Kadirilik
Kadirilik KADİRİLİK
(Kadiriye), Abdulkadir Geylanî olarak ünlenmiş
Muhyiddin Ebû Muhammed b. Ebû Salih b. Zengi-Dost (d. 1077 Geylan-ö.
1165 Bağdat)'u öncü kabul eden tarikat. Bağlılarınca
Gavsu'l-Azam, Kutub, Bazullah, Sultanu'l-Evliya, Ayetullah gibi
lakablarla anıları Abdulkadir Geylanî, öğrenimini
tamamladıktan sonra başladığı ders ve
vaazlarını kesip yirmi beş yıl kadar süren uzlet
hayatı sürdüğü bilinen bir husustur. Tasavvuf alanındaki
mürşidi Ebu Saîd el-Mübarek b. Ali el-Mahzûmî idi. Tarikat
silsilesi el-Mahzûmî, Ebu'l Hasan Ali İbn Muhammed b.Yusuf
el-Kureşi, Ebu'l-Ferec Yusuf el-Tarsusî, Abdu'l-Aziz et-Temimî,
Ebubekr Şiblî, Cüneyd Bağdadî, Sırriyü's-Sakatî ve
Maruf el-Kerhî aracılığı ile Ehl-i Beyt
imamlarından Ali el-Rıza'ya, ondan da Musa el-Kazım, Cafer
es-Sadık, Muhammed el-Bakır, Zeyne'l-Abidin ve Hüseyin b. Ali
aracılığı ile Hz. Ali'ye dayanır.
Bugünkü kadiriye tarikatında izlenen birçok yol
ve inanılan birçok hususun Hz. Ali ile hiç bir ilgisi olmadığı
gayet açık olmasına rağmen her nedense bu tarikat
silsilesi ona dayandırılmıştır. Hz. Ali'yi
tanıyan ve bilen herkes onun böyle inanmadığını
ve bu gibi davranış, amel ve inançları reddettiğini
de bilmektedir. Ancak bu tarikatta görülen bir çok bid'at ve hurafenin
sonradan İslam'a mal edildiği ortaya çıkmaktadır. Bu
bid'at ve hurafelerin yanısıra Kadirilik'te zühd ve takvaya
dayalı ameller de mevcuttur. Kadirilik'e göre tasavvuf seha, rıza,
sabır, işaret, gurbet, seyahat, fakr ve suf (yün elbise)
giyinmek üzerine kuruludur. Geylani'ye göre bir mürid önce bir çile
dönemi yaşayarak zahitliğe tamamiyle alışmalı,
sonra uzaklaştığı dünyaya yeniden dönerek haz ve
nasibini ala ala başkalarını irşad etmeli,
aydınlatmalıdır. Ancak dünya ve ahiret nimetlerinin insan
ile Allah arasında bir perde olduğu unutulmamalı,
mutasavvıf bu nimetleri değil, Allah'ın zatını
kendine amaç edinmelidir. Bunun için üç konuya özen gösterilmelidir:
Allah'ın emirlerini yapmalı, yasaklarından kaçınmalı
ve kadere boyun eğmelidir. Mürid öncelikle farz görevlerini yerine
getirmeli, bunları bitirdikten sonra vacib ve sünnetleri yapmalı,
daha sonra da nafile ibadetlerle uğraşmalıdır. Nafile
ibadetlerin en önemlisi ise zikirdir.
Kadirilik'e giriş "Mübayaa" denilen bir
törenle gerçekleşir. Bu tören sırasında şeyh önce
üç kere Fatiha'yı, arkasından mübayaa ayetini okur ve üç
kere "Estağfirullah el-azim ve etubü ileyh" der. Sağ
eliyle adayın sağ elini tutar ve "Ben Allah'a, meleklerine,
peygamberine şehadet ederim. Şüphesiz ben Allah ve Rasûlüne
bütün günahlarımdan dolayı tevbe ve Rasûlünün emirlerine
imtisal, yasaklarından ictinabla Hakk'a ibadete gayret ediciyim.
Takatım nisbetinde fakir ve düşkünlerin hizmetine koşmanın
en büyük vazife olduğuna inancım tamdır. Abdulkadir
Geylanî Hazretleri dünya ve ahirette bizim şeyhimiz olsun. Bu
ikrarımıza Cenab-ı Hak şahittir" diyerek telkinde
bulunur. Telkinin son bölümü bir ahitleşmedir: "El
şeyhimizin elidir. Sizin örnek tutacağınız zat Seyyid
Şeyh Muhyiddin Abdulkadir Geylanî'dir. Ahid Allah ve Rasûlü iledir."
Bu sırada mürid dizleri üzerine çöker ve gözlerini kapar.
Şeyh üç kere kelime-i tevhidi tekrar eder, mürid de onu takip eder.
Daha sonra bir makas getirilerek müridin alnından bir miktar saç
kesilir. Bu, müridin masiva ile kalbî bağlarının
kesildiğini simgeler. Daha sonra hep birlikte kıbleye yönelerek
üç kere tekbir getirirler. Tören şeyhin duası, Hz. Peygambere
salat ve selam, Hz. Peygamber'in, bütün peygamberlerin, ashabın, geçmiş
velilerin, Abdulkadir Geylanî'nin ve tarikat büyüklerinin ruhlarına
okunan Fatiha ile sona erer.
Kadirilere göre Mübayaa'nın her harfinin özel
bir anlamı vardır. Bu anlamlar, bir bakıma Kadirilik'in
esaslarını belirtir. Buna göre: Mim, Allah'ın bakî,
nefsin fanî ve mürşidin kemal sahibi olduğunu bilmektir. Be,
Kalbin Allah ile, cesedin ibadet ile, zatın mürşide hizmetle,
ayağın İslam'a uymakla beka kazanmasıdır. Elif,
mirac ile ruhun saflaşması, her zaman verilen sözü yerine
getirme, mürşidin söz ve davranışlarına içten
inanmadır. Ye, sebat, bütün hallerde ihlasın
kaynağı bulunduğu intibaını
uyandırmaktır. Ayn, himmet yüceliği, başkalarına
uymama ve sağlam bir kalbe sahip olmadır. Te, doğruluk,
tevekkül, tahakkuk ve tahkik ehli olmaktır. Kadirilik'te zikir açık
olarak ve çok defa topluca yapılır. Zikir sırasında
oturulabileceği gibi ayakta da durulabilir. Zikir ayakta
yapılacaksa halka biçiminde dizilen müridler ellerini birbirlerinin
omuzları üzerine koyarak hep bir ağızdan zikre
başlarlar. Genellikle "Hu" diyerek yapılan zikir
sırasında gözler kapatılır; baş, kelime-i
tevhidi temsil edecek biçimde sağa-sola sallanır. Kadirilerin
ayrıca her sabah namazından sonra ya da günün uygun bir
vaktinde okumak zorunda oldukları virdleri vardır. Allah'a hamd,
Hz. Peygamber'e salat ve selam ile dualardan oluşan bu virdler Arapça
olarak okunur. Kadiriye tarikatı İslam dünyasında en
yaygın tarikattır. Tarikat merkezi Bağdat'taki
dergahtır ve halen Geylanî'nin soyundan geldiği kabul edilen
birisi tarafından yönetilir. Kadirilik'i Anadolu'ya ilk getiren kişi
Eşrefoğlu Rûmî'dir (ö. 1469). Eşrefoğlu Rûmî'nin
kurduğu Eşrefiye kolu, Kadirilik'in tanınmasında
önemli bir rol oynamıştır. Eşrefiye'nin daha çok
Bursa ve çevresinde yayılmasına karşılık,
Kadirilik'i İstanbul'da tanıtan İsmailiye ya da Rûmiye
denilen kol olmuştur. Bu kolun kurucusu İsmail Rûmî (ö. 1631)
Anadolu ve Rumeli'de kırk kadar Kadiri tekkesi açmıştır.
Anadolu Kadiriliğinin merkezi de İsmail Rûmî'nin İstanbul
Tophane'de yaptırdığı Kadirihane'dir. Fas'tan
Endonezya'ya kadar çok sayıda üyesi bulunan Kadirilik, kendisinden
sonra zok sayıdaki kollar aracılığı ile güç ve
etkinliğini arttırmıştır. Bu kolların
başlıcaları Esediye, İseviye, Yafiiye, Hilaliye,
Garibiye, Halisiye, Eşrefiye ve Rûmiye'dir. Kadiriler, mühr-i
Kadiri denilen bir külah (sikke), çok süslü bir tac, değerli
kumaşlardan yapılan kolları geniş ve belden bir
kuşakla bağlanan haydariye ya da cübbe ve şalvardan
oluşan özel giysileriyle diğer insanlardan ve tarikat
üyelerinden ayrılırlardı. Türkiye'de varlığını
günümüzde de sürdüren Kadirilik, üyelerinin "burhan gösterme"
adını verdikleri şiş kaplama, kızgın
fırına girme, ateşle oynama gibi gösterileri bugün de
büyük ilgi çekmektedir. Ancak bu gibi gösterilerin Hz. Peygamber,
sahabe ve tabiin devrinde görülmemiş bir takım bid'atler
olduğu görülmektedir. Silsilesinin Hz. Ali'ye dayalı
olduğunu iddia ettikleri bu tarikatta görülen şiş vurma,
ateşe girme vb. davranışların Hz. Ali ile ilgisinin
olmadığı ve bütün bunların sonradan uydurulduğu
gayet açıktır.
Ahmet ÖZALP
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.