Özel Mülkiyet
özel mülkiyet
Bir şahsın elinde bulundurduğu
malın kendisi ve menfaati ile birlikte ona ait olması,
malın başka birisi ile ilişiğinin bulunmaması.
Özel mülkiyet, İslamın icad ettiği bir
hak değildir. İslam, doğuşu esnasında özel
mülkiyetle karşılaşmış ve onu kaldırmak
yerine, mülkiyeti elde etme yollarını ıslah etmiş ve
özel mülkiyet hakkı yanında bir de amme (kamu) mülkiyetini
müesseseleştirmiştir (Fahri Demir, İslam Hukukunda
Mülkiyet Hakkı ve Servet Dağılımı, Ankara 1986,
s. 127).
Mutlak manada mülkiyetin sahibi Allah'tır. Allah
malın yaratıcısı, hibe edeni ve rızık olarak
vericisidir. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim bu gerçeği Onlara
Allah'ın size verdiği maldan verin..." (en-Nûr, 24/33);
"Size rızık olarak verdiklerimizden infak edin" (el-Bakara,
2/254); Allah'ın bol olarak verdiği nimetinde cimrilik edenler,
sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu
sanmasınlar, bilakis bu onların kötülüğünedir. Cimrilik
yaptıkları şey kıyamet günü boyunlarına
dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allahındır.
Allah yaptıklarınızdan haberdardır" (Al-i
İmran, 3/180) gibi ayetlerde malı, gerçek sahibi olan
kendisine izafe etmek suretiyle veya "...Allahın sizi varis (halef)
kıldığı şeylerden infakta bulunun..." (el-Hadîd,
57/7) ayetinde olduğu gibi malda insanın bir vekil veya halef
yahut hazine emini durumunda olduğunu açıklayarak
vurgulamaktadır. Bununla beraber malın gerçek sahibi olan Allah
malı insana izafe etmektedir. İnsanın bir şeye malik
olması demek, malın kendisi veya menfaati ile faydalanmaya
başkalarından daha haklı olması demektir. Bu
haklılık da kazanma, akit, miras ve benzeri gibi meşru mal
elde etme vasıtalarından biri ile mala sahip olmaktan
kaynaklanmaktadır (Yusuf el-Kardavî, Fıkhuz-Zekat, Beyrut
1389/1969, I,127-129).
Beşerin mülk edinmesinin sırrını
Hz. Peygamber (s.a.s)'in "kim ölü bir araziyi ihya ederse o onundur"
hadisini açıklarken Şah Veliyyullah ed-Dihlevî şöyle
diyor: "Aslında herşey Allah'ın malıdır. Gerçekte
mal üzerinde kimsenin bir hakkı yoktur. Fakat Allah Teala toprak
ve toprakta bulunanlardan faydalanmayı insanlara mübah kılınca,
çalışıp kazanmak ve onu başkasına vermeyip kendi
elinde tutmak durumu ortaya çıktı. Bu durumda
başkasına zarar vermeyerek bir mal elde edene hiç kimsenin karşı
koymaması şeklinde bir hüküm ortaya çıktı.
İnsanlar birer yolcu ve yeryüzü de mescid veya konaklama tesisi (ribat)
konumunda olduğundan, bunlar yolculara yapılan vakıf hükmündedir.
Dolayısıyla onların hepsi yeryüzünün ortaklarıdır.
Sırasıyla ilk gelen öne geçer. İnsanoğlunun
birşeye malik olması demek, ondan faydalanma konusunda
diğerlerinden daha haklı olması demektir" (Şah
Veliyyullah ed-Dehlevî, Huccetullahil-Baliğa (nşr. Seyyid Sabık),
Kahire ts. (Darul-Kütübil-Hadîse), II, 640-641).
Kur'an-ı Kerim'deki mülkiyet ile ilgili ayetler
birbirine bağlı bir bütün teşkil eden üç gruba ayrılmaktadır.
Birinci gruba giren ayetler göklerde ve yerde ne varsa hepsinin Allah'a
ait olduğunu; ikinci gruba giren ayetler, malların topluma ait
olduğunu; üçüncü grup ayetler ise, mal sahibi özel kişilerden
bahsetmekte ve Allah'ın kişilere çeşitli mallar
verdiğini ifade etmektedir. Birçok ayet ve hadisin ortaya koyduğu
şu prensipler içinde meselenin kapalı
bulunmadığı ortaya çıkacaktır:
a) Her şeyi yoktan yaratan ve var eden Allah
bunların gerçek manada sahibi ve malikidir.
b) Herşeyin gerçek maliki ve sahibi olan Allah,
gökte ve yerde ne varsa hepsini insanın istifadesi için yarattığını
ifade etmiştir (el-Bakara, 2/29; Lokman, 31/20).
c) İnsan, imtihan için geldiği bu dünyada,
imtihanın bir parçası olarak, dünya nimetlerinin bir kısmına
sahip ve malik olacaktır. Bu konuyu Allah Kur'an'da şöyle ifade
etmektedir: "De ki, ey mülkün sahibi! Mülkü dilediğine
verir, istediğinden de mülkü geri alırsın..." (Al-i
İmran, 3/26); "Ve onlara, Allah'ın size verdiği
malından verin..." (en-Nûr, 24/33); Allah'a ve Resulüne iman
edin ve üzerine halifesi kıldığı (namına
tasarruf selahiyeti verdiği) şeyden harcayın. Sizden iman
eden ve (Hak rızasına) harcayanlar için büyük mükafat vardır"
(el-Hadîd, 57/7).
Bu ayetler ve prensipler çerçevesinde düşünüldüğü
zaman varılacak netice şudur: Allah her şeyin
yaratıcısı ve malikidir. Çeşitli nimet ve musîbetlerle
imtihan etmek ve bunun neticesinde mükafat yahut ceza vermek üzere
insanlara dünya hayatını çeşitli dünya nimetlerini bahşetmiştir.
İnsanların dünyadaki hakimiyetleri ve bu arada mal, menfaat
vb. üzerinde hakimiyet manasına gelen mülkiyet hakları; hali
fe ve vekil bırakmak, kendi namına kullanma, semeresinden
faydalanma, tüketme gibi tasarruf selahiyeti vermek esasına
dayanmaktadır. İşte mülkün hem Allah'a hem de kul'a ait
oluşu bu mana içinde tutarlılık ve bütünlük kazanmaktadır.
"Allah'ın sizin için ayakta durma sebebi kıldığı
mallarınızı sefihlere (akılsız, beyinsiz
takımına) vermeyin..." (en-Nisa, 4/5) gibi ayetler ise husûsi
mallardaki kamu hakkına ve bütün ümmete ait olan servet mefhumuna
dikkat çekmekte, malın topluma ait olma yönüne aydınlık
getirmektedir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku,
İstanbul 1987, III, 31-32).
Kur'an-ı Kerim'de, Namaz kılınız,
zekat veriniz... (el Bakara, 2/43, 83, 110...); "Onların
mallarında düşkün (sail) ve çaresiz kalmış
kişiler için belirli bir hak vardır" (el-Mearic, 70/25;
ez-Zariyat, 51/19); "Kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden infak ederler" (el-Bakara, 2/3; el-Enfal, 8/3;
el-Hacc, 22/35;.el-Kasas, 28/54; eş-Şûra, 42/38), "Onların
mallarından sadaka al ve böylece onları temizle"
(et-Tevbe, 9/103), gibi özel mülkiyetle ilgili düzenlemelerin bulunduğu
bir gerçektir.
Bu Ayet-i Kerimelerde "mallarından al",
rızık olarak kendilerine verdiklerimiz", "onların
mallarında..." gibi ibareler özel mülkiyetin sübûtunu açıkça
ifade etmektedir. Ayrıca mirasla ilgili hükümler de Kur'an-ı
Kerîm'de geniş biçimde açıklanmaktadır (en-Nisa,
4/7,11-12,172). Nisa süresinin bu ayetlerinde ölen kimsenin geriye bıraktığı
mirastan sözedilmekte ve bu malda yakınların belirlenen
oranlarda paylarının bulunduğu bildirilmektedir. Bu durumda
ölenin geriye bıraktığı malın onun mülkiyetinde
olduğunu ve öldükten sonra da belirlenen kişilerin mülkiyetine
geçtiğini görüyoruz. Yine faizi yasaklayan ayette "eğer
faizden vazgeçip tevbe ederseniz ana paranız sizindir"
(el-Bakara, 2/279) şeklindeki ifade de bu gerçeği beyan
etmektedir. Böylece bünyesinde, en açık ve en teferruatlı
şekilde mirasa, ticarete, borçlanmaya ve mali mükellefiyete (zekat,
sadaka, infak...) yer veren sistemin özel mülkiyeti benimsediği açıktır
(Fahri Demir, a.g.e., s. 129-132).
Özel Mülkiyete Konu Olmayan Mallar
Camiler, umumi yollar, umumi kütüphaneler, müzeler,
denizler, nehirler vb. gibi bütün ümmetin malı sayılan ve her
ferdin hakkının bulunduğu amme menfaatine tahsis
edilmiş şeyler, su, ot ve ateş, ihya edilerek mülkiyeti
iktisap edilmedikçe ölü arazi ve bir kısım madenler, hazine
malları özel mülkiyete konu olmazlar. Vakıf malları,
fukahanın çoğunluğuna göre Allah'ın mülküdür ve
meşru sebep ve şekiller dışında bunları da
kimse özel mülkiyetine alamaz (Karaman, a.g.e., III, 83).
Özel Mülkiyetle İlgili Sınırlamalar
1- Kullanma İle İlgili
Sınırlamalar: İslam, müslüman erkeklerin halis ipekten
yapılmış iç ve dış giysileri giymelerini,
bunları giyinmek üzere mülk edinmelerini, müslüman erkek ve kadınların
altın ve gümüşten yapılmış alet, kap ve
eşya kullanmalarını yasaklamıştır. Süslenme
konusunda ise kadınlar bu madenlerden yapılmış süs eşyasını
kullanabilirler (Buharî, Eşribe, 28; Libas, 30, 35; Müslim,
Libas, 4-5, 23, 25-26, 52; Nesaî, Zînet, 40; Tirmizî, Libas, 1;
İbn Mace, Libas, 16,19, ...).
2- Komşu Hakkı Sebebiyle İstifade
Sınırlamaları
a- Komşuya zarar vermemek: Kur'an-ı Kerim'de
ve Hadîs-i şerîflerde komşuya zarar vermemek, komşuluk
haklarını gözetmek, komşuya iyilikte bulunmak emir ve
tavsiye edilmiştir (en-Nisa, 4/36; Buharî, Edeb, 28, 31; Müslim,
Birr, 140-141; Ebû Davûd Edeb,123; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 168;
III, 407, ...). Mülkiyet hakkından istifade komşuya zarar
veriyorsa hukuken onun tasarrufu sınırlanabilir (Geniş
bilgi için bk. Mecelle, md. 1197-1202, 1212).
b- Komşunun zarûrî menfaatlerini karşılamak:
Bu konu intîfa ve irtifak * hakları ile ilgilidir. Genellikle bu
haklar, bir şahsa veya gayr-ı menkûl'e diğerinden çeşitli
şekillerde faydalarıma imkanı vermektedir. Komşuya bu
neviden hakların verilmesi İslam Hukuku'nun mülkiyet anlayışı
ile bazı nasslara ve uygulamalara dayanmaktadır (bak.
"Hakkul-İrtifak", "Hakkul-Mecra",
"Hakkul-Mesîl", "Hakkul-Mürür", "Hakku'ş-Şirb"
maddeleri).
3- Amme Menfaati İle İlgili İstifade
Sınırlamaları
a- Ammenin zarar görmemesi için: Umûmî menfaat
husûsî menfaate, ammeye ait zarar husûsî zarara ağır
basmaktadır (Mecelle, md., 26). Bu prensip şahısların
mülkiyet haklarını amme menfaatine aykırı ve
onların zararına sebep olacak şekilde
kullanamayacaklarına da delalet etmektedir. Nitekim Mecelle 1213.
maddesinde yolun iki tarafında evi olan kimsenin, birinden
diğerine köprü yapamayacağını, 1214. maddesinde umûmî
yola çıkıntı yapan sundurma, balkon vb. leri halka zarar
verirse eski de olsa kaldırılacağını tanzim
ederken bu prensipten hareket etmektedir.
b- Mülkten istifade konusundaki amme hakkının
gerçekleşmesi için: el-Maun suresinde halka, ihtiyaç duydukları
eşya, alet vb. lerini vermeyen kimseler şiddetle
kınanmıştır (el-Maun, 107/7). Ayrıca Hz.
Peygamber (s.a.s) de "malda" zekattan başka haklar
bulunduğunu ifade etmiştir (Tirmizî, Zekat, 27; Darimî,
Zekat, 13; bk. Cessas, Ahkamül-Kur'an (nşr. M. Sadık Kamhavî),
Beyrut t.y., I, 161-164). Buna benzer nassların
ışığında fukaha şu neticelere
varmıştır:
Her şahıs başkasına ait binaya
yaslanmak, gölgesinden faydalanmak, ışığından
istifade etmek, umumi yoldan gelip-geçenlerin kalabalıktan
rahatsız olmaları halinde husûsi yoldan istifade etme hakları
vardır. Bu sebeple özel yolun sahipleri aralarında
anlaşarak bu yolu satamaz, paylaşamaz ve girişini kapayamaz
(Mecelle, md. 1223). Giyecek, yiyecek, ısınacak maddeleri,
oturacak yeri vb. temel ihtiyaçları başka türlü ve başka
yerde bulma ve karşılama imkanı bulamayanlara, bunları
fazlasıyla elinde bulunduranlar vermek mecburiyetindedirler.
Tartışma, yalnızca bedel ile olup olmayacağı
konusundadır.
4- Mülkü Kullanmayı İhmal İle
İlgili Sınırlamalar
Devlet amme menfaati açısından zarûrî
gördüğünde arazi sahiplerini işletmeye zorlar ve bunu
yapmadıkları takdirde onlar adına kiraya vererek veya
başka yollardan işletilmesini sağlar. Toplum için zarürî
olan iş, hizmet ve müesseseleri de yeterince bulundurmak, işleri
gereği halka hizmet veren husûsi şahısları
gerektiği zaman iş yapmaya ve üretmeye zorlayabilir (H.
Karaman, a.g.e., III, 82-91).
Sahibinin, mülkü üzerindeki tasarruflarla ilgili bazı
sınırlamalar da vardır. Bunlar küçüklük, akıl
hastalığı, sefihlik, borçluluk ve iflas gibi sebeplerle
mülk sahibinin şahsına bağlı kısıtlamalar
olabileceği gibi, zekat, fitre, vasiyet gibi mecbûrî tasarruflarla
mülk sahibinin vazifeli olduğu yükümlülükler de olabilir. Ayrıca
ihtikar (stokçuluk) yasağı, zaruret halinde devletin fiyatlara
müdahalesi (tes'îr) vb. gibi amme menfaatine bağlı tasarruf
sınırlamaları vardır. Bundan başka şuf'ada
komşu hakkına bağlı bir tasarruf
sınırlamasıdır (Karaman, a.g.e., III, 91-92; M. Tahir
b. Aşûr, Makasıdü'ş-Şerî'atil-İslamiyye,
Tunus 1978, s. 154).
Saffet KÖSE
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.