazaya kalan oruç ve namazları için
fidye verilmesini vasiyet eden kimsenin malının üçte birinden
bu vasiyeti yerine getirilir.
3. Ölenin vasiyeti yoksa ve geride mirasçıları
varsa, kul borçları ödendikten sonra malın tamamı
varislerindir. Varisleri ıskat yapmağa zorlamak ve teşvik
etmek doğru değildir. Çünkü din, varisleri böyle bir
şeyle yükümlü tutmamıştır. Varisler kendi
istekleriyle yaparlarsa ölen için bir sadaka olur.
Devir; dolaşmak, dönmek. Üzerinde çok miktarda
namaz borcu olan kişi için, her namaza bir fidye olmak üzere
hesaplanıp verilmesi büyük meblağ tutar ve bunu vermek çok
zaman mümkün olmaz. Buna bir çare olmak üzere "devir"
denilen bir usul ihdas edilmiştir. Buna göre mesela; ölenin bir
aylık namazının fidyesi esas almarak bu meblağ bir
fakire verilir. Fakir de onu verene bağışlar. Oniki devir
bir yılı karşılamak üzere kaç yıllık namaz
borcu varsa o kadar devir yapılır.
Devir muamelesinin ilk tatbikatının
nasıl olduğunu, paranın nasıl
dağıtıldığını ve kimlere
verildiğini açık olarak bilmiyoruz. Fakat bugün tatbik edildiği
şekliyle devir, İslamın ruhuna uygun bir muamele
değildir. Eğer namaz borcu olduğu halde ölen kimseye hayır
yapılmak isteniyorsa, varisleri onun namına fakirlere sadaka
vermelidir. İslamın ruhuna uygun olan budur. Ölenin bu konuda
vasiyeti varsa o da "fakirlere sadaka vermek" şeklinde
yerine getirilmelidir.
"Devir" hakkında peygamberimiz (s.a.s.)
ve sahabeden nakledilen hiçbir bilgi ve delil yoktur. Müçtehid imamlar
zamanında da bu işleme rastlanmamaktadır. Devir
şeklinin hicrî beşinci asırdan sonra ortaya çıktığı
ve ıskat muamelesini kolaylaştırmak için şer'î bir
çare olarak düşünüldüğü tahmin ediliyor. Ayrıca
medrese talebesine yardım ve onları korumak gibi bir gaye de güdülmüş
olabilir.
Iskat ve devir yanlış tatbik edilerek
istismar edilen konulardır. Dinin aslında olmayan, fakat geçmişte
alimlerin fayda (maslahat) görerek tatbikine müsaade ettiği bir
konu istismara, yanlış yorumlara ve suistimale yol açmışsa,
yine alimler tarafından düzeltilmeli ve doğru tatbik edilmesi
sağlanmalıdır.
Halid ÜNAL
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.