Zarurat-ı Diniyye
Zarurat-ı diniyye
Bir Müslüman için din yönünden bilinmesi gereken,
Hz. Muhammed (s.a.s)'in Allah tarafından tebliğ edip haber
verdiği kesin olarak belli esas, hüküm ve haberler. Zaruret,
sözlükte; ihtiyaç, çaresiz sıkıntı, meşakkat
demektir. Çoğulu "zarûrat" ve "zarair" dir.
Zarûrat-ı dîniyye tamlaması; "dine ait zarûretler"
yani "dine ait olup bilinmesi ve inanılması gereken esaslar"
anlamına gelir. Bunları kabul ve tasdik etmek her mü'min için
farzdır. Bunlardan şüphe etmek mü'minin imanını
zedeler.
Bu esaslar ya bizzat Hz. Muhammed'ten işitilmek
veya tevatür yoluyla O'ndan haber almakla öğrenilir. Tevatür de,
yalan söylemekte birleşmeleri aklen mümkün görülmeyen güvenilir
bir topluluğun verdiği haber demektir.
Kesin olarak bilip iman edilmesi gereken esasların
başında Allah'a ve Hz. Muhammed'in O'nun peygamberi
olduğuna inanmak gelir. Kelime-i Tevhîd (Allah'ı birleme ifade
eden cümle) adı verilen (Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur
Muhammed O'nun Rasûlüdür.)" sözü ile kelime-i şehadet
denilen "Allah'tan başka ilah olmadığına, Hz.
Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim"
sözünü söyleyen ve bunların kapsamına inanan herkes "mü'min"
sayılır. Ancak bu "icmalî iman"dır. Yani topluca
ve genel olarak yapılan bir iman şeklidir. Bunun
dışında yine Kur'an ve Hz. Peygamber'in mütevatir
haberlerinde bildirilen "amentü" nün esaslarını
bilmek ve inanmak da gereklidir. Bunlar Allah'a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere (hayır ve
şerrin Allah'tan olduğuna) iman etmektir (bk. "İman",
"Kaza Kader mad)". Nitekim Hz. Ömer'den nakledildiğine göre,
Rasûlüllah (s.a.s) bir kaç sahabî ile otururlarken yanlarına
Cebrail (a.s) insan suretinde gelerek "İman, İslam,
İhsan ve Kıyamet" ile ilgili sorular sormuş ve bu
yolla mü'minlere bilgi ulaştırmak istemiştir. Hz.
Peygamber imanla ilgili soruya şöyle cevap vermiştir: "İman,
Allah'a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe,
bir de hayrı ve şerri ile kadere inanmaktır. " Cebrail
(a.s) da "doğru söyledin"diye tasdik etmiştir (Buharî,
İman, 37; Müslim, İman, 1; Ebû Davud, Sünnet, 15; Tirmizî,
İman, 4; İbn Mace, Mukaddime, 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I,
51).
Ehl-i sünnet alimlerine göre bir esasın iman
esası olabilmesi için Kur'an veya mütevatir sünnetle sabit olması
gerekir. Buna göre meşhur veya ahad haberler kesin bilgi
vermedikleri için inanç konusunda delil olarak alınmazlar.
Zarûrat-ı diniyye yalnız sahih iman
esaslarından ibaret de değildir. Bunun dışında
kesin olarak sabit bulunan bir takım emirler, yasaklar ve
uyulması istenen esaslar da bu kapsama girer.
İmam Rabbanî (ö.1034/1625) herbirine ayrı
ayrı imanın farz olduğunu bildirdiği zarûrat-ı
diniyye'yi şu sınıflara ayrılır:
1- Allah'ın varlığına,
birliğine; indirilen kitap ve sahifelerin hak olduğuna,
peygamberlere, meleklere iman, ahirete, herkesin kabrinden kalkıp
mahşer yerinde toplanacağına, cennet veya cehennemde mükafat
ve azabın ebediliğine, bütün gök ve yerlerin düzeninin
bozulup kıyametin konacağına iman etmek.
2- Beş vakit namazın, zekatın, ramazan
orucunun ve imkan olunca hacca gitmenin farz olduğuna inanmak.
3- Şarap içmenin, haksız yere birini
öldürmenin, ana-babaya itaatsızlık etmenin zinanın, yetim
malı ve faiz yemenin ve buna benzer kesin nass'larla sabit olan
yasakların haram olduğuna inanmak (Rabbanî, el-Mektûbat,
İstanbul 1963, III, 22).
İşte yukarıda belirtilen ve kesin
delillerle sabit olan esas ve prensiplerden herhangi birisini inkar
etmek kişiyi dinden çıkarır (bk.el-Fetava'l-Hindiye,
Bûlak 1310 H. II, 265). Bu konuda şüphe de inkar olarak kabul
edilmiştir.
Diğer yandan şer'î nitelikli olmayan ve Hz.
Peygamber dönemine ait bütün haberlere inanmak zarûrat-ı dinîyye
kapsamına girmez. Mesela; gazvelerle ilgili haberler, Hz.
Peygamber'in filanca eşi ile evliliği, çocukluğunda
Yemen'e veya Sûriye'ye birer veya ikişer kere gittiği
konusundaki haberler inançla ilgili olmadığı için bunların
herhangi birisini kabul etmemek veya farklı şekilde bilmek
kişiyi dinden çıkarmaz.
Sonuç olarak kesin delillerle sabit olan itikadî ve
amelî hükümlere inanıp, bunların farz, vacib veya haram veya
helal olduklarını tasdik etmek "zarûrat-ı diniyye"
ye iman etmek anlamına gelir.
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.