Zann-ı Galib
Zann-ı galib
Zan; sanmak, sezmek, bir şeyi kesin
olmaksızın bilmek, ihtimalli olarak bilmek demektir. Galib ise
"galebe" kökünden ism-i fail olup; üstün, galip ve kazanan
anlamına gelir. Zann-ı galib tamlaması; üstün gelen
kanaat, ağır basan inanç, çoğunluk kazanan sezgi,
kuvvetle tahmin etme ve büyük ihtimal anlamlarını ifade eder.
İslam fıkhında bazı
kararsızlık hallerinde, olumlu veya olumsuz karar verilemeyen
bazı durumlarda üstün kanaata göre amel edilme esası
getirilmiştir.
Şek, zan ve galip zan terimleri arasındaki
bağlantıyı Ali Haydar Efendi (ö. 1355/1936) Mecelle
şerhinde şöyle belirtir: "Şek, sözlükte mutlak
tereddüt demektir. Terim olarak ise bir şeyin meydana gelip
gelmemesi yani olup olmaması konusunda aklın tereddüt etmesidir.
Bu durum, iki taraftan birisini tercih edememek şekliyle ortaya çıkar.
Eğer iki taraftan birisini kalb kanaat getirerek tercih ederse buna
"galib zarı" denir. Galib zan ise kesin bilgi (yakîn)
ifade eder. Galib zan yakîn derecesinde kesin bilgi verince, bir kimse başkasının
evine girip o kimsenin hırsız olduğuna galip zan meydana
gelse, ev sahibi tarafından öldürülmesi mübah olur" (Ali
Haydar, Düraru'l-Hükkam Şerhu Mecelleti'l-Ahkam, 3. baskı,
İstanbul 1330, I, 39).
Yapılan ibadet ve amellerin her türlü şüphe
ve riyadan uzak olması gerekir. Şüphe ve tereddütler amelin değerini
düşürür ve kararsızlıklar meydana gelir. Bu yüzden
dört rekatlı bir namazı üç rek'at mı, yoksa dört rek'at
mı kıldığında ilk defa şüphe eden kimsenin
bu namazı yeniden kılması gerekir. Çünkü Hz. Peygamber
şöyle buyurmuştur: "Sizden biri namazında kaç rek'at
kıldığı hususunda şüpheye düşerse
namazı yeniden kılsın" (Zeylaî, Nasbu'r-Raye, 1.
baskı,1393/1973, y.y., II, 173).
Eğer böyle bir kimseye Goğu kez şüphelenme
durumu geliyorsa galip olan kanaatine göre namazını tamamlar.
Üç veya dört rek'atten hangisi hakkındaki kanaati ağır
basıyorsa o tarafı tercih eder. Çünkü sık sık
vesveseye düşen kimsenin namazını yeniden
kılmasında güçlükler vardır. Hz. Peygamber bu konuda
şöyle buyurmuştur: "Sizden birisi namazında şüpheye
düştüğü zaman, doğruyu araştırsın ve
namazını tamamlasın" (bk. Buharî, Salat, 31, Eyman,
15; Müslim, Mesacid 89. 90; Ebû Davud, Salat, 190; Nesaî, Sehv, 25;
İbn Mace, İkame,133; Ahmed b. Hanbel, I, 379, 438).
Namazda şüphelenip kaç rek'at kıldığı
hususunda kesin bir kanaate varamayan kimse en az rek'atı esas alarak
namazına devam eder. Çünkü en azı hakkındaki bilgi
kesindir. Delil şu hadistir: "Sizden biri namazında şüphe
ederse, üç mü dört mü kıldığını bilemezse,
şüpheyi bıraksın ve en az rek'atı esas alarak
namazına devam etsin" (Nesaî, Sehv, 24; İbn Mace,
İkame, 132y.)
Unutkanlık insanın
yaratılıştan gelen bir niteliğidir. Bu yüzden bir takım
amellerde unutkanlık nedeniyle bazı eksiklikler olabilir.
İnsan bu eksikliği anlayınca tamamlama yoluna gider.
Eksikliğin ne kadar olduğunu veya eksiklik bulunup
bulunmadığı şüphe derecesinde kalırsa işte
bu takdirde üstün kanaati belirlemeye ihtiyaç olur. Aksi halde her
şüphe halinde ibadete baştan başlamak büyük
güçlükler doğurur. Bununla birlikle mü'minin ibadet ve diğer
amellerinde şüpheyi atmaya çalışması ve saf bir gönülle
Rabbine yönelmesi amaç olmalıdır. Böyle bir hal içinde
bilmeden meydana gelebilecek eksikliklerden ötürü de yüce Allah'a sığınmalıdır.
Kur'an-ı Kerîm'de bu gibi eksiklikler için
şöyle dua edilmesi önerilir:
"Ey, Rabbimiz! Eğer unutacak veya
yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere
yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Rabbimiz!
Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü taşıtma. Bizi affet,
bizi bağışla, bize merhamet et. Sen, bizim mevlamızsın.
Kafir topluluğuna karşı bize yardım
et"(el-Bakara, 2/286).
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.