Ulusal Egemenlik
ULUSAL EGEMENLİK
Ulusal kelimesi ulustan türemiştir . Ulus , aynı zamanda Millet kelimesinin de karşılığıdır . Aralarında dil , duygu , gelenek ve görenek birliği olan insanlar topluluğuna ulus ya da millet diyoruz . Egemenlik ise , hakim olma , yönetme gücünü bulundurma anlamına gelir .
Öyleyse , “Ulusal Egemenlik” sözlerinden şunları anlayabiliriz; “Ulusu meydana getiren insanlar yönetme yetkisin bütünüyle elinde bulundurması” .
EGEMENLİĞİN TANIMI
Devletin sahip olduğu kuvvet ifade ederken , bu kuvveti kendine özgü diye niteliyoruz . Gerçekten de , devleti oluşturan milletin üzerinde etkisini sürdüren kuvvet , kişi olarak hiç kimse tarafından verilmiş değildir . O , bir siyasi nüfuzdur ki devlet kavramının özünde vardır ve devlet onu halk üzerinde uygulamak ve milleti dışa ve diğer milletlere karşı savunmak yetkisine sahiptir . Bu siyasi nüfuz ve kudrete “İrade veya Egemenlik” denir .
Egemenlik hiçbir anlam , hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve yönde ortaklık kabul etmez .
Anayasa'nın özellikle bazı maddelerinin bilinmesi gerekmektedir . Örneğin birinci madde incelendiğinde; madde , iki hususu kapsamaktadır . “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir . ” Bu birincisidir . “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve milletin kalacaktır . ” Bu da ikincisidir .
EGEMENLİĞİN ÖZELLİKLERİ
Devlette egemenliğin varoluşu iki temel mesele doğurur .
1 . Egemenlik neden ibarettir? Egemenlikte ne vardır? Hudutları nedir? Egemenliğe dayanılarak hangi fiiller hukuken yapılabilir?
Bu , devletin egemenliği meselesidir . Bu meselede , devlet , dahili dayanağından , milletten , ayrı olarak , yalın olarak düşünülmekte ve bu suretle siyasi kuvvetin niteliği ve sınırları tayin ve tespit edilmek istenmektedir . Devletin siyasi kuvveti , sinesinde mevcut fertlerin ve cemiyetlerin varlığı dolayısıyla sınırlandırılmıştır . Ne derecede sınırlandırılmıştır? Bunu kamu hukuku tayin eder .
Devletin , diğer devletlerin ve kendi teşkilatından olmayan diğer kişilerin varlığı dolayısıyla , egemenliğinin derecesini de devletler hukuku gösterir . Bundan dolayı , devletin egemenliği meselesi , tam anlamıyla bir Anayasa hukuku meselesi değildir .
2 . Egemenlik meselesinin meydana koyduğu ikinci esas mesele , devlete , devlet içinde egemenlik meselesidir . Bu , doğrudan doğruya Anayasa hukukunu ilgilendirir .
Kamu hukukunun ve devletler hukukunun sınırlarını belirlediği egemenlik kime aittir?
Şunu söylemek gerekir ki , devlet bir hukuki kavramdır . Gerçekte , idare edenler egemenlik kullanırlar . O halde , devlette idare edenler kimler olmalıdır? Siyasi kuvvetin yasal olabilmesi için , devletin soyut egemenliği , fiilen kime verilmelidir? İşte bu sorulara cevap veren , demokrasi yönetimidir .
EGEMENLİĞİN KULLANILMASI
Devlet bir iradeye , bir egemenliğe sahiptir . O'nu ifade etmek ve yerine getirmek için bir takım vasıtalara muhtaçtır . Bu vasıtaları kapsayan teşkilatında Millet Meclisi ve hükümet teşkilatı esastır .
Çağımızda esas olan yönetim biçiminin dayandığı gelenek haline gelmiş bir takım ilkeleri vardır .
Demokrasi İlkesi ( Halkçılık ) : Bu prensibe göre , irade ve egemenlik milletin tümüne aittir ve ait olmalıdır . Demokrasi prensibi milli egemenlik prensibi şekline dönüşmüştür .
MİLLİ EGEMENLİĞİN ANLAMI
Milli egemenlik veya milli hakimiyet iç görünüşü itibariyle milletin kendi kendini idare etmesi , kendine hükümet edecek heyeti seçmesi anlamına gelir . İç görünüşü itibariyle milli egemenlik demokratik rejimi yanı egemenliğin kayıtsız şartsız milletin özgür ve bağımsız yaşamasını , dışa karşı millet birliğini ve bütünlüğünü belirtir .
Daha önce de belirtildiği üzere Millet , kendisini oluşturan kişilerin toplamından farklı ve ayrı olarak onların bir sentezinden oluşmuş , ortaya çıkmış , bağımsız bir kişiliği olan en gelişmiş toplum düzenidir . Egemenlik millet denilen varlığın , toplumun genel iradesidir . Bu irade , üstün güç ve iktidar olarak millete aittir . Egemenliğin menşei ilahi iradeye değil , milli iradeye dayanmaktadır . Millet iradesi , fertlerin iradelerinin basit bir toplamı değildir . Millet iradesi , fertlerin diğer deyimle bireylerin iradelerinin bir araya gelmesinden , kaynaşmasından , sentezinden oluşmaktadır . Milli egemenlik milletleşme olayına bağlı olarak , milletin bölünmez iradesidir .
Milli egemenlik , millet denilen topluluğun bağımsız bir sosyal ve tarihi gerçek olduğu kadar bağımsız hukuki ve siyasi gerçek olduğu fikrine dayanır . Milli egemenlik teorisinde millet , kendisini oluşturan fertlerden ayrı ve onların üstünde bir kişiliğe , bir iradeye sahiptir . Bunun sonucu olarak da kolektif bir kişiye millet iradesine ait haktır . Milli egemenlik teorisinde , millet iradesinin ferdi iradelerden ayrı , farklı , bağımsız bir niteliği , anlamı ve değeri vardır .
Milli Egemenlik dış görünüşü itibariyle hür ve müstakil yaşamayı yani bağımsızlığı dışa karşı millet bütünlüğünü ve birliğini anlatır .
Devletler hukukuna göre , bağımsızlık veya teknik deyimle siyasi bağımsızlık diğer bir devlete veya milletlerarası bir müesseseye tabi olmamak veya bağlı bulunmamak demektir . Bir devletin siyasi istiklali şayet tedbirleri kuvvet tehdidi veya zor kullanması karşısında almaya kalkarlarsa ihlal edilmiş olur .
Siyasi bağımsızlık , Devletin , Devletler Hukuku tarafından kendisine tanıdığı bir milletlerarası yetkidir . Bağımsız devlet diğer devletlerle olan münasebetlerinde , devletler hukukunun tanıdığı bu yetkileri serbestçe kullanır ve milletlerarası yükümlülüklerini de serbestçe yerine getirir .
Milli bağımsızlık , bağımsızlığın milletçe benimsenmesi , amaç edinilmesidir . Bağımsızlık , Türk Milleti açısından bir karakter , bir var oluş sorunudur .
“Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasından , Atatürk'ün anladığı şey “egemenlik” denilen kuvvetin hiçbir takyit ( sınırlama ) , hiçbir taksim ( bölünme ) , hiçbir tenkid ve hiçbir sınır kabul etmeyecek şekilde millete aidiyeti idi” .
Milli irade , bir efsane değildir . Bütün millet fertlerinin arzularının , emellerinin birleşmesinden oluşur . Milli iradeyi efsane sayanlar , millet iradesini hiçe sayarak diktatorya hevesine kapılanlardır .
Fazilet rejimi olan demokrasiden uzaklaşmak için , milli iradeyi , milli egemenliği efsane sayanlar , kınayanlar , küçük görünler milleti inkar edip , milletin karşısında olanlardır . Büyük Atatürk'ün ifadesi ile , “… milli egemenlik düşmanlığı , müstesna bir saygı ve şeref mevkiine sahip bulunan bir milletin her şeyine bir anda kastetmek cürümünden başka bir şey değildir” .
MİLLİ EGEMENLİĞİ ZORUNLU KILAN NEDENLER
Atatürk; milli bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşmasını sağlamak için , tek çözüm yolu milletin azim ve kararını , milletin egemenliğini , milletin iradesini dikkate alarak , yeni kurulan Devletin milli egemenlik , milli irade gibi esaslara dayanmasını gerekli görmüştür .
1919 Amasya Bildirisi ile ilan olunan , “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” parolası Erzurum ve Sivas Kongrelerinden geçerek , 23 Nisan 1920'de kurulan T . B . M . M . 'nin ve yeni kurulan Devletin temel dayanağı olmuştur .
Türkiye'de milli egemenlik , menşeini ilahi iradede bulan ve millet haklarını gasbeden Osmanlı Devleti'nin Sultan-Halifesine karşı bir tepki olarak doğmuştur . İstibdadı , zor ve baskı idaresini yıkıp millet iradesine dayanan demokratik rejimi yerleştirmek , Türk İnkılabı'nın ülküsü olmuştur .
Milli irade , milli egemenlik gibi kavramları siyasi hayatımıza Milli Mücadele ile birlikte girmiştir . Egemenliğin padişaha değil , bir sınıf veya bir zümreye değil , Türk Milleti'ne ait olduğu zihniyetini devlet hayatımıza kazandıran Atatürk olmuştur .
YENİ TÜRK DEVLETİ'NİN KURULUŞUNDA MİLLİ EGEMENLİK İLKESİNİN YERİ VE TARİHİ GELİŞİMİ
Türk Anayasa Hukukunda egemenliğin topluluğa aidiyetini gösteren bir pozitif metnin mevcudiyetine ne Tanzimat , ne Birinci ve ne de İkinci Meşrutiyet devirlerinde rastlamak mümkün değildir . Milli egemenlik ve bunun tabii sonucu ve devamı olarak irade mefhumları , siyasi hayatımıza Milli Mücadele ile birlikte girmiştir .
Milli egemenlik prensibi , 23 Nisan 1920'de toplanan T . B . M . M . 'nin temelini oluşturmuş kararlarının esasını teşkil etmiştir .
T . B . M . M . alelade ve sorumsuz bir kanun koyucu durumunda değildi . Memleketi saran tehlikeler karşısında , bu Meclisten beklenen iş memleketi kurtarmak , millete istiklalini temin etmekti . T . B . M . M . , daha ilk anlarda hilafet ve saltanat makamına hükümranlık hakkını tanımış olan Kanunu Esasiyi ( 1876 Anayasası ) reddetmiş ve milli egemenlik prensibini kabul etmişti . Egemenliğin millete ait olduğunu kabul etmek demek , saltanatın artık kalmamış olduğunu kabul etmek demekti . Hilafet de saltanat demek olduğundan ve bu iki kuvvet bir arada bulunduğundan , saltanatın reddiyle hilafetin de mevcudiyetinin anlamı kalmamış oluyordu .
20 Ocak 1921 tarihinde hazırlanan ilk Anayasa'ya göre , hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir . Halkın kendi kaderini kendisinin tayin etmek hakkıdır . Kanun yapmak ve yürütmek yetkileri , milli camiayı temsil eden T . B . M . M . 'de toplanıp tecelli etmiştir . 1921 Anayasası ile Amasya genelgesinden itibaren gelen ve yerleşen bir ruh ve kanaat resmi bir nitelik kazanmış ve bu Anayasa metni ile hukuki hüviyete bürünmüştür .
Atatürk , hakimiyet ( egemenlik ) tabirini kullanırken onu hudutsuz ve en üstün bir kuvvet ve kudret kabul etmiş ve T . B . M . M . 'ni , milletin yegane temsilcisi olarak bu üstün kuvvet ve kudretle mücehhez kılmayı da saltanat ve hilafeti yok etmek ve yerine cumhuriyet rejimini ikame edebilmek maksadıyla tek çare olarak görmüştür .
Padişahlığın resmen kaldırılmasından hemen hemen iki yıl önce ve Büyük Millet Meclisi'nde padişahlık kurumuna ilke olarak taraflar çok sayıda milletvekilinin bulunduğu bir dönemde çıkarılan 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa ( Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ) milli egemenlik ilkesini en açık biçimde ifade etmiştir . “Hakimiyet bila kaydü şart ( kayıtsız şartsız ) milletindir . İdare usulü , halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir . İcra ( yürütme ) kudreti ve teşri ( yasama ) salahiyeti milletin yegane ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisi'nde tecelli ve temerküz eder ( belirir ve toplanır ) . ”
Bu ifadelerin monarşik meşrulukla bağdaşmasının mümkün olmadığı , on an için adının konulması sakıncalı görülmüş bile olsa , Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin gerçekte milli egemenliğe dayanan bir cumhuriyet olduğu açıktır . Milli egemenlik ilkesi , 1924 , 1961 , 1982 tarihli anayasalarımızda da temelini oluşturmuştur .
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.