Harra Olayı
Harra olayı
Emevî yöneticisi Yezid b. Muaviye devrinde Medine'de
Ashab çocuklarının yönetime karşı
kıyamları neticesinde Medine'nin yağmalanması ve bir
çok kimsenin öldürüldüğü olay. Yezid'in birçok kimsenin
muhalefetine rağmen veliahd olup başa geçmesinden sonra
yönetimden razı olmayan fakat Dımaşk'ta ne olup
bittiğini öğrenmek isteyen bazı müslümanlar vardı.
Bunlar ashabın ileri gelenlerinin çocukları idi. Gasîlü'l
Melaike diye bilinen Hanzala'nın oğlu Abdullah ve
Mahsunoğulları kabilesinden Abdullah b. Hafs ile Münzir b.
Zübeyr Medine halkının ileri gelenlerinden kalabalık bir
hey'et oluşturup Dımaşk'a Yezid b. Muaviye'yi ziyarete
gittiler. Bunlar Yezid'in huzuruna vardıklarında Yezid'den büyük
iltifatlar gördüler. Yezid onlara bol ikram ve ihsanlarda bulunup
cömertçe hediyeler verdi. Son derece adil, kibar, haysiyetine düşkün
olan Abdullah b. Hanzala, Yezîd'in verdiği yüz bin dirhem ile yanında
bulunan oğullarına verdiği on bin dirhemi reddetmeden kabul
etmişti. Bu hey'ete katılanların hemen hemen çoğuna
aynı hediyeler takdim edildi. Ancak onlar Dımaşk'a giderken
orada nasıl bir yönetimin hüküm sürdüğünü ve Yezid'in
neler yaptığını öğrenmek için gitmişlerdi.
Bu hey'et Dımaşk'tan Medine'ye geri dönmek üzere yola koyulduğunda
bunlardan Münzir b. ez-Zübeyr Irak'a Ubeydullah b. Ziyad'a gitmiş
ve bir müddet orada kalmıştı. Medine'nin ileri
gelenlerinden teşekkül eden bu hey'et Dımaşk'ta görüp işittiklerini
anlatmak üzere Rasûlullah'ın şehrine varınca bütün
orada gördüklerini ve Yezîd'in nasıl bir hayat sürdüğünü
müslümanlara aynen aktarmaya başladılar. Şöyle diyorlardı:
"Bizler İslamî hiç bir hayatı olmayan bir adamın
yanından geldik. Bu adam mü'minlerin halîfesi sıfatını
kullanıyor, fakat şaraf içiyor; tanbur çalıyor; huzurunda
cariyeler şarkı söylüyor; maymun ve köpeklerle uğraşıyor
ve geceleyin de ülkenin haydutlarıyla bir araya gelip sohbet ediyor.
Şahit olunuz ki biz daha evvel kendisine yapmış
olduğumuz bey'ati geri aldık ve onu hilafet makamından
azlettik." Sonra Hanzala'nın oğlu Abdullah bu
konuşmalara şunları ilave etmişti:
"Biz öyle bir adamın yanından geldik ki
şu çocuklarımın dışında hiç kimseyi
bulamayacak olsam bile onları yanıma alır ve ona
karşı cihada çıkarım. Evet o bana hediyeler verdi,
ikramda bulundu, hediyelerini ancak bana gerekli ve yetecek kadarıyla
kabul ettim." Bu haberler üzerine bütün Medine halkı Yezid'e
daha evvel yapmış oldukları bey'atlerini bozarak herkesin
itimadını kazanmış olan Abdullah b. Hanzala'ya bey'at
ettiler ve onu mü'minlerin emiri olarak başa geçirdiler.
Diğer taraftan Ubeydullah b. Ziyad'ın
yanına varmış olan Münzir b. ez-Zübeyr'e gelince; onun bu
olaydan sonra rahatlıkla tutuklanabileceği bilindiğinden
dolayı, Yezid b. Muaviye tarafından Ubeydullah'a yazılan
mektupta derhal tutuklanıp Dımaşk'a gönderilmesi
isteniyordu. Ancak İbn Ziyad, babasının eski bir dostu ve
aynı zamanda o an için kendi misafiri olan Münzir'i yakalamayı
istememişti. Nihayet bir hile ile onu Kufe'den çıkartıp
Medine'ye gitmesini Münzir b. Zübeyr sağlayarak
tutuklamıştı. Medine'ye varınca gerçekten o da
Yezid'e karşı insanları kışkırtmaya
başladı. Şöyle diyordu:
"O bana yüz bin dirhem para hediye etti. Ancak
onun bana yaptığı bu iyilik benim sizlere onun içinde
bulunduğu durumu anlatmama engel olamaz. Allah'a yemin ederim ki,
Yezid b. Muaviye şarap içiyor, namaz kılamayacak hale gelinceye
kadar sarhoş oluyor." Daha sonra da onun ve yönetimde bulunan
diğer arkadaşlarının içine düştükleri o kötü
durumlarını, kusurlarını ve İslam ile bağdaşmayan
tavırlarını bir bir anlatmaya başladılar.
Medine'de Yezid'e yapılan bey'atin geri
alındığı ve müslümanların Abdullah b. Hamala'ya
bey'at ettikleri haberi Dımaşk'a ulaşınca Yezid b.
Muaviye derhal Ensar'ın ileri gelenlerinden Nu'man b. Beşir'i
Medine'ye göndererek buna engel olmasını ve halkı bundan
vazgeçirmeye çalışmasını istedi. Nu'man b.
Beşir Medine'ye giderek onlara böyle bir kıyamdan vazgeçmelerini,
Şamlılara karşı koymanın mümkün olmadığını,
onların büyük ordu ve süvarilerinin olduğunu söyleyip durdu.
Ancak Nu'man b. Beşir'e karşı çıkan Medineliler bu
kararlarından dönmeye pek niyetli görünmediler. Nu'man b. Beşir
Yezid'in böyle bir davranışı asla affetmeyeceğini,
çok kötü bir şekilde şehre saldırılarak halkın
perişan edileceğini, hanımlara dahi kılıç
çekileceğini ve Medine'nin hareminin çiğneneceğini söylediği
halde hiç kimse onu dinlememişti. Medineliler bu Abdullah b.
Hanzala'ya bey'at ettikten sonra Yezid'in yeni tayin etmiş
olduğu genç ve tecrübesiz vali Osman b. Muhammed b. Süfyan,
şehrin dışına çıkarılarak Ümeyyeoğullarını
muhasara altına aldılar. Ümeyyeoğulları o gün
Medine'de yaşayanlar olarak kendilerine bağlı olanlarla
birlikte yaklaşık bin kişi idiler. Bunlar Mervan b.
el-Hakem'in evine yerleşerek durumu çok acele bir şekilde
Yezid'e bir mektupla bildirdiler ve durumun ciddi olduğunu da
eklediler. Gönderdikleri elçi Yezid'in yanına
vardığında Yezid Ümeyyeoğullarının bu
yardım talebini hayretle karşıladı 've elçiye şöyle
sordu: "ümeyyeoğulları taraftarlarıyla birlikte
yaklaşık bin kişi civarında değil miydi?" Elçi
olumlu cevap verince Yezid: "Peki onlar hiç olmazsa biraz da olsa kılıçlarına
sarılıp savaşmadılar mı?" dedi. Yezid bu
isyanı bastırmak ve zor durumda olan Ümeyyeoğullarını
kurtarmak üzere yine kendilerinden bir fert olup Hicaz valiliğinden
yeni azledilmiş olan Amr b. Saîd'i çağırarak ona
Medine'den akrabalarının gönderdiği mektubu okumuş ve
derhal yanına asker alıp Medine üzerine gitmesini emretmişti.
Ancak Amr b. Said böyle bir görevi yüklenmek istememiş, bundan
affedilmesini talep etmişti. Yezid b. Muaviye Medine üzerine
Ubeydullah b. Ziyad'ı gönderme kararı verdi. Fakat daha önce
bu isyanları bastırmak üzere kendisini görevlendirdiğinde
Rasûlullah'ın torununu Kerbela'da şehid edip Yezid'i millete
rezil ettiği için onu bundan uzak tutmuştu.
Amr b. Said Medine üzerine gitmeyi kabul etmeyince
Yezid bu işi becerebilecek biraz da insaftan yoksun birisini düşünüp
dururken, hatırına bir hayli yaşlanmış bulunan ve
halk arasında "müsrif" diye bilinen Müslim b. Utbe geldi.
Ona haber göndererek Medine üzerine gitmesini istedi. Ancak Müslim b.
Utbe, Ümeyyeoğullarının Medine'de bu isyancılara
karşı koyabilecek yeterli sayıda oldukları ve neden
çarpışmadıklarını sormuş, Yezid'in
bunları düşmana karşı çarpıştırarak
onları yoruncaya kadar savaşmaya devam etmelerini emretmesini
tavsiye etmişse de Yezid, Ümeyyeoğullarının
öldürülmelerinden sonra yaşamanın bir anlamı kalır
mı? anlamında Müslim'e serzenişte bulunarak derhal
askerlerinin başına geçip Medine üzerine yürümesini istemişti.
Özellikle Yezid'in Müslim b. Utbe üzerinde durmasının
asıl sebebi kaynakların ifadesine göre babası Muaviye
Medine'de herhangi bir karışıklı çıkacak olursa
bunun üzerine Müslim b. Ukbe'yi gönder; emin bir kimse olup sana
samimiyetle yardım edecektir, şeklinde bir tavsiyesinden
kaynaklanmaktadır (İbnü'l-Esir, el-Kamil fi't-Tarih, IV,112).
İşte Medine halkının Yezid'e karşı
kıyam etmeleri üzerine Müslim b. Ukbe'nin emrine verilen çapulcu
bir asker kitlesi Medine üzerine yola çıkarıldı. Bunlar
Kuzey Afrika ve Suriye'nin kenar bölgelerinden toplanmış on iki
bin kişilik bir ayak takımı grubu idi. Müslim b. Ukbe bu
orduyu alıp Medine üzerine yürüdü. Yezid'in ondan istediği
şu idi: Medine halkına üç defa ikazda bulunacak, itaat
ettikleri takdirde onları kendi haline bırakıp bey'atlerini
yenilemelerini isteyecekti. Aksi takdirde derhal onlara karşı
savaşarak üç gün üç gece müddetle şehri
yağmalamalarını Müslim'e emretti. Bu yağma ve talan
sırasında Rasulullah'ın beldesinde bulunan her türlü mal,
binek, silah ve yiyecek malzemesi tamamen askerlerin olacaktı.
Bu arada Medine'de meydana gelen bu kıyam
sırasında Kerbala'da karşılaşmış
olduğu büyük zulum ve ızdırapları bir daha asla
yaşamak istemeyen Hz. Hüseyin'in olu Ali Zeynelabidîn gönderdiği
bir mektupta kendisinin bu kıyama
katılmadığını ifade ederek eman istediğinden
dolayı Yezid Medine üzerine gönderdiği kumandanı Müslim'den,
Ali b. Hüseyin'e dokunmamasını, ona eman vermesini
istemişti. Medine halkının kıyamı
sırasında Ümeyyeoğullarının o gün Medine'de yaşayanlarının
en yaşlısı ve reisi durumunda olan Mervan b. Hakem kendi
aile efradını garanti altına almak için onları
Yezid'den eman almış bulunan Hz. Hüseyin'in oğlu Ali'nin
aile efradına katarak Yenbu' civarına göndermişti.
Kur'an ve sünnet çerçevesinde İslamî
devletin yönetilmesini arzulayan Rasûlullah'ın
yardımcıları o gün hayatta kalan Ensar ve Muhacir
çocukları Rasûlullah'ın sünnetini ihya etmek için giriştikleri
bu iyi niyetli ve tertemiz teşebbüs Yezid'in askerlerinin saldırısıyla
önlenecekti. Müsfim b. Ukbe, ordusunu alıp Medine
yakınlarına gelerek Kureyş'ten bazı kimselerle ve
özellikle Ümeyyeoğullarıyla görüşmek istemişti.
Ancak bu arada Ümeyyeoğullarına eman verilmiş ve Onlar
Medine'nen dışına çıkarak adeta kendilerini koruma
altına almışlar; fakat Suriye'den gelecek orduya
katılmayacaklarına ve ona asla bilgi vermeyeceklerine söz
vererek Medine'den çıkıp gitmişlerdi. Müslim b. Ukbe, Hz.
Osman b. Affan'ın oğlu Amr'ı yanına çağırarak
Medine'de neler olup bittiğini ve ne yapması gerektiğini
kendisine danışmış, Amr b. Osman b. Affan ise şöyle
demişti: "Kesinlikle sana bu konuda yardımcı olamam.
Çünkü Medinelilere bir söz ve ahid vermiş bulunuyoruz.
Onların düşmanlarına asla yardımcı olmayacak ve
herhangi bir konuda onlara yol göstermeyeceğiz." Yezid'in
kumandanı Müslim, Hz. Osman'ın oğluna son derece sert bir
çıkış yaparak, eğer Osman'ın oğlu
olmamış olsaydı derhal kendisini öldüreceğini söylemişti.
Arkasından Mervan b. Hakem'in oğlu Abdülmelik ile karşılaşınca
Abdülmelik verdiği bu sözü tutmuş gibi görünerek ona bazı
hususlarda öğütler vermiş ve Medinelilerle çarpışmak
üzere Medine'nin doğusuna geçmesini ve sabah erkenden çarpışmalara
giriştiğinde güneşi arkasına alarak Medinelilere
saldırmasını öğütlemişti. Böylelikle onlar
kendisine saldırınca güneş yüzlerine vuracak ve
gözlerini kamaştırıp arzu ettikleri şekilde çarpışamayacaklardı.
Bundan son derece memnun olan Müslim b. Ukbe böyle akıllı bir
Ümeyyeoğulları mensubu ile
karşılaştığı için memnuniyetini ona ve
babasına açıklamıştı. Müslim b. Ukbe derhal
Medine halkı üzerine saldırıya geçmek üzere Mervan b.
el-Hakem'in oğlu Abdülmelik'in tarif ettiği Harra bölgesine
kadar ilerlemiş ve burada durup Medine halkına üç gün müddet
verdiğini, bu müddet içinde kendisine itaat ederlerse onlara eman
vereceğini; aksi takdirde onlarla savaşacağını,
fakat buna rağmen kanlarını da akıtmak
istemediğini; bunun için itaat etmenin kendi lehlerine olacağını
söylemişti. Bu verilen üç günlük müddet sona ermişti.
Medine halkı asla teslim olmayıp savaşmaktan yana bir
tavır takındılar. Yapmış oldukları
bey'atı koruyacakları hususunda samimi olduklarını da
ortaya koyarak Yezid'in bu tehdidine rağmen yönetiminden asla razı
olmadıklarını ve böyle bir yönetimi de istemediklerini
davranışlarıyla, tavırlarıyla,
kıyamlarıyla ilan etmişlerdi. Nihayet Müslim b. Ukbe bir
daha onlara şöyle demişti: "Savaşmaktan vazgeçin,
bize itaat edin. Böylece bütün gayret ve gücümüzü bütün bu
isyankar ve fasıkları her yerde etrafına
toplamış bulunan şu Mekke'deki inkarcı İbn-i Zübeyr'in
üzerin yöneltelim." Medinelilerin ise bu söze daha çok canları
sıkılmış ve Müslim'in suratına inen bir
şamar gibi şu sözleri söylemişlerdi:
"Ey Allah'ın düşmanları, sizler
oraya gitmek isteyecek olursanız biz sizi
bırakmayacağız. Biz sizin Allah'ın
beytu'l-Haram'ına giderek oranın halkını korkuya düşürmenize,
oranın ihtiramını sarsmanıza asla izin veremeyiz.
Allah'a yemin ederiz ki Mekke'ye saldırma imkanı
bulamayacaksınız; karşınıza bizler
dikileceğiz ve Abdullah'a yardımcı olacağız."
Medineliler Harra bölgesinde şehri korumak üzere
bir hendek kazmış ve bu bölgede bütün kuvvetlerini dörde
bölerek dört ayrı ordu oluşturmuşlardı.
Bunların her biri bir tarafta şehri savunmayı üstlenmiş
bulunuyordu. Nihayet Müslim b. Ukbe, bütün askerlerini ve o çapulcuları
biraraya getirerek onları kendisine mü'minlerin emiri sıfatıyla
bey'at edilmiş bulunan Hz. Hanzala'nın oğlu
Abdullah'ın üzerine yöneltti. Abdullah b. Hanzala yanındaki müslümanlarla
birlikte bu Suriye ordusuna karşı koymaya çalışmış
ve bir hayli direniş göstermişti. Bu arada Abdullah b.
Hanzala'nın yakın arkadaşlarından ve Rasulûllah'ın
amca çocuklarından Fadl b. Abbas b. Rabia b. Haris b. Abdulmuttalib,
kumandan Abdullah'ın yanına varmış ve onunla birlikte
sonuna kadar çarpışacağına, atını
mahmuzlayarak şu zalim ve gaddar ordunun başında bulunan Müslim
b. Ukbe'nin yanına kadar varıp onu öldüreceğine dair söz
vermişti. Fadl b. Rabia, yanına aldığı yirmi
kadar Medineli müslümanlar ile birlikte hamle üstüne hamle yapıp
Müslim b. Ukbe'nin bulunduğu karargaha kadar ilerledi. Müslim etrafında
beş yüz kadar piyade ile kendini koruyordu. Bunlar dizleri üzerine
çökmüş, mızraklarıyla karşıdan geleceklere
karşı hazır vaziyette bekliyorlardı. Ama bu beş yüz
mızraklıya rağmen Fadl b. Rabia büyük bir cesaretle atını
sancağın bulunduğu yere kadar koşturmuş ve
sancağı elinde tutan adamın kafasına indirdiği
kılıç darbesiyle onu öldürmüş ve: "Kabe'nin
Rabbine yemin ederim ki bu azgınların başlarını
öldürdüm" diye bağırmıştı. Ancak Müslim,
ona yanıldığını ve kendisinin hayatta
olduğunu söylemişti. Bu öldürülen kişi Bizanslı
bir genç olup Müslim'in ordusunda yer almış bulunuyordu. Bu
Bizanslının Medine'de acaba ne işi vardı. Gerçekten
müslüman olmuş bir kişi mi yoksa bir çapulcu veyahut da
parayla tutulan bir asker miydi? Nihayet Şamlıların bu
şekilde karargahına kadar ilerleyen Fadl b. Rabia b. Abbas,
Yezid'in askerleri tarafından öldürüldü. Bu arada Abdurrahman b.
Avf'ın oğlu Zeyd de bu gelenler arasında bulunduğundan
o da hayatını kaybetmişti.
Bu arada Suriye ordusu, süvari ve piyadeleriyle ve
bütün gücüyle Müslim b. Ukbe'nin teşvikleriyle Abdullah b.
Hanzala'nın bulunduğu noktaya doğru hamle ederek
saldırıya geçti. Medineli müslümanların üzerine saldırıp,
onları tavuk keser gibi doğrayıp duruyorlardı. Bu
arada Abdullah b. Hanzala arkadaşlarını da teşvik
etmeye çalışarak onlara şöyle diyordu: "Şu anda
tam olarak düşmanla karşı karşıya gelmiş ve
savaşın en sert anını yaşıyorsunuz. Ben
savaşın başladığı andan itibaren bir saat içinde
durumun ya lehimize ya da aleyhimize neticelendiğini bekliyordum.
Fakat şimdiye kadar sabrettiniz; Allah'ın kelamında
zikrettiği Rasulünün yardımcılarının çocukları
ve hicret yurdunun sakinlerisiniz. Ben Rabbinizin, müslümanların bütün
şehirleri arasında bu şehir dışında
başka bir şehirden daha razı olduğunu zannetmiyorum.
Yine bütün bölge şehirleri arasında herhangi bir şehir
halkının şu anda sizinle çarpışmakta olanlardan
daha çok gazab ettiğini de zannetmiyorum. Kesinlikle biliniz ki
sizden her biriniz mutlaka ölecektir, ölüm mukadderdir. Allah'a yemin
ederim ki şehîd olarak ölmekten daha üstün bir ölüm olamaz.
İşte bu fırsatı yüce Allah önünüze getirmiştir."
Çarpışmalar şiddetlendikçe
şiddetlenmişti. Abdullah b. Hanzala samimiyetle çarpışan
sekiz oğlunu teker teker gözünün önünde kaybetti. Onların
hepsi Rasulullah'ın şehrine saldıran askerlerin eliyle
şehid olmuşlardı. Daha sonra kendisi de şehid edildi.
Bu arada yine Medineliler arasında ve Rasûlullah'ın
ashabının çocuklarından olan Abdullah b. Zeyd b. Asım
ile Muhammed b. Amr b. Hazm el-Ensarî şehid edilmişlerdi.
Mervan b. el-Hakem gibi gerçekten gerçekler karşısında
insafa az gelebilecek birisi dahi Muhammed b. Amr'ın öldürüldüğünü
öğrenince şöyle demişti: "Allah rahmet eylesin onun
mesciddeki bir direğin yanında namaz kılarken uzun uzun
ayakta dikildiğini, Allah'ın huzurunda uzun müddet ibadet ettiğini
çok çok görmüşümdür."
Müslim b. Ukbe Medinelileri tamamen dağıttıktan
sonra üç gün müddetle Rasûlullah'ın şehrini
yağmalattı. Ashabın ve ashab çocuklarının
malları ve eşyaları bu askerler tarafından talan
edildi. Bu durumda Medine'de bulunan sahabiler bir hayli üzülmüş
ve durumdan endişe duyarak çok korku duymuşlardı. Rasûlullah'ın
yakın ashabından ve bir çok hadis rivayet eden Ebu Said
el-Hudrî büyük bir korkuyla şehrin dışına çıkıp
bir mağaraya gizlenmişti. Fakat Yezid'in askerlerinden birisi
onu öldürmek üzere mağara kapısına kadar gelmiş,
ancak "Ben Ebu said el-Hudrî'yim, Rasûlullah'ın
arkadaşı Ebu Said" deyince Şanılı asker onu
öldürmekten vazgeçmişti. Yezid b. Muaviye Medinelilerin
kanlarını, namuslarını ve mallarını Müslim
b. Ukbe'ye havale etmişti. O istediği şekilde hüküm
verecekti. Üç gün müddetle zaten Medine halkını
kılıçtan geçirip malların yağmaladıktan sonra
onlardan bey'at istedi. Müslim onlara, bildiğiniz şartlar
ölçüsünde Yezid'e bey'at ediniz diye söyleyince Medineli ve Kureyşli
iki kişi şöyle demişlerdi "Biz sana Allah'ın
kitabı ve Rasulullah'ın sünneti üzere bey'at ediyoruz."
Bu lafı işiten Müslim b. Ukbe derhal her ikisinin boyunlarını
vurdurmuştu. Mervan b. Hakem insafa gelerek ona şöyle söyledi:
"Fesübhanallah, sen Kureyş'den eman ile
gelmiş iki kişiyi nasıl oluyor da öldürüyorsun?"
deyince, Müslim elindeki sopayla Mervan'ın boynunu dürterek onu,
"Allah'a yemin ederim ki, sen de bu lafları söylemiş olsan
seni de öldürürdüm" diye azarlamıştı. Evet
Allah'ın kitabı ve Rasulullah'ın sünneti üzere bey'at
ediyoruz diyenler öldürülüyordu. Allah'ın kitabı ve Rasulünün
sünnetine kimler karşı çıkabilir ve böyle bir uygulamayı
kimler yapabilir?
Bu arada Makil b. Sinan, bir ara Müslim b. Ukbe ile
Taberiyye yakınlarında beraber bulunmuşken Yezid'in
hilafetine karşı isyan eden ve Abdullah b. Hanzala'ya bey'at
eden Medinelilere yardım edeceğini Ensar ve Muhacirlerin
yanında yer alarak Medine'ye vardığında bu
fasıkın oğlu fasıka yapılan bey'ati
bozacaklarına dair sözler söylemiş, bundan dolayı da Müslim,
onu Medine'de yakalayınca öldürmüştü. Diğer taraftan Müslim
bu insanları tek tek huzuruna çağırıp hep aynı
şekilde sorgulamış ve çok kimsenin canına
kıymıştı. Bunlardan birisi de Yezid b. Vehb idi. Yezid
müslümanların yanına gelince ona "bey'at et" denildi
o da: "Kitap ve sünnet üzere bey'at ediyorum" deyince, Müslim;
"Onu öldürünüz" dedi. Müslim de yine Mervan'ın
şefaatine rağmen Müslim tarafından öldürüldü. Bu arada
Hz. Abbas'ın oğlu Abdullah'ın oğlu Ali, bey'at
ettirilmek üzere Müslim'in yanına getirilince annesinin Kinde
kabilesinden olmasından dolayı, hayatını kaybetmekten
kurtulmuştu. Yoksa Rasûlullah'ın bir amcasının
oğlu daha burada öldürülecekti.
Bu arada Müslim, Ümmeyyeoğullarından
herhangi bir ferdi öldürmüş değildi. Ancak yine de onlara
hakaretler yapmaktan kendini alamamıştı. Hz. Osman'ın
oğlu Amr, Ümmeyyeoğullarından olmasına rağmen
Medinelilerin tavrına karşı asla menfi bir
davranışta bulunmamış ve gönlünün onlardan yana
olduğunu göstermişti. Bunun üzerine Müslim onu yanına
çağırarak herkesin yanında bir çok hakaret yaptıktan
sonra sakalının tellerini yolmuş kendisine, annesine ve
babasına hakaretler etmişti. Harra Olayı 28 Zilhicce 63 (27
Ağustos 683) tarihinde meydana gelmişti. Bu olayda Rasûlullah
(s.a.s)'ın şehri yağmalanmış ve her türlü
kötülük bu şehre reva görülmüştü. İsyan etmiş
herhangi bir İslam beldesine yapılabilmesi bir yana gayr-ı
müslim bir kitlenin savaşa katılması ve isyan etmesi
halinde bile onlara karşı böyle davranılamaz, masum
halkı kılıçtan geçirilemez ve hele hele namusların
el uzatılamazdı. Bütün bunlar İslam savaş hukukuna göre
kesinlikle yasak olmasın rağmen, Hz. Peygamber'in mübarek bir
harem olarak tavsif ettiği şehrine
yapılmıştı. Medine'nin faziletieri hakkında Rasûlullah'ın
nice hadisleri vardır. O Medine'yi kurtuluş ülkesi ve hicret
şehri diye isimlendirirken şöyle buyuruyordu: " Kim Medine
hareminde kitap ve sünnete muhalif bir bid'at işlerse Allah'ın
azabı meleklerin ve bütün insanların laneti o kimse üzerinde
olsun" (Buharî, Fadailü'l-Medine,1, Müslim, el-Hacc 85/469 ve
371.) Gerek Sahih-i Buharî ve gerek Sahih-i Müslim'de Medine'nin
faziletlerine dair bir çok kimseden ve özellikle Ebu Hureyre'den hadis-i
şerifler rivayet edilmiştir. Bu hadis-i şeriflere
rağmen Rasulüllah'ın mübarek şehrine saldırıp
yağmaladılar, talan ettiler ve ashabın çocuklarının
mal ve namuslarına ellerini uzattılar. Onların hesabı
Allah'a aittir. Onlar nasıl bir şekilde
cezalandıracağını Allah daha iyi bilmektedir. Fakat
Muhammed b. Umara'dan nakledilen bir olay son derece ibretamizdir.
Muhammed b. Umara şöyle anlatıyor: "Ben ticaret
maksadıyla Dımaşk'a gitmiştim. Birisiyle
karşılaştım. Bana nereli olduğumu sorunca,
"Medineliyim" dedim. O da dönüp Medine'nin çok kötü bir yer
olduğunu söyledi. Ben ona, "Rasûlullah'ın şehrine ve
onun güzel bir şehir diye vasıflandırdığı
yere nasıl pis bir şehir diyebilirsin" diye çıkıştım.
O; "benim orada yaşadığım kötü bir hatıram
vardır, bundan dolayı orayı sevmiyorum. Yezid
zamanında "Harra Olayı" meydana geldiğinde benim
oraya katılan askerler arasında yer almam istendi. Ben o gece rüyamda
Muhammed adında birisini öldürdüğümü ve bunun için de
cehenneme atıldığımı gördüm. Bu orda arasına
katılmamak için çok gayret sarfetmeme rağmen zorla beni orduya
kattılar. Ben rüyanın etkisiyle Medine'ye
vardığımda asla kılıcımı çekip.
kimseye vurmadım ve kimsenin de kanını akıtmadım.
Zira bu rüyadan sonra bile bile cehenneme atılmaktan çekiniyordum.
Ama olay bitmiş ve biz de savaş alanında öldürülenler
arasında dolaşırken yaralılardan birisi can çekişmekte
iken bana "çekil oradan ey köpek" diye seslenince
"köpek" diye hitap etmesi nefsime ağır geldi,
kılıcımı çektim ve onu öldürdüm. Sonra rüyam aklıma
geldi. Medinelilerden yakaladığım birini götürüp o
öldürdüğüm adamın kim olduğunu, bunu tanıyıp
tanımadıklarını sorduğumda, onun yerde maktul
olarak yattığını gören Medineli, çok acıklı
bir şekilde ve hayretler içerisinde şöyle dedi: "İnna
illah ve inne ilayhi raciun, Bunu öldüren adam cennete
giremeyecektir" Medineliye bunun kim olduğunu sorduğumda
bana; "Bu adam Muhammed b. amr b. Hazm'dır. Rasûlullah (s.a.s)'ın
döneminde doğmuştu. Rasûlullah ona bizzat kendi adını
vermişti." Adamın bana söylediklerini dinledikten sonra
Muhammed'in ailesine gidip kısas istedim, kabul etmediler; diyet
vermek istedim, reddettiler" (İbnü'l-Esîr, el-Kamil
fi't-Tarih, IV, 121). İşte Muhammed b. Umara Dımaşk'ta
karşılaştığı bu adamın büyük bir pişmanlık
içerisinde naklettiği hatırasını aktardıktan
sonra, Harra olayına katılanların Rasûlullah nazarında
nasıl kimseler olduklarını söylemeye herhalde gerek
kalmaz. Zira onlar hiçbir kötülük yapmamış olsalar bile, Rasûlulah'ın
yaptığı bu mübarek belde üzerine ordu göndermiş,
ashabın çocuklarından "biz Kur'an ve sünnet
çerçevesinde bey'at ederiz" diyenleri öldürmüşlerdi. Kur'an
ve sünnete bağlılığını ifade eden bu
insanlar vahşice öldürüldükten sonra, Harra olayına sebep
olanlar hakkında düşünmek her aklı başında olan
ahirete iman eden müslümanın karar vermekte hiç de zorluk
çekmeyeceği bir hadisedir.
Ahmed AĞIRAKÇA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.