Virüsler
VİRÜSLER
Tabiattaki tüm varlıklar canlı form ve cansız form olarak iki gruba ayrılmışlardır . Cansız forma dahil olan varlıklar , üreyemeyen , solunum yapmayan , beslenmeye ihtiyacı olmayan tüm varlıklardır . Örneğin denizler , göller , kayalar , bulutlar , dağlar vs . ekosistem içerisinde sürekli bir dönüşüm içerisinde olmasına rağmen canlı sayılmazlar .
Bir varlığın canlı sayılabilmesi için , az önce de belirtildiği gibi üreyebilmesi , beslenebilmesi , solunum yapabilmesi ve diğer canlılarla sürekli bir ilişki içerisinde olması gerekir ki ancak böyle bir varlığa canlı denebilir . Bugün bilim adamları , canlıları sistematik olarak sınıflandırırken virüsün hangi kategoriye konacağı konusunda hala bir ittifak kuramamıştır .
Çünkü virüsler bazı hallerde canlı gibi davranırken diğer bazı hallerde tam bir " inorganik " madde gibi davranır . Dolayısıyla ortaya büyük bir tezat çıkmaktadır . Virüslerin nasıl olup da hem canlı gibi davrandıklarını hem de cansız gibi göründüklerini , düşündürücü yaşam döngülerini inceleyerek anlamaya çalışalım .
Virüsün anatomisi:
Virüs , doğadaki en basit canlı türlerinden bile daha basit bir yapıya sahiptir . Bilindiği gibi bakterilerin vücudu yalnızca tek bir hücreden oluşan yalın bir anatomiye sahiptir . Fakat virüslerin vücudu bir hücreden bile oluşmaz . Yalnızca hücreyi oluşturan temel yapıtaşlarının çok az bir miktarının yine kompleks bir yapı oluşturmalarından meydana gelmiştir .
Bir hücre proteinlerden , nükleik asitlerden , hücre zarından , kompleks organellerden ( mitekondri , endoplazmik retikulum , golgi aygıtı , ribozomlar vs . ) , nükleus ( çekirdek ) den ve daha birçok enzim ve sayamadığımız kimyasal moleküllerden oluşan oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir .
Virüsler ise yukarıda sayılan hücre yapıtaşlarından yalnızca üç tanesinin kompleks oluşturmasıyla meydana gelir . Bu yapıtaşları protein , enzim ve nükleik asitlerdir . Bazı virüslerde ise yağ moleküllerine de rastlanılır . Virüs , yalnızca bu üç yapıtaşından oluşan basit bir yapıya sahip olmasına karşın ne amaç uğruna kendini çoğaltmaya çalıştığını ve canlı - cansız formları arasında nasıl gidip geldiği çözülememiş mühim bir problemdir .
Virüsler ancak " Elektron mikroskobu " ile görülebilirler . Işık mikroskopları ile görülmeleri imkansızdır . Öyle ki bir virüs bakteriyle kıyaslandığında , bakterinin yanında çok küçük kalan bir boyuta sahiptir ve boyu ancak" nm " ( nanometre , yani metrenin milyarda biri ) uzunluk birimi ile ölçülebilir .
Şimdi bir virüsün anatomisin şekil üzerinde inceleyelim:
Yukarıdaki şekilde bir virüsün yalın bir şekilde şematize edilmiş resmi , gerçeğiyle karşılaştırmalı olarak görülmektedir .
Head; yani baş bölgesi , karmaşık yapılı proteinlerden oluşmaktadır . Bu protein kılıfın içerisinde ise virüse ait RNA ( bazen DNA olabilir ) molekül zinciri bulunmaktadır . İngilizce " Neck " adı verilen bölge ise boyun kısmıdır . Sırasıyla Collar=bilezik , Sheath=gövde , Tail Fiber=Kuyruk iplikçikleri ve son olarak Base Plate yani taban plakası görülmektedir .
Görüldüğü gibi virüslerin anatomisi yalnızca bu moleküler yapılardan ibarettir . Fakat buradaki en büyük soru işareti ise bu moleküllerin neden kendilerini çoğaltmak istedikleridir .
Moleküller atomlardan oluşan maddelerdir . Maddenin ise şuuru ve aklı yoktur . Fakat gördüğünüz gibi yalnızca bir molekül yığını olan virüsler doğada kendilerini çoğaltmak için sürekli bir canlı hücre arayışı içerisine girmişlerdir . Bu esrarengiz yapılar üreseler bile ne beslenebilirler , ne de soluk alıp verebilirler . Bir bakteri bile dışarıdan aldığı molekülleri işleyerek hayatını sürdürür , solunum yapar ve vücudunda oluşan artık maddeleri dışarı atabilir , fakat virüslerin buna benzer fonksiyonları da yoktur .
Bakteriler besin ve diğer hayati moleküllerin yokluğunda hayatlarını kaybederken virüslerin ölmesi diye bir şey söz konusu değildir .
Virüslerin hem cansız hem de canlı özellik gösterdiklerinden bahsetmiştim . Virüsü canlı yapan özellik üreyebilmesidir . Fakat cansız olarak görünmesinin sebebi ise , içine yerleşip onu üreme amacıyla kullanacağı bir hücre bulamadığı zaman " Kristal " bir yapıya dönüşmeleridir . Bu şekilde virüs tıpkı havada süzülen bir toz zerreciği gibi bir partikül halinde doğada serbest olarak dolanır . Ta ki canlı bir hücreye rast gelip onu üreme amacıyla kullanıncaya kadar .
Şimdi bu esrarengiz yaratıkların doğada kristal halinde cansız olarak dolanırken bir hücreye rast gelip , nasıl bir canlı gibi üremeye başladığını şekillerle inceleyelim:
Şekilde görüldüğü gibi virüs kristal halinde doğada serbest olarak dolaşırken bir bakteri yada başka bir canlı hücresine rast geldiğinde ( Burada bakteri hücresi örnek gösterilmiştir ) kuyruk kısmı bakterinin duvarına temas edecek şekilde konumlanır .
Şekilde virüsün sahip olduğu genetik şifresi yani RNAsı kırmızı olarak gösterilmiştir . Virüs RNAsını bakterinin sitoplazmasına zerk edebilmek için kuyruk kısmından bakteri duvarına bir tür enzim enjekte eder . Bu enzim bakterinin duvarını tıpkı bir asit gibi delmeye başlar . Bakterinin duvarı delindikten sonra virüs RNAsını bakterinin vücudunun içerisine gönderir .
Bakterinin içerisinde dolanan RNA molekülü bakteriye ait DNA molekülünün belli bir bölgesine yerleşir . Bu yerleşme belirli genler arasında konumlanarak gerçekleşir . Örneğin bakteride A geni ile B geni yan yana ise virüs RNAsı bu iki genin arasına yerleşir . Yani A geninin içerisinde ya da B geninin içerisinde herhangi bir yere yerleşmez . Bakterinin virüs RNAsını içeren şekline ise " Lizogen bakteri " adı verilir .
Bakteri , üremek için DNAsını replike ederken farkında olmadan virüsün RNAsını da replike eder . Bakteri çoğalmaya devam ederken bir yandan da virüsün RNAsının bir kopyasını üretir . Bu kopyalanan RNAnın içerisinde ise virüsün tüm genetik bilgileri saklıdır . Mesela virüsün üzerini örten kılıf proteinin amino asit şifreleri bu RNAda bulunur . Bakteri replikasyonla ürettiği virüs RNAsından aynı zamanda virüsün örtüsü için gerekli proteinleri de translasyon yoluyla yani protein üretim mekanizmaları yoluyla üretir .
Virüs bakteriyi tıpkı bir köle gibi çalıştırarak kendisini çoğaltmaya başlar . Bakteri öyle bir duruma gelir ki ürettiği virüsleri taşıyamaz olur ve parçalanır . Bu olaya ise " Liziz " denir . Aşağıdaki şekilde bu olayın meydana gelişi şematize edilmiştir .
Şekilde de görüldüğü gibi bakteri içerisinde üretilen onlarca virüs , bakteri duvarını patlatarak serbest hale geçer . Serbest kalan bu virüsler de kendilerine yeni av bulmak için kendi başlarına dolanmaya başlarlar .
İnsanın karşılaştığı devasal soru işareti ise , yalnızca bir RNA ve proteinden oluşan virüslerin ne amaçla üredikleri ve bu zekice tasarlanmış üreme planını nasıl uygulamaya koyduklarıdır . Tabii bir molekül grubunun aklı olmayacağına göre virüslerin nasıl olup da bu akıllıca planı gerçekleştirebildiğini anlayabiliyoruz . Yaratıcısının verdiği görev ile hareket ettiğini . . .
Virüslerin yalnızca yukarıdaki gibi sabit bir şekli yoktur . Bunun yanında yuvarlak ve çokgen küre şeklinde olanları da vardır . Aşağıda değişik şekillerde virüs örnekleri görülmektedir:
Virüslerin ortak yönü , bir canlı grubuna rastlamasıyla kendini çoğaltmaya başlamasıdır . Bir virüsün canlı bir hücre olmaksızın kendini çoğaltması ise mümkün değildir . Yani virüs ancak ve ancak canlı bir hücre vasıtasıyla kendini çoğaltabilir . Çünkü virüsün sahip olduğu RNAsını kopyalayıp deşifre edecek bir mekanizması yoktur .
Hücrenin kendini üretmek için kullandığı mekanizmaların parçaları DNA kopyalayıcı enzimler , tamir edici enzimler , protein üretiminden sorumlu olan ribozomlar , transfer RNA ( tRNA ) lar , aminoasitler vs . dir . Fakat bir virüste RNA ve bazı eritici enzimler dışında bu mekanizmaların parçalarından hiç birisi yoktur . Dolayısıyla virüs kendini çoğaltamaz fakat bu mekanizmalara sahip bir hücreyi kullanma gibi bir kurnazlık gösterir .
Virüsün kullandığı hücreler yalnızca bakteri hücreleri değildir . Bunun yanında insan ve diğer birçok canlının hücrelerine girerek bu hücreleri kendi doğrultusunda çalıştırmaya başlar . Bazı virüsler vardır ki yalnızca belirli hücreler içerisinde çoğalabilir .
Buna en iyi örnek " Kuduz " virüsüdür . Kuduz virüsü bir köpek veya bir kedinin vücudunun içerisine girdiği zaman hemen ilk rastladığı hücreye girmez . Kuduz virüsünün çoğalabileceği hücre "Beyin" hücresidir . Bu yüzden bu virüsün beyine kadar ulaşması gerekmektedir . Dolayısıyla virüs bulaştığı hayvanı derhal öldürmez . Beyine ulaşan virüs beynin belirli bir bölgesindeki hücrelerin içine yerleşerek derhal kendini üretmeye başlar .
Bu üreme zamanına kuluçka zamanı denir . Ve zamanı geldiğinde köpek veya kedinin beyninde ağır bir tahribat meydana gelir ki bu da hayvanın ölümüne sebep olur .
Bunun yanında doğada binlerce tip virüs vardır ve her biri kendine has özelliklerde olup değişik tiplerde hastalıklara neden olurlar .
Bazı virüs türleri ise insan ve hayvanlara zarar verebildiği gibi bitkilere de zarar verebilmektedir . Aşağıdaki şekilde virüslerin üzerinde hastalık yaptığı bir bitki yaprağı görülmektedir .
Virüsler bunun yanında insanlar için yararlı birçok bitki türlerine de zarar verirler .
Örneğin salatalık ve marul gibi bir çok ihtiyacı sebze ve meyve türleri virüsler tarafından belirli bölgelerinden tahribatlara uğratılırlar . Tabii bu virüslerin hastalık yapıcı etkilerini ortadan kaldıran kimyasalların üretimi de yapılmaktadır .
Bir virüsün bulaştığı insan ve hayvanlarda hastalık meydana gelmemesi için kullanılan biyokimyasal ilaçlar temelde virüslerin çoğalmasını engelleyecek şekilde tasarlanırlar .
Örneğin Kuduz virüsü bir insan veya hayvanın vücuduna girdiği zaman derhal beyine ulaşır . Fakat alınan ilaçlar vasıtasıyla beyine ulaşan kimyasallar , ya virüsün protein kılıfını parçalayarak virüsü yok eder , ya da virüsün çoğalmasını engelleyecek mekanizmaları durdurur .
AIDS :
Buna karşılık doğada henüz çaresi bulunamamış hastalıklara yol açan virüsler de bulunmaktadır . Bunların başını ise AIDS ( Kazanılmış bağışıklık sendromu ) virüsü almaktadır .
AIDS virüsünün üreyebildiği hücreler ise vücutta bulunan T - lenfosit hücreleridir . T-lenfosit hücreleri , vücut için mutlaka gerekli olan savunma hücreleridir . Bu hücreler , herhangi bir bakteri veya mikroorganizmanın vücuda girmesi halinde derhal bakterilere müdahale ederek onları içine alır ve sindirip yok eder . Fakat AIDS virüsü T-lenfosit ve diğer savunma hücrelerinin içerisine girdikten sonra bu hücreleri kullanarak kendini üretmeye başlarlar .
Yukarıdaki resimde , insanlarda AIDS hastalığına yol açan HIV virüsünün şekli görülmektedir .
Bu virüsün önemli bir özelliği ise ters transkripsiyon yani " Reverse transkriptaz " adı verilen bir enzim taşıyor olmasıdır . Virüs bu enzimi kullanarak akıllara durgunluk veren bir şekilde kendisini çoğaltmaya başlar .
Virüs , bulaştığı insanın kan hücrelerine ulaştıktan sonra ters transkriptaz enzimini virüsün RNAsıyla birlikte hücre içerisine bırakır . Bu enzim ilk önce virüsün RNAsını kalıp olarak kullanarak bir DNA sentezler . Daha sonra virüsün orijinal RNAsını yıkarak ortaya çıplak bir DNA molekülü çıkmasını sağlar . Enzim yeni ürettiği bu DNAyı kalıp olarak kullanarak virüsün orijinal RNAlarını tekrar üretmeye başlar .
Son derece mükemmel düşünülmüş bu sistem ile virüs , saldırdığı hücre içerisinde süratle çoğalarak benzerlerini üretir . Önemli olan nokta ise virüsün önce RNAdan DNA daha sonra bu DNAdan gene virüsün kendi orijinal RNAsını üretmesidir . Bunu yapmasının sebebi , RNAdan direk olarak sentezlenecek RNAnın orijinal RNAnın aynısı olmayacağından dolayıdır . Örneğin A bazına karşılık T bazı gelecektir . Fakat üretilen DNA ayna gibi görev görerek tekrar aynı RNAyı üretmesi sağlanmıştır .
Yani üretilen DNAnın A bazına , önce T bazı gelecek daha sonra bu DNAdan RNA sentezlenirken T bazına A bazı karşılık gelecektir . Bu şekilde ilk RNAnın aynısı sentez edilecektir .
Virüsün saldırdığı T - lenfosit hücreleri kısa sürede yeni üretilen virüsler tarafında işgal edilecek ve en sonunda yıkıma uğrayacaktır .
Şekilde bir T - lenfosit üzerinde bulunan çanak şeklindeki reseptörleri görmektesiniz . Yukarıda ki şekildeki virüs şemasında virüsün etrafında reseptörler görülmektedir . İşte bu reseptörler T-lenfosit üzerindeki çanak şeklindeki bu reseptörleri ve bu reseptörlere bağlanırlar .
Bağlandıktan hemen sonra ise HIV virüsü sahip olduğu genomunu yani RNAsını , " ters transkriptaz " enzimi ile birlikte hücrenin içerisine bırakır .
Bundan sonrası ise T - lenfosit hücrelerinin üretim için kullanılıp en sonunda da yıkılmasıdır .
Savunma hücreleri yıkılan bir insanın ise dışarıdan vücuduna girebilecek bakteri ve diğer mikroorganizmalara karşı yapabileceği pek bir şey kalmaz .
AIDS e yakalanmış bir insanın savunma sistemi çökertildiğinde , dışarıdan vücuda girebilecek bir bakteri bile rahatlıkla üreyerek sonuçları ağır hastalıklara neden olabilecektir .
Şekilde virüsler tarafından işgal edilmiş bir T - lenfosit hücresi görülmektedir .
Bu hücre daha sonra tamamen yıkılarak içerisinde bulunan tüm virüsler , kanda serbest hale geçecektir .
Bu virüsler de önüne gelen her savunma hücresine saldırarak kendi istekleri doğrultusunda onları kullanacak ve çoğalacaktır . Tabii her virüsün saldırdığı hücreden yüzlerce binlerce virüs kana geçtikçe virüs sayısı korkunç bir şekilde artacaktır .
Bu virüsün çoğalmasını engelleyecek bir kimyasal henüz bulunamamış olup son yıllardaki çalışmalar HIV virüsünü yok etmek üzere olunduğunu işaret etmektedir . Dünyada şu an her 20 saniye içerisinde bir kişi ya AIDS' e yakalanmakta ya da hayatını kaybetmektedir .
Şu an soluduğumuz hava içerisinde bile binlerce mikroorganizma vardır . İşte bir AIDS hastası , vücudunu giren bu mikroorganizmalarla başa çıkamaz ve en zayıf sayılabilecek bir grip mikrobu bile ölümüne sebep olabilir .
Sağlığımızı , vücudumuzdaki mucizevi savunma sistemlerine borçluyuz . Bu mükemmel hücreler her an , her saniye vücudumuza giren binlerce mikroorganizmayı bünyelerine alarak yok etmekte ve sağlıklı bir şekilde yaşamamızı sağlamaktadırlar .
Virüslerin neden olduğu birçok hastalık vardır . Bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir:
HIV ve AIDS:
AIDS Nedir? AIDS Hastalığının Belirtileri:
AIDS , ( Acquired Immune Defency Syndrome ) , yani kazanılmış bağışıklık yetmezliği sendromu , bağışıklık sisteminin işlev görmez duruma gelmesiyle , vücudun mikrobik hastalıklara karşı koyamaması durumudur . AIDS 'in nedeni yine bir mikrobik hastalıktır . HIV adı verilen virüs AIDS 'e yol açar . HIV virüsü vücuda girdikten sonra kan hücreleri içine yerleşerek çoğalır . Bu hücrelerin dışında yaşama ve çoğalma yetenekleri yoktur . Zarar gören kan hücreleri vücudun bağışıklık sistemini yıkıma uğratır . Vücut direnci düşen kişide diğer zamanlarda zararsız veya hafif geçebilecek hastalıklar bile ağır seyreder . Lenf bezlerinde büyümeler , ağız ve deride uçuk , yara ve lekeler , nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş , gece terlemeleri , kilo kaybı , ishal , öksürük , tüberküloz gibi belirtiler ortaya çıkar .
HIV Virüsü Nasıl Bulaşır?
1 . Kan İle Bulaşır:
Virüs bulaşmış kanların nakilleri ile
Virüs taşıyıcı kimselerce kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş tüm kesici ve delici aletler ile
Damar içi uyuşturucu kullananların iğne , enjektör ve uyuşturucu madde eritilen kaşıkları paylaşmaları ile
HIV virüsü taşıyan organ , doku ve sprem nakli ile
2 . Cinsel İlişki Yoluyla Bulaşır:
Mikrobu taşıyan erkeğin veya kadının cinsel organ salgıları aracılığı ile , her türlü cinsel ilişki ile , erkekten kadına , kadından erkeğe , erkekten erkeğe , kadından kadına bulaşır .
3 . Anneden Bebeğe Geçerek Bulaşır:
HIV virüsü gebelik süresince , doğum ve emzirme döneminde bebeğe bulaşır .
HIV Virüsü Nasıl Bulaşmaz?
Günlük yaşamda ve sosyal ilişkilerde
Sosyal öpüşme , dokunma , sarılma , el sıkışmayla
Başkalarının eşyalarını kullanmakla
Sinek , böcek sokması , hayvan ısırmasıyla
Aynı okulda öğrenim görme , aynı iş yerinde çalışma ile
Aynı tuvaleti ve banyoyu kullanmakla
Aynı yemeği yemekle
Aynı yerde denize veya havuza girmekle
GRİP:
Grip Nedir?
Grip , Influenza adı verilen bir virüs tarafından oluşturulan , ani olarak 39°C üzerinde ateş , şiddetli kas ve eklem ağrıları , halsizlik , bitkinlik , titreme , baş ağrısı ve kuru öksürük gibi belirtiler ile başlayan bir enfeksiyon hastalığıdır .
Daha sonra hastalık tablosuna boğaz ağrısı , burun akıntısı , hapşırma , gözlerin akması ve kanlanması gibi belirtiler eklenir ve bazı vakalarda da karın ağrısı , bulantı , kusma görülebilir . Ateşin 39 °C ‘nin üzerinde olması , şiddetli kas ağrıları ve halsizlik nedeniyle hastalığı ayakta geçirmek olanaksızlaşmakta ve hastaları mutlaka 3-7 gün yatağa mahkum etmektedir . Yaklaşık bir hafta içinde belirtiler kaybolmakta ancak halsizlik belirtilerin kaybolmasından sonra da devam etmekte , hatta 2 hafta kadar sürebilmektedir .
Özellikle çocuklarda , yaşlılarda ve kalp hastalığı , akciğer hastalığı , böbrek hastalığı , şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde çok daha ağır seyretmekte ve ölüme kadar varabilen ciddi sonuçlara yol açmaktadır . Bu kadar ciddi tablolara yol açabilen grip halk arasında çok sık olarak soğuk algınlığı ile karıştırılmaktadır . Soğuk algınlığı ateş yükselmeden , hafif kırgınlık , burun akıntısı , hapşırma gibi belirtiler ile kendini gösteren , halsizliğe yol açmadığı için yatak istirahati gerektirmeyen bir hastalıktır ve grip ile kesinlikle karıştırılmamalıdır .
Ayrıca grip , özellikle çocuklar ve yaşlılarda ikincil enfeksiyonlara zemin hazırlamakta ve orta kulak iltihabı , zatürre , beyin zarı ve beyin dokusu enfeksiyonları gibi komplikasyonlara neden olmaktadır . Sözü edilen bu kadar özelliğin üstüne hastalığın spesifik tedavisinin olmadığını da eklersek ne kadar önemli bir sorun ile karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılmaktadır .
KIZAMIK
Çok bulaşıcı bir akut virüs enfeksiyonudur; özel bir tedavisi yoktur , rahatsızlık veren belirtileri gidermeye yönelik ilaçlar kullanılır .
NEDENLERİ:
Kızamığın etkeni olan virüs , hastaların burun ve yutak salgılarıyla çıkan damlacıklarda bulunur; ağız ya da burundan üst solunum yollarına ya da dolaylı olarak konjunktiva mukozasına girer . Vücuda girdiği yerde üreyerek düşük miktarda bütün vücuda yayılır ve lenf dokusu hücrelerinde üremeyi sürdürür . Daha sonra ikinci kez , çok daha uzun süreli ve kitlesel olarak kana yayılır; bu döneme ilişkin ilk belirtiler virüsün bulaşmasından yaklaşık 9-10 gün sonra ortaya çıkar . Hastalık bu aşamadan sonra , 14-15'inci güne değin çok bulaşıcıdır . Virüsün vücuda girmesinden yaklaşık 14 gün sonra döküntülerin başlamasıyla virüsün üremesi azalır; 16 . günden sonra genellikle kanda virüse rastlanmaz . Yalnız idrarda bulunan virüs bu ortamda varlığını günlerce sürdürür . Döküntüler kanda hastalığa özgü antikorların belirmesi ve hastanın iyileşmeye başlamasıyla aynı dönemde görülür; kızarıklıkların pul pul dökülmeye başlamasıyla bulaşıcılık dönemi bütünüyle sona erer .
BULAŞMA:
Kızamığın derideki belirtileri yaygın döküntülerdir . Kızamık tüm dünyada yaygın olarak rastlanan döküntülü bir hastalıktır . Etkeni , çok küçük ve vücudun dışındaki kimyasal ve fiziksel etkenlere karşı çok az direnci olan bir virüstür . Hastadan sağlıklı kişilere üst solunum yolları yoluyla ve özellikle konuşurken ve öksürürken çıkan tükürük damlacıkları aracılığıyla kolayca bulaşır . Bulaşmanın bu kadar kolay oluşu nedeniyle kızamık genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında küçük salgınlar halinde görülür . Kızamık salgınında hastalığa önce çocuklar yakalanır; erişkinlerin büyük bir bölümü ile üç aylıktan küçük bebekler salgını , hastalığa yakalanmadan atlatabilir . İlk bakışta tuhaf görünen bu olay kolayca açıklanabilir . Vücut ilk kez virüsle karşılaştığında hastalığa yakalanır ve virüse özgü antikor üretmeye başlar . Kandaki bu antikorlar virüsle yeniden karşılaştığında , virüsü etkisizleştirir; böylece hastalığa karşı direnç geliştirilmiş olur . Süt çocukları anne karnındaki yaşamlarında bu antikorları annelerinden aldıklarından , erişkinlerin büyük bir bölümü de çocukluk çağında hastalığa tutulduklarından salgından etkilenmezler .
Hastalığın ileri derecede bulaşıcı olması nedeniyle 2-4 yılda bir kızamık salgınları ortaya çıkar . Bir toplulukta salgın görüldüğünde , bağışıklığı olmayan bütün bireyler hastalanır ve bağışıklık kazanır; bu nedenle , hastalığa yakalanacak yeni bireylerin ortaya çıkması için belli bir süre geçmesi gerekir .
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ:
Kızamıkta sıklıkla belirgin olarak birbirinden ayrılabilen dört dönem gözlenir:
1 . Kuluçka dönemi
2 . Döküntü öncesi dönem ( prodrom dönemi )
3 . Döküntülü dönem
4 . İyileşme dönemi
Bulaşma kuluçka döneminde anında başlar , virüs 8-12 gün boyunca vücutta belirti vermeden ürer . Normal olarak 10 . günde döküntü öncesi dönem başlar , ateş hızla yükselir ve ağızda yanağın içinde , azıdişleri hizasında kırmızı bir alanla çevrili küçük beyaz lekeler belirir; bu lekeler ilk tanımlayan hekimin adıyla anılır ( Koplik lekeleri ) . 2-3 günden fazla sürmeyen bu dönemde çocuk isteksiz , yorgun ve uykuludur; iştahı azalmıştır , aksırır , hırıltılı , inatçı ve kuru bir öksürüğü vardır; sulanan ve kızaran gözleri güçlü ışıktan rahatsız olduğundan ışıklı ortamlardan uzak durur . Bu aşamada kızamığa henüz tam konmamış olsa da son derece bulaşıcıdır ve çocuğun enfeksiyonu aile bireylerine yayma olasılığı yüksektir .
Ateşin geçici olarak azalmasıyla döküntülü dönem başlar . Döküntüler başlangıçta düz , sınırları belirgin pembe renkli küçük lekeler biçimindedir; daha sonra hafifçe kabarır , büyür , sayıları artar ve giderek koyulaşıp kırmızılaşır . Döküntüler çıkarken ateş yeniden yükselir ve çocuğun genel durumu kötüleşir . Sürekli yatmak ister ve çok yorgundur , gözleri kolayca sulanır , aksırıklar yerini gerçek bir soğuk algınlığına bırakır , öksürük hala hırıltılı ve çok rahatsız edicidir , özellikle küçük çocuklarda ishal görülür .
Döküntülerin ortaya çıkmasından üç ya da dört gün sonra , ateş hızla düşer; kırıklık hali , öksürük ve soğuk algınlığı kaybolur , çocuk rahatlamış görünür . Döküntüler de ilk ortaya çıktığı bölgelerden başlayarak hızla solar . Kızarıklıkların pullanarak dökülme döneminin ardından çocuğun tümüyle iyileştiği söylenebilir . Döküntüler hiçbir iz bırakmadan hızla kaybolur; özellikle yüz ve boyun çevresindeki deri pul pul dökülür . Ne var ki , hastalığın bu son evresi her zaman fark edilmez , özellikle hastalığın hafif geçtiği olgularda hiç görülmez .
Çocuklukta yapılan aşı sayesinde vücutta virüse karşı antikorlar oluşur . Hastalığa , ya hiç yakalanılmaz ya da çok hafif atlatılır .
HEPATİTLER:
Hepatit A virüsü
Hepatit A virüsü ( HAV ) dışkı ve oral yollardan bulaşır . Virüs bulaşmış sular sık rastlanan bir enfeksiyon kaynağıdır . HAV göl sularında 4 haftaya kadar bulaştırma özelliğini korur . Kuluçka süresi 14-15 gündür . Kan yoluyla bulaşma ihtimali azdır . Yaşam standardının yükselmesi ve hijyen koşullarının iyileşmesine bağlı olarak toplum içinde bulaşma geçtiğimiz on yıllar içinde önemli ölçüde azalmıştır . Hepatit A 'ya karşı antikorlar 18 yaşın altındakilerin % 5'inden azında ve %70 yaşın üzerindekilerin % 75'inden fazlasında bulunur .
TANI:
Hepatit A virüsü , kuluçka döneminde dışkıda gösterilebilir . Kanda genellikle gösterilemez çünkü hastalık döneminde virüsün bulaştırma özelliği sona ermiştir .
KORUNMA:
Hastalığın yoğun olduğu bölgelere seyahat edenler için aktif aşılama ile korunma sağlanır . Bulaşmayı önlemek için hijyen koşullarını düzeltici önlemlere uyulması önerilir . Hijyen önerilerine sıkı bir şekilde uyulması ve aktif aşılama en iyi korunma şeklidir .
Hepatit , bir karaciğer hastalığıdır . Pek çok türü vardır .
Hepatit B Nedir?
Hepatit B , hepatit B virüsünün ( HBV ) meydana getirdiği bir enfeksiyon hastalığıdır . Dünyada en çok görülen enfeksiyon hastalıklarından biri olan hepatit B , bütün dünyadaki önde gelen dokuzuncu ölüm nedenidir .
Hepatit B , hafif ve belirti vermeyen bir enfeksiyondan , çok daha ağır karaciğer hastalıklarına ve bu arada sirozla karaciğer kanserine kadar değişebilen çeşitli tablolara neden olabilir . Karaciğer kanseri , dünyada en yaygın kanserlerden biridir .
İltihap: Enfeksiyon etkenlerine veya tahriş edici maddelere tepki olarak bir dokuda iltihap hücrelerinin toplanmasıdır .
Antijen: Vücuda giren ve bağışıklık sisteminin tanımadığı her türlü yabancı maddeye denir .
Antikor: Bağışıklık sistemi tarafından yapılan ve yabancı bir antijene bağlanıp onu nötürleşme amacı güden bir protein kompleksi .
Ne kadar insanda kronik hepatit B virüsü enfeksiyonu vardır?
En az 350 milyon insan bu hastalığın kronik taşıyıcısıdır . Coğrafi dağılım , dünyanın her tarafından çok değişik rakamlarla ifade edilmektedir .
Dünyada 2 milyardan fazla insanın hepatit B virüsü ile enfekte olduğu bilinmektedir , ama bunların hepsi kronik taşıyıcı değildir .
Bu enfeksiyonların çok büyük bir bölümü , kronik hastalığa neden olmadan kendiliğinden iyileşmektedir .
Hepatit B nasıl bulaşır?
Hepatit B , değişik yollardan bulaşabilir . İleri derecede yaygın olan bölgelerdeki bulaşma en çok , anneden çocuğa ve çocuktan çocuğa gerçekleşmektedir . Kan ve meni gibi vücut sıvılarının da , virüsü bulaştırabildiği bilinmektedir . ( Kan alma veya cinsel yoldan bulaşma )
Hepatit B virüsü nasıl hastalık yapar?
Hepatit B virüsü karaciğer hücresi içerisine kendi genetik materyalini yerleştirerek , bu hücrelerin rutin çoğalma mekanizması ile üremelerini sağlar . İnsan vücut bağışıklık sistemi , virüsün genetik materyalini içeren kendi karaciğer hücrelerine saldırmak üzere harekete geçer . Yani virüs dolaylı yoldan karaciğere zarar verir . Bağışıklık sisteminin aralıksız saldırıları , karaciğer hücrelerinin hasar görmesiyle ve ölmesiyle sonuçlanır .
Hepatit B 'nin doğal seyri nasıldır?
Hepatit B enfeksiyonu , çeşitli şekillerde seyredebilir . Akut hepatit , genellikle kendiliğinden iyileşen , iyi huylu bir enfeksiyondur ama hastaların bir bölümünde kronik hepatit B yönünde ilerler . Kronik hepatit B , aralarında siroz , karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanserinin de olduğu daha ciddi durumlara neden olabilir .
Bir enfeksiyon hastalığı olan hepatit B , dünyadaki ölüm nedenleri listesinde dokuzuncu sırada bulunmaktadır . Dünyanın her yanında 2 milyardan fazla insan HBV ( hepatit B virüsü ) ile enfekte olmuştur ve bunların 350 milyon kadarı , hastalığın kronik taşıyıcısı konumundadır .
Hepatit B , virüsü karaciğer hücrelerini , bağışıklık sisteminin enfekte ( mikrop bulaşmış ) karaciğer hücrelerine saldırmasını uyararak dolaylı yoldan tahrip eder . Ancak bağışıklık sistemi her zaman hepatit B virüs enfeksiyonunu tamamen ortadan kaldıramaz .
Başlangıçta hepatit B enfeksiyonunu izleyen belirtiler hafif ya da özel olmayabilir . Belirtiler görülürse; öncelikle sarılık , iştahsızlık ve karın ağrısı şeklinde olabilir . Hepatit B virüs enfeksiyonu , değişik şekillerde ilerleyebilir . Akut hepatit B 4 hafta ile 6 ay arasında değişen bir süre devam ederken , kronik hepatit B 'nin aktif şekline geçişi , 15-30 yıl gibi uzun bir süre olabilir .
KUDUZ:
Kuduz , insanlarda ve özellikle et yiyen hayvanlarda görülen , beyine yerleşerek felçlere neden olan ve ölümle sonuçlanan bir hastalıktır .
Ülkemizde insanlara kuduzu en çok bulaştıran hayvan köpektir . Bunun yanı sıra kurt , çakal , sırtlan , tilki , ayı ve merkep önemli bulaşma kaynaklarıdır .
Hastalığın ortaya çıkması , hastalık etkeninin ( virüs ) vücuda girmesinden sonra ortalama 2-8 haftadır . Hastalık genellikle kişilik ve huy değişikliği , huzursuzluk , kırıklık , ateş yükselmesi , ısırık yerinin ve/veya tüm vücudun kaşınması ile başlar , huzursuzluk giderek kontrol altına alınamaz , tükürük salgısı aşırı artar , yutma ve solunum merkezlerinin felç olması nedeniyle yutma güçlüğü ve nefes almada zorluk görülür . Bu belirtilerin başlamasından 3-10 gün sonra ölüm meydana gelir .
Hastalık Nasıl Bulaşır?
Kuduza yakalanmış bir memeli hayvanın ( özellikle köpek ) ısırması ve yaralaması ile ,
Kuduz hayvanın salyasının sıyrık veya çatlak deriye , göz ağız veya buruna temas etmesiyle ,
Kuduz hayvanın salyası ile bulaşık eşyanın ( tasma , yular , dizgin vb . ) yaralı deri ile temas etmesi ile ,
Kuduz hayvan tarafından tırnaklanarak meydana gelen yaralanmalar ile , ( hayvanın tırnağı kendi salyası ile bulaşıktır . )
Kuduz hayvanın eti ve sütünün çiğ olarak yenmesi ile ,
Kuduza yakalanmış bir insan ile yakın temasta bulunulması ile hastalık bulaşabilir .
Hastalıktan Korunma Önlemleri Nelerdir?
Sahipli köpekler sahipleri tarafından kuduza karşı mutlaka aşılattırılmalıdır .
Başıboş ve olağan dışı davranış gösteren hayvanlara yaklaşılmamalı , çevrede böyle hayvanlar görüldüğünde hükümet kuruluşlarına ve/veya yerel yönetimlere haber verilmelidir .
Sahipsiz köpekler ve sokak köpekleri yerel yönetimlerce ( belediyeler , muhtarlıklar ) kontrol altına alınmalıdır .
Kuduz veya kuduz şüpheli bir hayvan tarafından ısırıldığında veya yaralandığında ısırık ve yara yeri sabunla ve bol akarsuyla derhal yıkanmalı ve arkasından zefirol , alkol veya tentürdiyot uygulanmalıdır .
Isırılan kişi hiç vakit geçirmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalı ve sorumlu hekimin düzenleyeceği aşı ve tedavi programını aksatmadan uygulatmalıdır .
Hastalığın Tedavisi Var mıdır?
Kuduz hastalığına yakalandıktan sonra tedavisi imkansızdır ve hastalık kesin olarak ölümle sonuçlanır . Bu nedenle yukarıda belirtilen korunma önlemlerinin uygulanması , özellikle yara tedavisi ve aşı uygulaması hastalığa yakalanmama hususunda hayati önemi haizdir .
HERPES ( UÇUK ) :
Uçuk genellikle dudak , ağız ve burun delikleri çevresinde çıkan; Herpes simplex adı verilen virüsün sebep olduğu hastalıktır . İki çeşidi vardır . Birinci çeşidi , genellikle ağız veya burun etrafında görülür . Daha az yaygın olmasına rağmen , cinsel organlarda veya vücudun başka yerlerinde de görülebilir .
Uçuğun Belirtileri ve Oluşum Evreleri Nelerdir?
Uçuk çıkacak bölgede 0-24 saat önceden gıdıklanma , karıncalanma , kaşınma , yanma , sızlama hissedilir .
Bunu o bölgenin kızarması , şişmesi ve daha sonra da içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya çıkışı izler . Bu kabarcıklar konuşurken , gülerken , yiyip içerken acı ve ızdırap verir .
Kabarcıklar patlayarak ülserler oluşur ve bu dönemde uçuk çok ağrılıdır .
Zamanla kuruyup çatlar , sızıntı yapar ve açılarak görüntüyü bozan çirkin bir yara haline gelir .
Kabuklanma başladığında uçuk küçülmeye başlar .
İyileşme döneminde uçuk üstünde oluşan kabuk düşer , yerine kuru ve gergin bir doku oluşur .
Hastalık yaklaşık olarak 7-10 gün sürer . Yaralar görüldüğü sürece , uçuk kişiden kişiye temas ile geçebilir .
Uçuk şu durumlarda daha sık olabilir:
- stres içindeyseniz ,
- yorgun ve zayıf düşmüşseniz veya vücudunuzda başka bir enfeksiyon varsa ,
- güneşte kaldıktan sonra .
Uçuk Bulaşıcı mıdır? Nasıl Bulaşır?
Uçuk , ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında bulaşıcıdır . Uçuğu olan bir kişinin kullandığı havlu , bardak , çatal , kaşık vb . eşyalarla ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır . Eğer uçuğa dokunulursa yüzün diğer bölümlerine , göze ve vücudun diğer bölgelerine de bulaştırılabilir .
Dikkat! Uçuk Bulaşıcıdır .
Uçuk virüsü ( Herpes simplex ) ile insan genellikle ilk defa küçükken ( 0-5 yaş ) tanışır . Uçuğu olan aile bireylerinden birinin "Sevgi dolu" öpücüğü sonucunda uçuk virüsü vücuda girer . Çoğunlukla fark edilmeyen küçük kızarıklıklar şeklinde ortaya çıkar; ağız içi , diş etleri ve dudaklar enfekte olur . Ama kimi hassas bünyelerde ciddi enfeksiyonlar şeklinde de görülebilir . Tıbbi yayınlar arasında uçuklu bir kişiden bulaşan virüs sonucu yeni doğan ölümlerine ait vakalar vardır .
Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar:
Uçuğa dokunulmamalıdır . Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır .
Uçukluyken kesinlikle gözlere dokunmaktan kaçınılmalıdır . Bayanlar makyajlarını temizlerken dikkat etmelidir .
Özellikle bebekler , çocuklar ve diğer insanlar öpülmemelidir , yakın temastan kaçınılmalıdır .
Uçuklu insanın kullandığı havlu , bardak , çatal , kaşık vb . eşyalar ayrılmalı ve başkalarının kullanmasına izin verilmemelidir .
Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır . ( Parmaklara uçuk virüsü bulaştırılır , aynı zamanda uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış olur )
Uçuk oluşumunu tetikleyen faktörler nelerdir?
Stres
Ateş , soğuk algınlığı , grip
Aşırı güneş ışınları ve ultraviyole ışınlar
Hormonal değişimler ( hamilelik , adet dönemi )
Aşırı yorgunluk ve uykusuzluk
Dişe yapılan müdahaleler ( diş çekimi dolgu vb . )
Diğer enfeksiyonlar
Uçuktan Nasıl Korunulur?
Öncelikle uçuğun nüks etmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir .
Strese bağlı olarak gelişiyor ise; stresimizi azaltacak gevşeme tekniklerini öğrenmek .
Yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise; dinlenmek ve iyi uyumak .
Güneş sebep oluyor ise; dudaklar için koruyucu krem ya da yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten korumak gerekir .
SU ÇİÇEĞİ:
Suçiçeği ya da varisella , herhangi bir yaşta ortaya çıkabilirse de daha çok çocuklarda görülen bir bulaşıcı hastalıktır . Bu hastalığın tipik özellikleri ateşle seyretmesi ve deride ortaya çıkan kabartılardır . Suçiçeği adının da bu kabartıların birkaç saat içinde içi saydam sıvıyla dolu kesecikler haline gelmesiyle ilişkili olduğu söylenmektedir .
Bu hastalık özellikle on yaşın altındaki çocukları etkileyen salgınlar şeklinde ortaya çıkar . Varisella zoster virüsünden kaynaklanır ve olağanüstü bir bulaşıcılığa sahiptir . Her ne kadar bu hastalığı geçirmekle yaşam boyu bağışıklık kazanılırsa da , virüs uyku halinde bekleyip daha sonra yetişkinlik çağında kendini herpes zoster yani zona olarak gösterebilir .
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.