Ivaz
ıvaz
Bedel, karşılık, yerine geçen, satım
veya mali konudaki başka bir akitte, taraflardan birisinin taahhüdüne
karşılık, diğer tarafın vermek veya yapmak yükümlülüğünde
olduğu şeyleri ifade eden bir İslam hukuku terimi. Çoğulu
"a'vaz" dır. Bir akit iki tarafa borç yüklüyorsa, buna
"ivazlı akit" denir. Satım, kira ve sulh akdi gibi.
Taraflardan birisine borç yüklüyor, diğer taraf borç yükü altına
girmiyorsa, buna da "ivazsız (bila ivaz) akit" denir. Hibe,
vasiyet, ariyet gibi.
Bir satım akdinde satıcı malı
vermeyi borçlanırken, alıcı da, bu malın bedeli olan
parayı ödemeyi üstlenmektedir. Burada mal ve bunun bedeli olan para
karşılıklı ivaz'lardır. Hibe akdinde ise bir
taraf, mesela bir gayrimenkulünü karşı tarafa
bağışlarken bir bedel talep etmediği için, akit
ivaz'sız olarak yapılmaktadır.
Hibe akdi gerek İslam hukukunda ve gerekse beşerî
hukuklarda, kural olarak; bir mal veya ekonomik değeri olan bir
şeyin karşılıksız ve meccanen temlikidir (Mecelle,
mad. 833, 838; Türk B.K. m. 231/1; Velidedeoğlu, Türk Medenî
Hukuku, İstanbul 1950, l, 39).
Ancak bu kuralın istisnası olarak, hibe
edilenin kıymetine eşit veya daha fazla olmamak
şartıyla ivaz'lı hibe de mümkün ve caiz görülmüştür.
Çünkü günlük hayatta bağış yapılırken
bazı şart ve yükümlülüklerin konulması veya küçük de
olsa bir bedelin alınması bağışlayan için
önemli olabilmektedir. Çok değerli bir gayrimenkulü "ölünceye
kadar kendisine bakmak şartıyla bağışlamak"
veya yüzmilyon lira değerindeki dairesini alıcıya
yardım etmek amacıyla onmilyona satmak gibi.
Hanefîlere göre, ivazlı hibe,
başlangıcı bakımından hibe ise de, sonucu
itibarıyla satım akdinden ibarettir. Bu yüzden de caizdir.
Hatta İmam Züfer'e göre bu çeşit hibe doğrudan
satım akdi niteliğindedir (es-Serahsî, el-Mebsût, Kahire
1324-1331, XII, 79; Sahnûn, el-Müdevvene, Kahire 1323-1324, XV, 79).
Şafiî ve Malikîlere göre de ivazlı hibe,
satım akdi niteliğinde olup, taraflar için seçim hakkı
bile doğurur (Malik, el-Muvatta', II, 128; Sahnûn, a.g.e., XV, 79).
İvazlı hibenin caiz olduğunu gösteren
deliller hadis ve sahabe kavlidir. Abdullah b. Abbas'tan şöyle dediği
rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber'e birisi bir deve hibe
etmiş, O da karşılığında bir ödemede
bulunduktan sonra, o kimseye razı oldun mu? diye sormuş, o
şahıs, hayır, deyince, Hz. Peygamber, onu razı
edinceye kadar, karşılık olan ivazı arttırmaya
devam etmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 295; Abdurrazzak,
el-Musannef, IX, 105). Hz. Ömer de şöyle demiştir: "Yaptığı
hibenin karşılığını bekleyen kimseye, ya
bağışladığı şey geri verilmelidir, ya
da karşılığı olan bir ıvaz ödenmelidir"
(Abdurrazzak, a.g.e., IX, 105).
Mecelle'nin 855 nci maddesinde; "İvaz
şartı ile hibe sahih ve şart muteberdir" hükmü yer
alır. Bu madde için şöyle bir örnek verilir: Bir kimse,
mülkü olan bir akarı, ölünceye kadar kendisine bakmak
şartıyla, birisine hibe ve teslim etse,
bağışlanan bağışlayanı bakmaya
razı iken, bağışlayan pişman olup, hibesinden
vazgeçmekle o akarı geri alamaz. Burada borçlanma karşılıklı
olduğu için, tek yanlı irade beyanıyla akdin
bozulamayacağı belirtilmiştir.
Hibede, şart koşulan ivaz muayyen ve belirli
olmadığı taktirde hibe akdi sahih, şart fasit olur (Ö.N.
Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve İstilahat-ı
Fıkhıyye Kamusu, İstanbul 1949-1952, IV, 111). Şafiîler'e
göre, şart koşulan ivaz belirli ise akit sahih ve satım
akdi niteliğinde olur. ivaz şart koşulmuş fakat
belirsiz bırakılmışsa akit batıl olur (Saf î,
el-Ümm, Mısır 1321-1325, VII, 105; Nevevî,
Minhacü't-Talibîn, Mısır, t.y., s. 72).
Türk Borçlar Hukukunda da, şartlı, mükellefiyetli
veya küçük bir bedel karşılığında
yapılacak "ivazlı hibe" geçerli sayılmıştır.
Hibenin tarifinde yer alan; "bağışlamanın mukabil
bir ivaz taahhüt edilmeksizin yapılması gerekeceği"
ifadeleri, genel kurallarla ilgilidir (bk. mad. 244/1). İvazlı
hibe, kuralın istisnasıdır. Diğer yandan satım
akdi ile ivazlı hibe arasında hükümleri ve sonuçları
bakımından birtakım farklılıklar vardır (bk.
Abdulkadir Şener, İslam Hukukunda Hibe, Ankara 1984, s. 60-61).
Hanefîlere göre prensip olarak hibeden vazgeçmek
caiz görülürken, yedi durumda artık bunun mümkün olmayacağı
esası benimsenmiştir. Hibe edilen şey
karşılığında bir ivazın verilmiş
olması ve bağışlayanın da bu ivazı
kabzetmiş bulunması rucûa engeldir (Diğer rucû engelleri
için bk. Ebû Yusuf, el-Asar, Kahire 1355, s. 163 vd.; el-Kasanî,
Bedayîu's-Sanayi', Mısır 1327-1328, VI, 128-134; Mehmed
Mevkufatî, Mevkufat, Mülteka Tercemesi, İstanbul 1312- 1315, II,
138).
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.