Ay Mucızesı
Ay mucızesı
(İnşikaku'l-Kamer) Yarılmak, parçalanmak
ve bölünmek anlamına gelen "inşikak" kelimesiyle ay,
hilal anlamına gelen "kamer" kelimelerinden meydana
gelmiş olup, terkip olarak "ayın ikiye bölünmesi,
parçalanması" demektir.
İnşikak-ı Kamer; ayın ikiye bölünmesi,
peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in mucizelerinden biridir. Kur'an-ı
Kerîm ve hadîs-i şerifle sabittir. Buharî ve Müslim'in rivayet
ettiğine göre hadiseye bizzat şahit olan Abdullah b. Mes'ud
şöyle nakleder:
"Ay, Hz. Peygamber'in zamanında iki parçaya
ayrıldı. Bir parçası dağın bir tarafında,
diğer parçası dağın diğer tarafında idi.
Hz. Peygamber bize şahit olunuz." dedi. (Buharî, Tefsir,
Sûretu'l-Kamer, 1; Müslim, Kıyame, 44). "Kıyamet saat(i)
yaklaştı, ay yarıldı. Bir mucize görseler hemen yüz
çevirirler ve "süregelen bir büyüdür" derler. " (el-Kamer,
54/12).Sahabenin ileri gelenlerinden Hz. Ali, İbn Mes'ûd, İbn
Abbas, Huzeyfe, Enes, Cübeyr İbn Mut'im, İbn Ömer gibi zatların
bildirdiğine göre; Peygamberimiz (s.a.s.) müşriklerin
istekleri üzerine Mina'da ay yarılma mucizesi göstermiş ve bu
vakayı görenlere "şahit olunuz" deyip onları
tanık tutmuştur. Hadisenin meydana gelişi ayet ve sahih
hadisle sabit olup inkarı mümkün değildir. Ebu Nuaym
el-İsfahanî'nin İbn Abbas ve İbn Mes'ud'tan
bildirdiklerine göre olay şöyle meydana gelmiştir: Müşriklerden
Velid b. Muğîre, Ebu Cehl, As b. Hişam, Esved b. Abd-i
Yağus, Esved b. Muttalib, Zem'a b. Esved, Nadr b. Haris ve daha bir
çokları toplanarak Peygamberimiz'e, "Eğer, sen gerçekten
peygambersen, bize yarısı Ebu Kubeys dağı,
yarısı da Kuaykıan dağı üzerinde görülmek
üzere, Ay'ı ikiye ayır." dediler. Peygamberimiz onlara;
"Eğer, bunu yaparsam, iman eder misiniz?" dedi. "Evet
iman ederiz" dediler. Ay'ın, bedir olduğu, iyice göründüğü
ondördüncü gecesiydi. Peygamberimiz, müşriklerin istedikleri
şeyin olmasını Yüce Allah'tan diledi. Allah da, o gece ayın
yarısını Ebu Kubeys dağı, yarısını
da, Kuaykıan dağı üzerinde doğdurunca, Peygamberimiz:
"Ey Ebu Seleme b. Abdu'l-Esed Erkam b. Ebi'l-Erkam! Şahit olunuz!
Şahit olunuz!" diyerek seslendi. İbn Mes'ud'a göre, Kureyş
müşrikleri bu mucizeyi görünce (peygamberimizi kastederek) "Bu
da Ebu Kebşe'nin oğlunun bir sihridir." dediler. İçlerinden
Ebu Cehil ise "Gelecek yolcularınızı gözetin.
Muhammed, sizi büyülemeğe güç yetirse bile bütün halkı, bütün
yeryüzünü de büyüleyebilecek değil ya! Onlara bir sorun
bakalım. Onlar da sizin gördüğünüz şeyi görmüşler
mi?" dedi. Gelenlerden sordular. Müşrikler bu mucizeyi inanmak
için değil, İslam davasına engel olabilecek bir şey
gözüyle baktıkları için, hadiseyi gördükleri halde inanmadılar,
"Süregelen bir büyüdür" dediler.
"İnşikak-ı Kamer mucizesi, bütün
peygamberlere verilen ayetlerden hiçbiri kendisine kıyas
olunamayacak derecede büyüktür. Çünkü bu mucize, gökyüzü
cisimleri içinde parlak bir surette göze çarpan bir küre üzerinde
izhar buyurulmuştur. Bunun için insan üzerinde tesiri büyüktür
ve en açık bir burhandır."
Kur'an-ı Kerîm bu hadiseyi, Kıyametin
yaklaştığının büyük alameti olarak saymıştır.
Tirmizî'nin bir rivayetinde hadisenin hem meydana geldiği
zamanı, hem de yeri ve keyfiyeti tayin edilerek Abdullah İbn
Mes'ud demiştir ki: "Biz bir kere Resulullah ile Mina'da idik.
Ay iki parçaya bölündü. Bir bölüğü dağın
arkasında, öbür bölüğü de berisinde idi. Bunun üzerine
Resulullah: Şahit olunuz! Kıyamet yaklaştı,
yarıldı kamer, buyurdu. Bir başka rivayette, Hıra
Dağı'nı ayın iki bölüğün arasında gördükleri
ziyadesi vardır. (Tirmizî, Tefsir Sureti'l-Kamer, 1, 3, 5; İbn
Hanbel, I, 456-465). Konu ile ilgili rivayetler; bu büyük mucizenin
şu safhalarını belirtmektedir: Mucize, müşriklerin
isteği üzerine, Mekke'de, Peygamberimiz'in hayatında kendi
tarafından, bir defa vuku bulduğu ayın ikiye bölündüğü
ve parçalarının dağın iki tarafına
ayrıldığı görülmüştür. Birbirini destekleyen
bu rivayetlerin dışındaki rivayet ve mütalaalar zayıftır.
Bu çürük görüşlerden biri de, bu mucizenin Peygamber
zamanında meydana gelmediği, bunun Kıyamet alametlerinden
birisi olarak ileride meydana geleceği iddiasıdır. Nesefi
gibi bazı müfessirler Hasan-ı Basrî'ye nisbet ederek bu iddiayı
ileri sürmüşlerdir. Ayette geçen "yarıldı"
fiilini geçmiş zaman olarak değil, "yarılacak"
şeklinde gelecek zaman olarak düşünmüşlerdir. Bu durumda
"Ay, Kıyamet günü bölünecek" demek olur. Konu ile
ilgili Kamer suresinin ikinci ayeti, yukarda iddia edilen manaya uygun düşmemektedir.
Bu iddianın kendilerine nisbet edilen Hasan-ı Basrî ve Ata
İbn Ebi Rebah'ın (ki bu iki zat Tabiînden, yani sahabeyi
görenlerdendir) bu görüşleri hakkında merhum
Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirinde şöyle diyor: "Bu
iki Tabiî İmamı, ayette ve hadiste meşhur olan geçmişteki
ay'ın yarılmasını inkar etmiş değil, ayetin
işaret ettiği diğer bir manayı tefsir etmişler ve
İnşikak-ı Kamer mucizesinden, ileride ay'ı büsbütün
yarılıp kıyametin kopacağı manasını
anlamanın gereğine işaret etmişlerdir.
İnşikak-ı Kamer mucizesinin aklen mümkün
olup olmaması konusunda filozoflar ve kelamcılar arasında
münakaşalar olmuştur. Eski filozoflara göre, gök ve gök
cisimlerinin bölünüp sonra birbirine eklenmeleri mümkün değildir.
Bu nedenle Şakk-ı Kamer mucizesi de aklen mümkün değildir.
Kelamcılar da bunlara gereken cevabı vermişlerdir. Güneşin
ve küremizin de içinde bulunduğu güneş manzumesinin,
kendisinden daha büyük cisimlerden ayrılarak meydana geldiğini
kabul eden yeni astronomi nazariyeleri, Ay'ın ikiye ayrılma
mucizesini kabul etmeye daha müsaittirler.
Mucize, muhatabı acze düşüren fevkalade
bir olaydır. Bu münasebetle mucizelerin akla uygun olup olmaması
münakaşa konusu olamaz. Ay'ın yarılması mucizesini
akla kabul ettirebilmek için bir başka görüş ileri
atılmıştır: "Ay hakikatte iki parçaya
bölünmemiştir; Ama ona bakanların nazarında öyle
görülmüştür; ' Bu tezi açıkça müdafaa eden Şah
Veliyullah Dehlevî'dir. Bu görüşün temeli de Enes b. Malik'in,
"Mekke müşrikleri Peygamber'den bir ayet göstermesini
istediler de Resulullah onlara ay'ı iki parça gösterdi."
şeklinde rivayet ettiği hadistir. Mekkelilerin ay'ı iki parçaya
bölünmüş gördükleri muhakkak olmakla beraber gerçekte ay ikiye
bölündü mü, yoksa Mekkelilere öyle mi gösterildi? Bu tür düşünce,
mucizenin meydana gelmesini akla uygun göstermek isterken onu müşriklerin
iddia ettikleri bir sihir mertebesine indirmek olur. (Tecrid-i Sarih,
1483). Mucizeyi akla uygun göstermeye çalışmak, onu alelade
bir olay durumuna düşürmektir ki bu durumda hadise, mucize
olmaktan çıkar. Ve akıl, tabiat üstü olan olayların
mahiyetini idraktan acizdir. Aklı bunu idrake zorlamak, birçok
tehlikeler doğurur.
Beyhakî'nin İbn Mes'ud'dan yaptığı
bir rivayette: "Peygamber çıkmazdan (Medine'ye hicretten) evvel
Mekke'de iken Kamer'in iki kerre şakk olduğunu gördüm"
diyor. (Ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, III, 165). Hafız Ebu'l Fadl
Irakî bu hadîse dayanarak Kamer'in ayrılmasının iki kerre
olduğunu söyler. Hafız İbn Hacer de bu konuda: "Peygamber'in
zamanında inşikakın iki kerre vukuunu kabul eden bir hadis
alimi bilmiyorum." diyor. İbn Kayyim el-Cevziyye de olayın
bir kerre meydana geldiğini söylemektedir. İnşikak-ı
Kamer hadisesi iki değil, birdir. Ancak bu inşikak
esnasında Ay şimşek çakar gibi süratle iki kerre ayrılıp
kapanmıştır. Ve iki ayrılış esnasında
da Ebu Kubeys veya Hıra Dağı aradan görünmüştür.
Yukarda belirtildiği gibi "İnşikakı
Kamer" olayı, vukû ayet ve hadisle sabit bir olaydır.
Değişik yorumlara gitmeden, bildirildiği şekilde kabul
etmek gerekir. Bilindiği gibi mucizelerin meydana gelişindeki
ana gaye, Allah'ın izni ile onu meydana getiren Peygamber'in,
peygamberlik iddiasının ispatıdır. Mucize, günlük
olaylar niteliğinde olsaydı, o tür olayları rastgele
herhangi bir insan da meydana getirebilirdi. Bu nedenle mucizeleri illa da
akılla bağdaştırmaya çalışmanın
manası yoktur.
Cengiz YAĞCI
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.