Zümer Suresi
Zümer suresi
Kur'an-ı Kerîm'in otuz dokuzuncu sûresi. Yetmiş
beş ayet, binyüz yetmiş kelime ve dört bin yediyüz sekiz
harftir. Fasılası, mim, nun, lam, ye, be, dal ve ra harfleridir.
Mekkî surelerden olup Sebe sûresinden sonra nazil olmuştur.
Elli iki ve elli dördüncü ayetlerinin Medine'de
nazil olduğuna dair rivayetler vardır.
Adını yetmişbirinci ayetinde geçen
Zümer kelimesinden almıştır. Zümer kelimesi, zümrenin
çoğuludur. Zümre, topluluk, cemaat demektir. Buna göre zümer,
topluluk, cemaatler, demektir. Yetmiş bir, yetmiş iki ve
yetmiş üçüncü ayetlerinde cehenneme ve cennete sevkedilecek
cemaatlerden söz edildiği için, sûreye bu isim verilmiştir.
Aynı zamanda sûreye Ğuref sûresi de denir.
Ğuref kelimesi, ğurfe'nin çoğuludur. Ğuref ise, oda
demektir. Sûrenin yirminci ayetinde, cennet ehli olanlar için, cennette
yapılan ve altlarından ırmaklar akan odalardan
bahsedildiği için, sûreye ğuref sûresi de denmiştir (el-Kurtubî,
el-Cami' li Ahkami'l-Kur'an, Kahire, 1967, XV, 232; Elmalılı
Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, VI, 4113).
Sûre insanları Allah'a inanmaya ve ibadet etmeye
çağıran bir süredir. Kısacası, konusu "Tevhid"dir.
Sûre, baştan sona kadar insanın kalbine imanı
yerleştirme, bu husustaki şüpheleri giderme, izale etme
mesajlarını vermektedir. Nitekim sûrenin başında, ilk
önce Allah'ın varlığı, birliği ve hakimiyeti
dile getirilmekte, ondan sonra Hz. Muhammed (s.a.s)'e hitabedilmekte ve
ondan sonra da, tüm insanlığa seslenilmekte, mesajlar
verilmektedir:
"(Bu) Kitab'ın indirilmesi, aziz ve hikmet
sahibi Allah tarafındandır. Biz bu Kitabı sana hak ile
indirdik. Öyleyse sen de dini yalnız kendisine halis kılarak
Allah'a kulluk et. İyi bil ki, halis din yalnız
Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinerek: "Biz
bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye
tapıyoruz" diyenlere gelince, şüphesiz ki, Allah, onlar
arasında, ayrılığa düştükleri şeyde hükmünü
verecektir. Allah, yalancı, nankör olan kimseyi doğru yola
ilelmez" (3).
Hemen hemen sûrenin sonuna kadar aynı konu,
"Tevhid" konusu işlenmiştir. Ahiret inancı,
tabii olaylar ve insanın yaratılışı hakkında
bilgiler verilerek, İslam esaslarına uygun bir inanç ve bir
hayat tarzı telkin edilmiştir (Seyyid Kutub, Fi Zilali'l-Kur'an,
Beyrut 1971, VII, 116 vd). Yüce Allah'ın varlığı,
birliği, hakimiyeti ve üstünlüğü hakkında çeşitli
bilgilerle beraber, bazen net ve açık bir şekilde "Tevhid"
inancının mesajları verilmiştir:
"Allah her şeyin
yaratıcısıdır. O, her şeyin yöneticisidir"
(ez-Zümer, 39/62)
Sûrede bir de, Allah'ın yolundan sapan, çeşitli
yanlış ve kötü hareketlerde bulunan insanlara, tevbe ederek
"Tevhid" yoluna dönmeleri ve tevbe ettikleri takdirde, hata,
kusur ve günahlarının affedileceği haber verilmektedir:
"(Tarafımdan onlara) de ki: Ey nefislerine
karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın
rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları
bağışlar. Çünkü, O, çok esirgeyen, çok bağışlayandır"
(53).
İbn Abbas (r.a)'dan nakledildiğine göre,
şirke düşen ve çeşitli günahları işleyen
bazı kişiler, Hz. Muhammed (s.a.s)'e gelmişler ve: "Senin
anlattığın ve insanları ona davet ettiğin yol (din),
güzel bir şeydir. Yaptığımız çeşitli kötülükleri
affettirecek herhangi bir şey var mıdır? Bize bu hususta
bir bilgi verir misin?" demişler. Bunun üzerine yukarıda
meali sunulan ayet nazil olmuştur (Abdulfettah el-Kadi, Esbabu'n-Nüzûl,
Mısır, 194).
Sûrede dikkat çeken bir diğer önemli nokta ise,
bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığı hususudur:
"De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?
Doğrusu ancak aklı selim sahipleri öğüt alır"(9).
Bu ayette, Yüce Allah'ın çeşitli eser ve
nimetlerini düşünen ve bunun neticesinde "Tevhid" inancında
karar kılanların, gaflet ve dalalet içinde kalanlardan farklı
olduğu vurgulanmaktadır.
Sûrenin sonunda, tekrar, cennet ve cehenneme gidecek
olan zümre ve topluluklar konu edilmektedir:
"İnkar edenler, bölük bölük cehenneme
sürüldüler. Oraya geldikleri zaman, cehennemin kapıları açıldı,
cehennemin bekçileri onlara şöyle dedi: "Kendi aranızdan,
Rabb'inizin ayetlerini size okuyan ve sizi bu gününüzle karşılaşacağınız
hakkında uyaran elçiler gelmedi mi?" Evet, geldi, dediler. Ama
kafirlere azab sözü hak oldu. "O halde içinde ebedi kalmak üzere
cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin yeri ne kölüymüş!"
denilir. Rabb'lerinin (azabından) korunanlar da, bölük bölük
cennete sevkedilirler. Oraya varıp da (cennetin) kapıları açıldığında,
bekçileri onlara: "Selam size, (ne) hoşsunuz. Ebedi kalmak
üzere buraya girin!"dediler. (Cennetlikler) de: "Bize verdiği
sözü yerine getiren ve bizi dilediğimiz yerde
oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah'a
hamd olsun. (Allah için) çalışanların ücreti ne güzelmiş!"
dediler. Melekleri görürsün ki, ArŞ'ın etrafını
çevirmiş olarak Rabblerini övgü ile anarlar. (O gün) aralarında
hak ile hükmedilmiş ve: "Hamd alemlerin Rabb'ine
mahsustur"denmiştir" (71-75).
Nureddin TURGAY
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.